İstanbul -
Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın yasalaşması durumunda 5 yıl
sonra Toplu İş Sözleşmesi (TİS) yapacak sendika kalmayacak. Tasarı 2821
ve 2822’nin rötuşlanmış yeni bir düzenlemesinden ibaret ve bu haliyle
çalışanlara zarardan başka bir sonucu olmayacak gibi görünüyor.
Sendikasız kalan ve toplu sözleşme kapsamının dışına çıkan işçiler
güvencesiz bir şekilde işverenlerin eline teslim edilmiş olacaklar.
Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak, TBMM’ye gönderilen Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na karşı, Hak-İş ve Memur-Sen dahil bütün sendikaların tepkisi devam ediyor. Ancak bütün bu tepkilere rağmen, AKP hükümetinin tavrı tasarının yasalaşacağını gösteriyor. Sendika.org yazarı Ergün İşeri, yasa tasarısını, doğuracağı sonuçları ve sendikal hareketin buna karşı yapması gerekenleri ANF’ye değerlendirdi.
12 EYLÜL DÜZENİ
Yasa tasarısının, iktidarın ve sermayenin politikalarının ürünü olduğunu belirten Ergün İşeri, tasarıda ‘sendika’ kelimesinin bile olabilecek en az şekilde kullanıldığına dikkat çekti. Tasarının işçi sınıfına yeni bir kazınım getirmediğini, vurgulayan İşeri, şunları söyledi:
“En iyimser yaklaşım, üyelik ve istifada noter şartının kaldırılmasını bir gelişme olarak sunacaktır. Ancak bu kez üyelik ve istifa devlet denetimi altına alınmıştır. İşkolu, işyeri ve işletme barajlarının varlığı, grev yasaklarının daha yaygınlaştırılması, grev ertelemelerinde hükümete geniş yetkiler tanınması, özellikle havayolu taşımacılığında getirilen grev kısıtlaması 12 Eylül düzeninin sürdürüldüğünün açık kanıtlarıdır. İşkolu barajının yüzde 10’dan yüzde 3’e indirilmesinin pratikte hiçbir yararı yoktur. Tasarının geçici maddesine konulan 5 yıllık geçiş süreci, aslında bir aldatmacadan ibarettir. Bu 5 yıllık süre içinde sendikaların üye sayılarını birkaç kat artırmaları mümkün değildir. Özetle, tasarı 2821 ve 2822’nin rötuşlanmış yeni bir düzenlemesinden ibaret kalmıştır ve bu haliyle işçi sınıfına zarardan başka bir sonucu olmayacak gibi görünmektedir.”
Sendikaların birleşmelerinin bile bu süreci kurtarmaya yetmeyeceğini vurgulayan İşeri, yasanın doğuracağı sonuçları şöyle sıraladı:
“Sendikasız kalan ve toplu sözleşme kapsamının dışına çıkan işçiler, tümüyle güvencesiz, kuralsız bir şekilde işverenlerin eline teslim edilmiş olacaklardır. Bu durum tüm çalışanlar için en yüksek ücretin, hükümet tarafından belirlenen asgari ücret düzeyine düşmesi anlamına gelecektir. Birçok işkolunda, işçiler sağlık sigortalarını bile kendi ücretlerinden ödemek durumunda kalacak, işverenler eksik bildirim, kısa dönemli çalışma gibi yöntemlerle sigorta masraflarından kurtulacaklardır. Hamlenin bundan sonraki bölümünde çalışma koşullarının daha da ‘esnek’ hale getirilmesi vardır.”
ULUSLARRASI SÖZLEŞMELERE AYKIRI
Ergün İşeri, tasarının, ILO’nun örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını düzenleyen 87 ve 98 sayılı sözleşmelerine, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne, AB Sosyal Şartı’na aykırı olduğunu da belirtti. İşkolu, işyeri, işletme barajlarının varlığının, grev yasak ve kısıtlamalarındaki keyfi düzenlemelerin tek başına Türkiye’nin devlet olarak taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle taban tabana zıt olduğıuna dikkat çeken İşeri, şöyle konuştu:
“Üyelikte noter şartının kaldırılması ise ILO sözleşmelerine uygunluğu sağlamaya yetmemektedir. Üyelik işçi ile sendika arasındaki bir ilişkidir, araya başka kurumların hatta devletin girmesi, bu ilişkiyi zedelemektedir. Ayrıca örgütlenme, toplu sözleşme ve grev birbirini tamamlayan, birinin eksiği diğerini sakatlayan bir bütünlük oluşturmaktadır.”
AKP YANDAŞLARINI DA TERS YATIRDI
Hak-İş gibi Memur-Sen’in de tepkili bir görünüm sergilediğine işaret eden İşeri, “Ne kadar samimiler tartışmalıdır. Ama tepkili olmalarını da doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü aylarca konuşup, hükümet ile bir anlaşma yaptıklarını kendi üyelerine anlatıyorlar. Sonra kendilerinden olduklarını düşündükleri hükümet, gidip rakipleriyle başka bir konuda anlaşıyor” dedi.
SENDİKALAR NE YAPMALI?
Sendikal hareketin bu konuda yapması gerekenlere de değinen Ergün İşeri, “Önce bugüne kadar biz ne yaptık da bu duruma düştük diye sorgulamakla başlamalıdırlar. Bu tasarıya karşı, tüm olanaklar seferber edilmeli, tüm araçlar kullanılmalı ve barajsız, yasaksız bir yasa için ortak mücadele verilmelidir. Şu veya bu konfederasyonda olmak, iktidara yakın olmak veya uzak olmak bir önem taşımamaktadır. Çünkü iktidarın asıl hedefi, işçi sınıfını örgütsüz bırakmak, bir yandan sermayeye düşük maliyetli işgücü yaratmak, diğer yandan önemli bir muhalefet odağını ortadan kaldırmaktır. En azından Emek Platformu, Demokrasi Platformu deneyimleri hatırlanarak, tüm emek ve demokrasi güçlerinin birlikte harekete çekmeleri için örgütlerin tabanları harekete geçirilmelidir” dedi.
“Sendikacılar teslim olsa bile işçi sınıfı, silkinip haklarına, ekmeğine, özgürlüğüne sahip çıkmak zorundadır” diyen İşeri, “Çünkü aksi halde yarın aynada kendi yüzüne bile bakamayacak, çocuklarının, ailesinin önünde boynu bükük kalacak,1960’lardan öncesinin koşullarına dönmüş olacaktır” diye konuştu.
ANF NEWS AGENCY
Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak, TBMM’ye gönderilen Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na karşı, Hak-İş ve Memur-Sen dahil bütün sendikaların tepkisi devam ediyor. Ancak bütün bu tepkilere rağmen, AKP hükümetinin tavrı tasarının yasalaşacağını gösteriyor. Sendika.org yazarı Ergün İşeri, yasa tasarısını, doğuracağı sonuçları ve sendikal hareketin buna karşı yapması gerekenleri ANF’ye değerlendirdi.
12 EYLÜL DÜZENİ
Yasa tasarısının, iktidarın ve sermayenin politikalarının ürünü olduğunu belirten Ergün İşeri, tasarıda ‘sendika’ kelimesinin bile olabilecek en az şekilde kullanıldığına dikkat çekti. Tasarının işçi sınıfına yeni bir kazınım getirmediğini, vurgulayan İşeri, şunları söyledi:
“En iyimser yaklaşım, üyelik ve istifada noter şartının kaldırılmasını bir gelişme olarak sunacaktır. Ancak bu kez üyelik ve istifa devlet denetimi altına alınmıştır. İşkolu, işyeri ve işletme barajlarının varlığı, grev yasaklarının daha yaygınlaştırılması, grev ertelemelerinde hükümete geniş yetkiler tanınması, özellikle havayolu taşımacılığında getirilen grev kısıtlaması 12 Eylül düzeninin sürdürüldüğünün açık kanıtlarıdır. İşkolu barajının yüzde 10’dan yüzde 3’e indirilmesinin pratikte hiçbir yararı yoktur. Tasarının geçici maddesine konulan 5 yıllık geçiş süreci, aslında bir aldatmacadan ibarettir. Bu 5 yıllık süre içinde sendikaların üye sayılarını birkaç kat artırmaları mümkün değildir. Özetle, tasarı 2821 ve 2822’nin rötuşlanmış yeni bir düzenlemesinden ibaret kalmıştır ve bu haliyle işçi sınıfına zarardan başka bir sonucu olmayacak gibi görünmektedir.”
Sendikaların birleşmelerinin bile bu süreci kurtarmaya yetmeyeceğini vurgulayan İşeri, yasanın doğuracağı sonuçları şöyle sıraladı:
“Sendikasız kalan ve toplu sözleşme kapsamının dışına çıkan işçiler, tümüyle güvencesiz, kuralsız bir şekilde işverenlerin eline teslim edilmiş olacaklardır. Bu durum tüm çalışanlar için en yüksek ücretin, hükümet tarafından belirlenen asgari ücret düzeyine düşmesi anlamına gelecektir. Birçok işkolunda, işçiler sağlık sigortalarını bile kendi ücretlerinden ödemek durumunda kalacak, işverenler eksik bildirim, kısa dönemli çalışma gibi yöntemlerle sigorta masraflarından kurtulacaklardır. Hamlenin bundan sonraki bölümünde çalışma koşullarının daha da ‘esnek’ hale getirilmesi vardır.”
ULUSLARRASI SÖZLEŞMELERE AYKIRI
Ergün İşeri, tasarının, ILO’nun örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını düzenleyen 87 ve 98 sayılı sözleşmelerine, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne, AB Sosyal Şartı’na aykırı olduğunu da belirtti. İşkolu, işyeri, işletme barajlarının varlığının, grev yasak ve kısıtlamalarındaki keyfi düzenlemelerin tek başına Türkiye’nin devlet olarak taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle taban tabana zıt olduğıuna dikkat çeken İşeri, şöyle konuştu:
“Üyelikte noter şartının kaldırılması ise ILO sözleşmelerine uygunluğu sağlamaya yetmemektedir. Üyelik işçi ile sendika arasındaki bir ilişkidir, araya başka kurumların hatta devletin girmesi, bu ilişkiyi zedelemektedir. Ayrıca örgütlenme, toplu sözleşme ve grev birbirini tamamlayan, birinin eksiği diğerini sakatlayan bir bütünlük oluşturmaktadır.”
AKP YANDAŞLARINI DA TERS YATIRDI
Hak-İş gibi Memur-Sen’in de tepkili bir görünüm sergilediğine işaret eden İşeri, “Ne kadar samimiler tartışmalıdır. Ama tepkili olmalarını da doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü aylarca konuşup, hükümet ile bir anlaşma yaptıklarını kendi üyelerine anlatıyorlar. Sonra kendilerinden olduklarını düşündükleri hükümet, gidip rakipleriyle başka bir konuda anlaşıyor” dedi.
SENDİKALAR NE YAPMALI?
Sendikal hareketin bu konuda yapması gerekenlere de değinen Ergün İşeri, “Önce bugüne kadar biz ne yaptık da bu duruma düştük diye sorgulamakla başlamalıdırlar. Bu tasarıya karşı, tüm olanaklar seferber edilmeli, tüm araçlar kullanılmalı ve barajsız, yasaksız bir yasa için ortak mücadele verilmelidir. Şu veya bu konfederasyonda olmak, iktidara yakın olmak veya uzak olmak bir önem taşımamaktadır. Çünkü iktidarın asıl hedefi, işçi sınıfını örgütsüz bırakmak, bir yandan sermayeye düşük maliyetli işgücü yaratmak, diğer yandan önemli bir muhalefet odağını ortadan kaldırmaktır. En azından Emek Platformu, Demokrasi Platformu deneyimleri hatırlanarak, tüm emek ve demokrasi güçlerinin birlikte harekete çekmeleri için örgütlerin tabanları harekete geçirilmelidir” dedi.
“Sendikacılar teslim olsa bile işçi sınıfı, silkinip haklarına, ekmeğine, özgürlüğüne sahip çıkmak zorundadır” diyen İşeri, “Çünkü aksi halde yarın aynada kendi yüzüne bile bakamayacak, çocuklarının, ailesinin önünde boynu bükük kalacak,1960’lardan öncesinin koşullarına dönmüş olacaktır” diye konuştu.
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder