AHMET KAHRAMAN
İdris Naim Şahin, TC’nin baş Zaptiyesidir. Halkın malı ve canını korumakla görevli olduğu söylenen polis ve jandarma ordularının baş komutanı.
Ağzından kaçırıp, koyverdiği kelimelerin ne anlama geldiğini kavrayamadığı için karikatürcülerin baş malzemesi, ama abuk, sabukluğuyla her ırkçı rejime lazım bir zaptiye. Boşluk yok, yola devam yani…
Onun cinsinden zaptiye geleneği, Türk ırkçılığının başlangıcı İttihat ve Terakki'den müdevir. İttihatçıların İdris Naim tipi, Talat Paşa'ydı. O kadar derin, haşin ve zalim bir Türk milliyetçisiydi ki, zararlı unsur gördüğü Ermenilerin kesilip, biçilmesini yönetti. İttihatçılarla başlayan bu Zaptiye geleneği, daha sonra hep kapatıldı.
Atatürk’ün Zaptiyesi Recep Peker’di. O, 1925’de başlayan Kürt kırımında baş roldeydi. Roma’ya gidip Faşizmi yerinde inceledikten sonra, yazdığı raporda ''yerli arı ırkın elde edilmesi için Faşist konseylerinin kurulmasını'' öneren...
Süleyman Demirel “Zehir Hafiye" lakaplı Faruk Sükan tekmil iç düşmanların nefesini dinlemekle ünlenmişti.
Özal’ın Zaptiyesi Diyarbakır’ın Çınar’ında doğmuş, 12 Eylül'ün polisi Abdülkadir Aksu’ydu. Hizbullah, JİTEM gibi tekmil katil taburları onun zaptiyelik günlerinde türedi.
Sonraki Zaptiye, bir araya getirdiği kelimeleri şiir sanan İsmet Sezgin’di. Devlet çeteleri Kürt avındayken, onları “yani 70 yaşındaki adam terörist olamaz mı?" diye savunan…
Bütün Zaptiyelerin ortak özelliği Devşirme Türk olmalarıydı.
Recep Tayyip’in Zaptiyesi İdris Naim de kendisi gibi göçmen, ama sadakatiyla, Türk milliyetçiliğini çekirdekten, ta İmam Hatip orta okulunda ona ispatlayandır. O günden beri, “kader ve kazancın kısmeti"nde Recep Tayyip nerede, o Zaptiyesi olarak oradadır.
İkisi de, asla “benim çıkarım" naraları atmamaktadır. Servetleri her gün biraz daha şişmekle birlikte, onlar Türk halkını büyük bir sevdayla sevmekle meşgul görünmektedir. Biri, ötekinden daha hızlı olarak…
Recep Tayyip, daha Müslüman birader Ahmet Davutoğlu ile Osmanlı imparatorluğunu diriltme projesi (Yeni Osmanlı hayalleri dolayısıyla) üstünde çalışmadan çok önce, İdris Naim Asya içlerine hamle edip, cihanda Türk imparatorluğunu inşa çalışmalarına başlamış, bu amaçla Türkistan'ı kurtarma cemiyeti başkanlığına geçmişti.
Devlet tetikçisi, eski katil Abdullah Çatlı, bu dönem mi oralarda keşif gezileri yapıyordu, bunu tesbit edemedim.
İkili milliyetçi geçiniyor, ama, mahkemede halkın parasını çalmak için çete kurmak ve kalpazanlık, sahtekarlık yapmakla suçlanıyordu.
Savunmalarına göre suçlamaların hepsi, ''düşmanlarının iftirası'', ama hikaye şöyle:
Recep Tayyip, İstanbul Belediye Başkanıyken İdris Naim Genel sekreter yardımcısı, bugün yandaş medyanın ana damar gazetesi Yeni Şafak’ın patronu Albayrak da Belediye’nin dikeceği çiçeği, ağacından, yol işlerine kadarki bütün ihalelerine koşandı. Koştukça kazanç kazanı fokurduyor, gazete ve televizyon kuracak para birikiyordu.
Recep Tayyip ve adamları halkın vergilerini Albayrak’a aktarmak, kibarcası yolsuzluk olan hırsızlık yapmaktan yargılanacak, ama “tarafsız ve de bağımsız, adil Türk yargısı"nın kararıyla ellerini, alınlarını yıkayıp, temize çıkacaklardı..
Bir başka olay, “Akbil vurgunu" ve “trilyonluk yolsuzluk“ çığlıklarıyla gazete manşetlerine çıkacak, müfettiş raporlarından sonra, 1999’da İstanbul Üsküdar'daki 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Recep Tayip- İdris Naim ikilisinin de içinde bulunduğu bir kalabalık hakkında ceza davası açılacaktı. Savcı yüzlerine karşı okuduğu iddianamede onları, “halkın parasını zimmete geçirmek (hırsızlık), kalpazanlık, sahtekarlık ve suç örgütü kurmak"la suçluyordu.
Ne kadar ayıp. ''Büyük Türk büyükleri'' ve hırsızlık, kalpazanlık suçlaması…
Tabii ki bu suçlama karşısında intihar etmediler. Onlar, ''Türk oğlu Türk''tü. ''Türk hırsızlık yapmaz, kalpazanlığa karışmaz''dı, evvel Allah. Aslanlar gibi “hepsi iftira, müfettiş raporlarına düşmanların icadı" dediler.
Sonra dava, yıllara yayılarak AKP iktidarına uzandı. Recep Tayyip rejimin muktediri Başbakan, İdris Naim, henüz halkın parası ve canından sorumlu baş zaptiye değil ama dokunulmazlığı olan milletvekiliydi.
Radikal gazetesinin 2 Aralık 2003 tarihinde yazdığına göre mahkeme, delil yetersizliğinden 29 sanığı beraat ettirmiş, dokunulmazlıkları nedeniyle yargılanamayan Recep Tayyip ile İdris Naim’in dosyasını da ayırmıştı.
Şekilde görüldüğü gibi Recep Tayyip ve İdris Naim, birbirini tamamlayan iki yakışandır. Kazanç beraberlikleri, nimetleri derme yolculukları ta çocukluktan.
İş bilen iki kafadar onlar. Beyinlerin ırkçılıkla sulandığı, ırkçılığın din diye yüceltildiği bir yerde, Kürtlere zulmün kazanç getirdiğini iyi biliyorlar. Bu nedenle, ırkçı rejime İdris Naim kafasının gerektiğini de biliyorlar.
Recep Tayyip’in Zaptiyesi İdris Naim, görev başı açılışını, boş yere İstanbul’da Ermenileri hedef alan ırkçı mitingde yapmadı. Irkçılık oy getiriyor, TC’de. Mevki makam sağlıyor.
Türk mahkemesi, daha iki gün önce, Kürtleri bombalayıp katletmek üzere kurulmuş asker-sivil çeteyi, “aslında siz çete değilsiniz" kararıyla akladı.
Roboskî katliamını örtme gayretleri, bu yüzdendir.
''Türk halkının fetih ruhuna şerbet verme'' adına, Suriye içlerine bombalar yollanıyor.
Zaptiyesi İdris Naim olan rejim, Kürtleri dolduracak hapishane tedarik edemiyor. Polis, İstanbul’da kimlik kontrolünde, belirlediği Kürtleri (Ahmet Koca’dan sonra Niyazi Buldan olayı) bayıltıncaya kadar işkence ediyor, Silopi'de asker Kürt çocuklarını sıra dayağından geçiriyor.
Kürt kadınları, çocuklarını gaza tutup, üniformalı, sivil giyimli adamlarına coplatmayı, toplu tutuklatmaları savaş kazanma, dolayısıyla ''Kürdistan’ın fethi'' sanıyordu.
Kendi halkını soyanlar orada dursun, bütün iftira, karalama yol ile yöntemi ellerinde, İdris Naim sopaları olmasına rağmen, bunlar Kürtleri kalpazanlıkla, halkının parasını çalmakla suçlayamıyorlardı.
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder