21 Temmuz 2012 Cumartesi

14 Temmuz Amed Direnişinin Sonuçları


CAHİT MERVAN
 
 
BRÜKSEL - 14 Temmuz günü BDP ve DTK öncülüğünde yüz binlerce insanın katılacağı Öcalan’a ve Kürdistan’a özgürlük buluşmasının Türk hükümeti tarafından yasaklanması ve ardı sıra gelen Kürtlerin görkemli direnişi, ortaya önemli sonuçlar çıkardı

KÜRTLER İÇİN MEŞRUİYET ÖNEMLİ

Her şeyden önce 14 Temmuz Serhildanı yasal alan ile meşruiyet alanı arasına çok kalın bir çizgi çekti. AKP’nin temsil ettiği sömürgeci devleti ‘kanun alanına’ hapseden bu direniş, Kürtlere hem içte ve hem de dışta daha çok meşruiyet alanı açtı. 14 Temmuz direnişiyle birlikte Türk yasalarının Kürdistan’daki ‘geçerliliği’ kalmadı. Devlet yok hükmünde sayıldı.

Bundan sonra devlet yasa ve kanunlarını uygulamak için her zamankinden daha çok polis-asker gücüne ve şiddete ihtiyaç duyacaktır. Kürtler ise her zamankinden daha çok kendileri için Ankara’nın çizdiği sınırı, koyduğu yasayı tanımayacaktır. Halk değimiyle iplemeyecektir.

Çünkü AKP rejiminin Kürdistan’da uyguladığı şiddet ve terör politikasının dozu, devletin Kürdistan’da meşruiyetini ‘yeniden üretmeye’ ağır bir darbe indirdi. AKP uyguladığı terör politikasıyla Kürtlere diz çökertemediği gibi kısmen ‘açılım’, ‘demokratikleşme’ demagojileriyle, ‘halkla ilişkiler’ çalışmasıyla sağladığı meşruiyet zeminini de yitirmiş oldu. Artık Kürtler için yasal olan değil, meşru olan önemlidir. Meşru olan ise Kürtlerin kendi geleceğini belirlemesini kendi ellerine almasıdır. 14 Temmuz direnişinin ortaya çıkardığı en önemli sonuç bu olmuştur.

14 TEMMUZ BİRLİĞİN MENİFESTOSUDUR

14 Temmuz’da Amed’in kepenklerini tümden indirmesi terör rejime ağır bir darbe vurdu. Kitleler binlerce polisinin işgali altındaki İstasyon meydanına ‘toplanamadılar’, ama kitleler sokak, sokak, cadde, cadde direnerek bütün parçalardaki Kürtlerin, diasporanın ilgi ve sempatisini kazandılar. Sadece BDP ve DTK’nin değil, diğer Kürt parti ve gruplarının da teveccühünü kazanan öncü bir güç haline geldiler.

Bu nedenledir ki, 14 Temmuz’un sloganı ‘Direne direne kazanacağız’ bir grubun, bir partinin sloganı olmaktan çok bir toplumun hem birlik, hem de özgürlüğe giden yoldaki manifestosuna dönüştü. Bundan sonra Kürtler arası ruh ve düşünce birliğinin olduğu kadar, eylem ve kazanımları koruma, güçlendirme, nihai özgürlüğü elde etmenin yolu ve yöntemini de açığa çıkardı. İkinci sonuçta budur.

AKP KÜRDİSTAN’A AİT DEĞİL

14 Temmuz direnişi şiddet ve terör tekelinin devletin, AKP’nin elinde olduğunu net olarak ortaya çıkardı. Onu çıplak gözle görünür kıldı. AKP’nin, dolayısıyla Türk devletinin izlediği Kürdistan politikasının şiddet ve terör üzerine şekillendiğini, esas olarak ta Kürtlerin özgürlük talebini ortadan kaldırmaya, bertaraf etmeye yönelik olduğunu görünür kıldı.

Doğrusu her türlü vicdan ve ahlak ölçüsünü bir tarafa koyarak ‘Türk Mahallesi’nde dış kapının mandalı olan bazı ‘Kürt kökenli’ yeni üretilen tipler hariç, 14 Temmuz direnişi AKP’nin bütün Kürtler için ‘iyi şeyler’ düşünmediğini, sömürgeci bir parti olduğunu, taktik veya dönemsel değil stratejik olarak Kürtlerin statü elde etmesine karşı statükonun, sömürgeciliğin son kalesi olduğu gerçeğini daha net ve berrak bir şekilde anlaşılır kıldı. 14 Temmuz direnişi, AKP’nin-‘Kürt kökenli’ vekillerine rağmen- onu Kürdistan’a ait olmadığını herkes tarafından tesciline yol açtı. AKP’yi Kürdistan’da bir ‘yaban otu’ olduğunu ilan etti. Ortaya çıkan üçüncü sonuç budur.

KÜRDİSTAN ARTIK STATÜSÜZ KALAMAZ

14 Temmuz’da Kürtlerle, AKP’nin temsil ettiği devlet arasında ‘yasal alan’ ile ‘meşruiyet alan’ arasındaki çekişmenin bu kadar net olarak açığa çıkması, bu netlikte görünür olması çözüm içinde hayırlı oldu.

Bir paradoks gibi görünse de bu netlik çözümü uzaklaştırmıyor, daha yakın, elle tutulur, gerçekçi bir alana taşıyor. Devlete Kürtlerin meşru taleplerini bir kez daha hatırlatmakla kalmadı, bu taleplerin karşılanmaması halinde Kuzey Kürdistan’ın tıpkı Güney ve şimdi de Batı-Kürdistan gibi ‘de facto’ tek yanlı adımlar atabileceğinin güçlü işaretlerini verdi. Milyonlarca Kürt, örgütlü gücü ile politik temsilcileriyle barikatlarda bunu kararlıca ortaya koydu. Artık Kürdistan’ın, Ankara tarafından yönetilemeyeceği gerçeği netlik kazandı. Tıpkı Şam, Bağdat ve Tahran’ın Kürdistan’ı yönetemeyeceği gibi. Dördüncü sonuç ise budur.

DİRENİŞ BİRLİK RUHUNU GÜÇLENDİRDİ

Saddam rejiminin çökmesi Kürdistan’ın geleceği açısından kader değiştiren stratejik bir öneme sahipti. Ankara rejimi en önemli müttefikini yitirdi. Kürdistan’ı kölelik zincirine vuran Lozan’ın önemli bir ayağının çökmesine, tarihsel olarak geçersizliğine neden oldu.

Şam rejiminin çökmesi ise, hem Güney-Batı Kürdistan’da statü oluşumuna yol açıyor, hem de Ankara rejimini Kürt ve Kürdistan’ı yok sayan tarihsel politikalarında yalnızlığa itiyor. AKP’nin ‘dostları’ ve Erdoğan’ın can-ciğer ‘kardeşleri’ tarih sahnesinden çekilirken, Kürtler ‘Hewler ittifakı’, 14 Temmuz Amed direnişi ile, Güney-batı Kürdistan’da ‘de facto’ özerklik ilanlarıyla tarih sahnesine çıkıyor. Ankara’nın ret ve inkar politikası Amed’te polis barikatı olmaktan öteye geçemiyor. Kürtlere karşı şiddet ve terör sonuçsuz kalıyor. Kürtler Ankara’ya adeta ‘gerçeğin dünyasına hoş geldin’ diyor.

Bu nedenledir ki, Güney Kürdistanlı tecrübeli siyasetçi Dr Mahmut Osman ‘sınırın iki yakasındaki Kürtleri’ AKP politikalarına kanmayın diye uyarıyor. Geleceğinizi kendi ellerinizle kurun diyor. Ayrıca Kuzey Kürdistan’da HAK-PAR, KADEP, ÖSP, Azadi İnisiyatifi, Dicle Fırat Diyalog Grubu, Kürt Devrimci Demokrat Hareketi gibi birçok parti ve çevrenin 14 Temmuz direnişinin öncülerinin yanında olduklarını açıklamaları Kürtler arası birlik ruhunun güçlenmesine katkı yapıyor.

Hiç kimsenin yanlış okumasına gerek yok. 14 Temmuz direnişi öncesi Hewler’de Güney-Batı Kürdistan güçlerinin ittifakı aslında Kürdistan Ulusal Kongre’sine giden yolda ve açıktan Karayılan-Barzani görüşmesi öncesi son duraktır. Bu nedenledir ki, 14 Temmuz bölgesel çapta ortaya çıkan yeni Kürt birliğine büyük bir destektir. Moral ve motivasyondur. Türk devletinin Güney-Batı Kürdistan’daki olası işgal planlarına şimdiden güçlü bir itirazdır. Ortaya çıkan beşinci sonuçta budur.

AB KÜRT SORUNUNDA HAREKETLENİYOR

14 Temmuz direniş ruhu aynı zamanda Avrupa Birliği’nin Kuzey Kürdistan politikası üzerinde ciddi etkiler yaratmaya adaydır. AB çevrelerinin Kürt sorununun çözümü konusunda yeniden hareketlenmelerine ivme kattı. En son Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye raportörü Josette Durieu’un, ANF’ye yaptığı açıklamada Kürt sorununda çözüm yolunun “yazılı bir metin veya sözleşme ile sonuçlanacak olan müzakereler” olduğunu söylemesi tesadüfi değildir.

Çünkü Durieu yaptığı açıklamada , “Bunun başka çaresi yok. Kürtler hak taleplerinde o kadar ısrarlılar ki, bunu daha da ötelemek daha fazla ölüm ve daha fazla acı demektir” diye eklemeyi unutmamıştır.

Dahası Türkiye raportörü alışılmışın dışında bir adım daha ileri giderek taraflar konusundan “Kürt hareketine gelince; benim ismini vurgulamakta hiç sakınca görmediğim; Sayın Öcalan var” demesi hiç ama hiç tesadüfi değildir. AB çevrelerinin bu noktaya gelmesinde, esas olan 14 Temmuz direniş ruhudur. Ortaya çıkan altıncı sonuç budur.

ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ KAÇINILMAZ HALE GELİYOR

Ve en önemli sonuç ise, bu saatten sonra Türk hükümetinin PKK lideri Abdullah Öcalan’ı İmralı’da esir tutamayacağı gerçeğinin ortaya çıkmasıdır. Son bir yılda devlet uyguladığı terör ve şiddet politikasına, Kazan vadisi ve Roboski katliamlarına rağmen Kürtlere diz çökertemedi. Çökertemezde.

Federal Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani ile KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın güçlü etkisiyle şekillenen ‘Hewler ittifakı’, 14 Temmuz büyük Amed direnişi, Avrupa Konseyi’nden gelen açıklama ve en son Kobani’de Kürtlerin yönetime ‘el koyması’, hepsi ama hepsi sonuç olarak İmralı’nın kapısını açmayı zorunlu kılıyor. 14 Temmuz bu konuda çok güçlü bir mesaj taşıyor. Türk devleti, 15 Şubat 1999 günü Öcalan’ı esir aldığından bu yana ilk kez İmralı’nın kapısını sonsuza dek açmakla, Öcalan’ı özgür ‘bırakmakla’ karşı karşıyadır. Bu talep, bu istem artık ertelenemez bir hal almıştır. Türk devletinin Öcalan’ın özgürlüğünü engellemesi ve bundan kaçması neredeyse imkansız hale gelmektedir. Yedinci ve son sonuçta budur. 


ANF

Hiç yorum yok: