24 Şubat 2012 Cuma

Türkiye ‘Vesayet’ Neymiş Asıl Yarın Görecek

Veysi Sarısözen

 
Bay, Bayan “cemaatçiler”, siz bir KCK “heyulası” yarattınız öyle mi? O halde ben de size bir “FGH ucubesi” sunayım... Hangisi inandırıcı halk karar versin!

“Fethullah Gülen Hareketi”, FGH adlı bir “örgüttür.” Sözcüğün gerçek anlamında bir “cemaat” değildir. Bir “tarikat” değildir. Bir “mezhebin” kolu değildir. “Gizli” bir siyasi örgüttür.

Ama klasik parti tarzında değil “cemaat” tarzında gizli örgütlenmiş siyasi bir örgüttür.

Poliste, yargıda, sağlık alanında, diplomaside örgütlenmesini büyük ölçüde tamamlamıştır. Şu anda FGH örgütü için tehdit olmaktan çıkan Ordu ise, “profesyonelleşme” sürecinde kesin bir şekilde FGH’nin denetimine girecektir; tepeden tırnağa silahlı “profesyonel” askerler, “Hasbitembeler” halindeki “erat” gibi olmayacaktır. “Meslekten asker” rütbeliler karşısında caydırıcı bir güç haline gelecektir. Bunlar örgütlenecek. Ve dikkat edin, şu anda FGH örgütü, MHP’den daha fazla Kürt Özgürlük Hareketi’ne düşmandır ve onun “gençleri” herkesten önce “kökünü kazımak, işini bitirmek” için orduya koşacaktır. Şimdi soralım: Her biri “Rambo” haline gelmiş ve kendi içinde örgütlenmiş bu profesyonel “FGH militanı” komandaya hangi subay bırakın “tekme atıp dizini kırmayı”, “sinkaflı” bir nutuk atabilir? Böylece FGH örgütü yakında “paralel devlet” olma sürecini büyük ölçüde tamamlayacaktır. Şimdiki hedef MİT’tir.

MİT’e egemen olma çabasının arka planı nedir? FGH yalnız “siyasi” bir örgüt de değildir; aynı zamanda muazzam bir “istihbarat” örgütüdür; dünyanın her yerinde kolları vardır; dünyanın her yerinde bu “kolların” rahatça faaliyet yürütmesi ABD desteği sayesindedir. Örgütün “tek” ve “ebedi şefi” Amerika’da yaşamaktadır.
Hakan Fidan’ın başında bulunduğu MİT de uluslararası çapta istihbaratla ilgilidir. Fidan askeri istihbaratın en sofistike dinleme aygıtına el koymuştur, şimdi Emniyet istihbaratını da kendine bağlamak istemektedir.
FGH adlı “gizli siyasi ve istihbari” örgüt de MİT’i kendisine bağlamak istemektedir.
Bunu gerçekleştirdiği gün, CIA’nın bile yapamayacağı bütün uluslar arası operasyonlarda FGH’nin rolü olacaktır. İslam ülkelerinde ipliği pazara çıkan CİA’yla kıyaslandığında FGH örgütü büyük avantajlara sahiptir. CIA’nın “dolaylı” yaptığı işleri FGH açık bir şekilde yapabilir. CIA için bundan daha büyük bir imkan olabilir mi?

İran karşısında Türkiye’nin rolü, yalnız hükümetin ABD ile politik, diplomatik, askeri ittifakıyla sınırlı değildir. Bunu aşmaktadır. Her şey ortadadır. Fazla bilgiye gerek yoktur.

Nerede Müslüman varsa orada FGH “okulları” var ve bunların oralarda neler yaptığını anlamak için, vaktiyle, sömürgecilik dönemlerinde Fransızların, Amerikalıların “sömürgelerde” kurdukları “kolejleri” ve “misyoner” faaliyetlerini incelemek yeterlidir. Nasıl bu “misyonerlerin” bir kısmı ve bu “kolejlerde” çalışan öğretmenlerin bir kısmı bu “dolaplardan” bihaberse, FGH okullarında “Allah için” çalışan nice Müslüman da neye hizmet ettiklerinin farkında bile değildir.

Böyle bir “örgüt” basit bir şekilde ABD’nin “ajanı” filan da değildir. Türk bölgesel emperyalizminin bölge çapındaki yayılmacı, hegemonyacı çıkarları için icat edilmiş “mükemmel” bir araçtır. Sünni ve Şii çatışmalarına gebe olan bölgede, Türk devleti yalnızca ABD desteğiyle, ordusuyla ve sınırları belli yeşil tekelci sermayesiyle rol oynayamaz. Onun kendi gücünden daha fazla bir rol oynaması ancak işte bu tür bir “örgüt” vasıtasıyla bölge ülkelerinde sözde “manevi”, gerçekte “istihbari” ağa sahip olmasıyla gerçekleşebilir.

FGH, bu koşulları sağlamıştır ve şimdi yaptığı bu “hizmeti” elbette “örgüt dışı” siyasi güçlere vermeyecek, kendisine bağlı siyasetin emrine verecektir.

Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan en önemli gelişmelerden birisidir FGH örgütlenmesi.

Bu örgütün kuracağı “Sünni Ayetullah vesayet rejimi”, askerin “vesayet” rejimiyle kıyas bile kabul etmez. “Askeri vesayet” somut bir kurumdur. Ordudur. Başındakiler bellidir. FGH ise bir “hayalet” örgüttür. Bakın topluma, yalnızca “tek ve ebedi şef” orta yerdedir. Hatta orta yerde bile değil, hiçbir Türk devlet kurumunun eliyle dokunamayacağı uzaklıktadır.

Geçen gün yazdım. Aslında FGH, Başbakan’ın hastalığı karşısında acele etmek zorunda kaldı. Bu hastalık koşullarında AKP’de Cemaat dışı, eski Milli Görüşçü çekirdek kadroların, örneğin 1 Mart teskeresini Gül’e ve Başbakan’a rağmen engelleyen grubun egemen olmasından önce elini çabuk tutmaya mecbur oldu.

Şimdi düşünün böyle bir ìdini vesayet rejimiî egemen olduğunda, hangi hükümet, hangi parlamento bu rejimin baskısına karşı koyabilir?

27 Nisan “laik muhtırasına” rest çekmek, parlamentoda ezici çoğunluğu olan bir hükümet ve başında partiyi sımsıkı birleştiren bir liderin varlığı koşullarında marifet değildir. Ama yarın “ikinci 27 Nisan Fetvası” karşısında böyle bir hükümet ve lider bile ayakta kalamayacaktır.

Yeşil tekelci sermaye ve ABD, hem “laik ve parlamenter” bir sistemden, hem de bu sistem üstünde “ordu vesayeti” yerine “dini vesayet”ten yanadır. Sovyetlere karşı “askeri vesayet” rejimi uygundu. Şimdi İslam bölgesinde geçer akçe olan, işte böyle bir FGH vesayetidir.

Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: