Behdinan -
PKK lideri Öcalan’ın “Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun
değildir” mesajını değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat
Karayılan, İmralı’da nelerin yaşandığı konusunda “çok ciddi kuşkular
taşıdıklarını” belirtti. Karayılan, Meclis’in çıkarmaya çalıştığı
Öcalan’a tecrit yasası konusunda ise sert uyardı: “Bu yasayı çıkarmak
sonuna kadar savaş zihniyetinin egemen olması demektir. Yapsınlar,
sonuçlarına da katlanırlar.”
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, geçen hafta PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya giden kardeşi Mehmet Öcalan’a cezaevinin verdiği, “Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir” şeklindeki Öcalan’ın notunu değerlendirdi.
ANF’nin “Bu mesajı nasıl okuyorsunuz” sorusuna Karayılan, şöyle yanıt verdi: “Önder Apo’nun bu sözleri ve geliştirdiği tutum tabii ki anlamlıdır. Bunun anlamını doğru değerlendirmek de bir o kadar önemlidir. Önderliğimizin bu tutumunu iki boyutta ele almak gerekiyor:
Birincisi, bilindiği gibi AKP’nin öncülüğündeki Türk devletinin Önderliğimize, Hareketimize ve halkımıza dönük geliştirdiği bir topyekun savaş vardır ve bu topyekun savaşın en çok yoğunlaştığı alanlardan birisi de Önderlik alanıdır. Önderliğe karşı geliştirilen politikaların bu anlamda tamamen merkezi olduğu ve sonuç almayı hedeflediği bilinmektedir.
ÖCALAN’IN DURUMUNA İLİŞKİN ÇOK CİDDİ KUŞKULAR VAR
Orada bir psikolojik işkence vardır; gayrı ahlaki bir biçimde insan iradesi üzerinde baskı kurma ve geri adım atmaya zorlama amaçlı çeşitli psikolojik savaş yöntemleri geliştirilmektedir. Bu uygulamaların hukuki ve ahlaki hiçbir yanının olmadığını vurgulamaya gerek bile yoktur; uygulanan ağırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkencenin insanlık dışı bir uygulama olduğu açıktır. Ama gelinen aşamada bu uygulamaların hangi boyuta ulaştığını ve orada nelerin olduğunu biz bilmiyoruz. Önderliğimizin geliştirmiş olduğu bu tutum, bu konuda bizi ciddi endişelere sevk etmiştir. Eğer çok zorlayıcı, dayanılmaz koşullar olmasaydı Önderlik böyle bir tutum koymazdı. Demek ki, oradaki koşullar farklılaşmış, ağırlaşmış ve daha tehlikeli bir hale gelmiştir. Onun için, “burası çok hassastır, görüşe çıkmamız uygun değildir” cümlesi kullanılmaktadır. Bizler de, İmralı’da ciddi durumların olduğu yönünde çok ciddi kuşkular gelişmiştir. Tabii ki bu kuşkuyu taşıyan sadece bizler değiliz; tüm halkımızda ve toplumumuzda da bu konuda ciddi kuşkular söz konusu. Yani bir kapalılık vardır; orada neler yapılıyor, uygulanıyor ve neler yapılmak isteniyor? Bir halkın önderine böyle mi yaklaşılır? Düşmanlık yapılıyorsa düşmanlığın da bir ciddiyeti olur. Bu biçimde, gayrı ahlaki yöntemlerle insan iradesi üzerinde baskı kurmaya çalışmak, bir insanın temel hakkı olan günlük ihtiyaçlarını bile bir psikolojik savaş aracı olarak kullanmak, her türlü etik dışı yöntemi geliştirmek insanlığa sığar mı? Eğer devlet bir erk ise ve büyüklük taslıyorsa onların deyimiyle bu ‘devlet büyüklüğüne’ sığar mı?
İki yüzyıldan beri hem Osmanlı döneminde hem Cumhuriyet döneminde Kürt önderleri çeşitli biçimlerde esir alınmışlardır. Osmanlı döneminde böyle mi yaklaşılırdı? Cumhuriyet döneminde idam edildiler ama böyle yöntemleri uygulamadılar. Fakat bunların uygulamaları idamdan da beter etmedir; insan iradesi üzerinde hükmetmeye çalışmadır. En ahlaksız yöntemlerle sonuç almaya çalışma türünde çok iğrenç yöntemler söz konusudur. Önderliğimizde büyük bir onurla bu alçaklığa direnmekte ve insanlık onurunu korumaktadır. Bu nedenle gittikçe koşulları ağırlaştırmak ve yeni yöntemlere başvurmaktadırlar. Bu yüzden orada nelerin yaşandığı konusunda ciddi kuşkular taşıyoruz.
CPT VE AİHM’İN VİCDANI VARSA DEVREYE GİRMELİLER
Eğer varsa gerçekten bir uluslararası vicdan ve yine CPT, AİHM, vb. esas olarak bu işlerin takibiyle ilgili olması gereken kurumların gerçekten bir vicdanı varsa devreye girmeleri gerekiyor. Bugüne kadar bir ortaklık içerisinde bulundukları açığa çıkmış bir durumdur ama bu kadar da seviyeyi düşürme, bu kadar da hukuk ve insanlık dışı uygulama içerisine girme Avrupa hukuku ve demokratik değerleriyle ne kadar örtüşecektir? Bu nasıl bir hukuktur, bu nasıl bir uluslararası gözetim kurumu olmadır, nasıl ‘İşkenceyi Önleme Örgütü’ olmadır. Uluslararası yasalara göre ağırlaştırılmış tecrit bir işkence değil midir? İşkencedir. O zaman İşkenceyi Önleme Örgütü nerededir?
AKP ÖCALAN’IN ÜZERİNE GİTMESİ KURAL TANIMAYAN BİR SAVAŞTIR
AKP hükümetinin en iğrenç bir biçimde, en alçakça yöntemlerle İmralı’da Önderlik üzerine giderek sonuç alma istemi bir savaştır. Bir halka karşı geliştirilmiş, kural tanımayan bir savaştır. Bu iğrenç insanlık dışı yönteme karşı, insan haysiyetinden, onurundan yana olan, insan haklarından yana olan hiç kimsenin sessiz kalmaması gerekmektedir. Biz ilgili kurumları bir kez daha göreve çağırıyoruz.
İMRALI KÜRTLER İÇİN KARA KUTUDUR
Biz orada nelerin olduğunu bilmiyoruz. Ancak ağır koşullar ve ciddi durumlar olmasaydı Önderliğimiz bu tutumu geliştirmezdi. Netleşmeye ve şeffaf olmaya ihtiyaç vardır. Şu anda Kürt halkı için 6 aydan bu yana İmralı kara bir kutudur. Orada neler oluyor, neler yapılıyor, bilinmemektedir. Bu durum tabii kendisiyle birlikte çeşitli düzeylerde tedirginlik ve endişelere yol açmaktadır.
Önderliğimizin bu tutumunun ikinci boyutu ise, bizlere, yurtsever halkımıza, demokratik kurum ile kuruluşlara dönük verilen mesajdır. Tüm yurtsever halkımız, tüm demokratik kurum ve kuruluşlar, barıştan yana olan bütün kesimler bu tutumdan doğru anlam çıkarmalıdır. Bir taraftan binlerce Kürt siyasetçisi toplama kamplarında toplatılırken, diğer taraftan katliamlarla halkımız imha edilirken, harekete ve halkımıza karşı topyekun bir savaş geliştirilirken ve bunun en temel zemini olarak İmralı’da psikolojik savaş tarzında bunlar üst düzeyde uygulanırken, Önderliğimizin bu tutumun ne anlam teşkil ettiğini görmek ve doğru sonuç çıkarmak büyük önem taşımaktadır. Yani bu tutumun manasını doğru anlamak ve ona göre davranış sahibi olmak önemlidir. Baskının ve işkencenin yarattığı tıkanma ortamı ileri bir düzeyde olmasaydı bu tutumun geliştirilmeyeceği çok iyi bilinmektedir. Bu açıdan bu aynı zamanda tıkanmanın ulaştığı boyutu da gösteren bir tutumdur. Bu nedenle başta tüm yapımızın ve yine tüm halkımızın, ulusal ve uluslararası insan haklarından yana-barıştan yana olan tüm kesimlerin bu süreci ve Önderliğimizin mevcut tutumunu doğru anlamaları birçok açıdan önemli olacaktır.
ÖCALAN’A TECRİT YASASI: ÇIKARSINLAR, SONUÇLARINA KATLANIRLAR
Karayılan, bu hafta Meclis’e gelmesi beklenen Öcalan’a tecrit yasasını da değerlendirdi: “O topyekun savaş çerçevesinde geliştirilen bir yasadır. Bir halkın Önderliğinin dış temaslarını kesme veya onu apolitik konuma sokma girişimidir. Bu yasayı çıkarmak sonuna kadar savaş zihniyetinin egemen olması demektir. Yapsınlar, sonuçlarına da katlanırlar. Onlar sanıyorlar ki böylelikle sonuç alacaklardır. Halbuki biz hareketin yönetimi olarak kendi inisiyatifimizle mücadele yürüten bir konumdayız. Özellikle bundan böyle gelişecek olan mücadele tamamen bizim sorumluluğumuz altında gelişecek olan bir mücadeledir. Çağımızda demokratik değerler ve özgürlük yükselirken AKP zihniyetinin diyalog ve uzlaşma ile değil de bizi yok ederek ve Kürt toplumunu bastırarak sonuç alma politikası asla sonuç almayacaktır. Şuradan, buradan bulduğu bazı marjinal kişilere dayanarak ve onları alternatif haline getirmeye çalışarak Önderliği devre dışı kılma politikasında ısrarcı olmak kadar yanlış ve hatalı bir şey olamaz. Çünkü bu, Türk devleti açısından herhangi bir sonucu olmayacak bir politikadır. Bu açıdan bu politika nihayetinde sahiplerine dönecek ve yenilgilerine yol açacaktır.
KÜRT HALKI ONURLU BİR HALKTIR
Kürt halkı onurlu bir halktır; Önderliği ile birlikte özgür olmak istemektedir. Bunun için yola çıkmış, bedel vermiş, fedakarlık yapmış ve bundan sonra da fedakarlık yapabilecek bir halktır. Bunu göz ardı edip daha değişik politikalardan medet ummak, işi yokuşa sürmek, şiddet yöntemiyle sonuç alacağını sanmak ya da Önder Apo’nun geri adım atacağını beklemek ham hayalden başka bir şey değildir. Bu Önderlik, bu hareket ve bu halk her türlü baskı ve saldırı karşısında bugüne kadar direndiği gibi bundan sonra da direnecek ve kazanacaktır.
BİZ YOKSUL OLABİLİRİZ AMA…
Biz yoksul olabiliriz. AKP’liler gibi dış ilişkilere, diplomatik, ekonomik ve askeri araçlara sahip olmayabiliriz. Ama yolumuz doğru yoldur ve davamızda haklıyız. Özgürleşmeye karar kılmış bir halkız, bu temelde şekillenmiş binlerce sınanmış-denenmiş kadroya sahip bir hareket durumundayız. Savaş diyorlarsa bu savaş sürecektir. Gerekirse yöntem değiştirir, tümüyle topluma dayanan yeni savaş ve direniş biçimlerini de geliştirebiliriz.
Nasıl ki 12 Eylül faşizmine karşı direndik, ‘90’ların Ergenekon’una karşı direndik ve bunların hepsinin foyasını açığa çıkarıp sonuçsuz bıraktıksa aynı şekilde AKP zihniyeti de sonuçsuz kalacaktır. Bu açıdan AKP’nin akla ziyan bazı tedbirleri geliştirmesi Kürt Halk Önderliği’ne karşı yeni kararlar alması, kendilerini de zora sokacak, yenilgiye götürecek bir sürece yol açacaktır.
ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
18 Ocak günü kuruluşunu ilan eden “Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu” konusunda ise Karayılan şunları söyledi: “Değerli ve zamanında yapılmış bir çıkıştır. Sanıyorum Türkiyeli ve Kürdistanlı tanınan 7 kadın akademisyen, siyasetçi ve insan hakları savunucusu tarafından geliştirilmiş bir platformdur. Bunu destekleyen ve tamamlayan, yurtdışında uluslararası boyutta da rol oynayabilecek daha değişik platformların da ortaya çıkması söz konusu olabilirdi. Dolayısıyla bu tür platformları yaymak ve bir eksende yoğunlaştırarak, gerçekten Türkiye’ye barış, Önderliğe özgürlük, halklara kardeşlik getirecek yetkin bir mücadele platformuna dönüştürmek gerekiyor. Sürece denk düşen bir çıkıştır. O nedenle yerini bulur diye düşünüyorum.
Artık Kürt halkı ve demokrasi güçleri şunu iyi bilmektedirler: Kürdistan’da barış ve özgürlük Önder Apo’nun özgürlüğünden geçmektedir. Birçok şey devletin İmralı politikasında tıkanmış bulunuyor; İmralı sisteminin aşılmasının ve özgürlüğün gelişmesinin, halkların kardeşliğini, özgürlüğünü ve demokratik bir sürecin gelişmesini de beraberinde getireceğini bugün herkes bilmektedir. Bu açıdan Önder Apo’nun özgürlüğünü eksen alan ve bundan hareketle Kürt sorununun çözümünü, demokrasinin gelişmesini öngören mücadele biçimlerinin yurtiçinde ve yurtdışında değişik tarzlarda gelişmesi gerekmektedir. Uluslararası Komplo’nun 13. yıldönümü olan bu Şubat ayı, bunun için önemli bir start süreci olacağa benziyor. Umarım bu yönlü gelişmeler önemli bir yoğunluk kazanacak, Uluslararası Komplo’nun Kürdistan halkı üzerinde uygulamakta olduğu sömürgecilik ve faşizmin artık çağımızda kabul edilemeyeceğini herkese gösteren bir mücadele düzeyine çıkacaktır.
MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
Karayılan ayrıca, bugünün Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü olduğunu hatırlatarak, bu konuda şu mesajı verdi: “Bugün 22 Ocak. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluş ve ilan günü. 22 Ocak 1946 tarihinde Qazî Muhammed’in öncülüğünde kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir kilometre taşıdır. Bu önemli adımın 66. yıldönümünde başta Qazî Muhammed olmak üzere tüm Mahabad Cumhuriyeti şehitlerini anıyorum. Mahabad Cumhuriyeti ile yapılan çıkış esas itibarıyla Kürt halkını yok sayan Lozan Antlaşması’na karşı yapılmış bir ulusal çıkıştır. Bir ilk deneme olarak Mahabad Cumhuriyeti’nin hem ulusal ve hem de demokratik muhtevası da önde olan bir adımdı. Belki kısa süreli yaşadı, uzun yaşayamadı ama Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri bulunan bir çıkıştır. Bu nedenle tüm Kürt halkı için önemli bir anlama sahip olan bu günü anmayı bir görev biliyor, Mahabad şehitlerinin anılarının özgür Kürdistan mücadelesinde yaşayacağını vurgulamak istiyorum.”
ANF NEWS AGENCY
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, geçen hafta PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya giden kardeşi Mehmet Öcalan’a cezaevinin verdiği, “Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir” şeklindeki Öcalan’ın notunu değerlendirdi.
ANF’nin “Bu mesajı nasıl okuyorsunuz” sorusuna Karayılan, şöyle yanıt verdi: “Önder Apo’nun bu sözleri ve geliştirdiği tutum tabii ki anlamlıdır. Bunun anlamını doğru değerlendirmek de bir o kadar önemlidir. Önderliğimizin bu tutumunu iki boyutta ele almak gerekiyor:
Birincisi, bilindiği gibi AKP’nin öncülüğündeki Türk devletinin Önderliğimize, Hareketimize ve halkımıza dönük geliştirdiği bir topyekun savaş vardır ve bu topyekun savaşın en çok yoğunlaştığı alanlardan birisi de Önderlik alanıdır. Önderliğe karşı geliştirilen politikaların bu anlamda tamamen merkezi olduğu ve sonuç almayı hedeflediği bilinmektedir.
ÖCALAN’IN DURUMUNA İLİŞKİN ÇOK CİDDİ KUŞKULAR VAR
Orada bir psikolojik işkence vardır; gayrı ahlaki bir biçimde insan iradesi üzerinde baskı kurma ve geri adım atmaya zorlama amaçlı çeşitli psikolojik savaş yöntemleri geliştirilmektedir. Bu uygulamaların hukuki ve ahlaki hiçbir yanının olmadığını vurgulamaya gerek bile yoktur; uygulanan ağırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkencenin insanlık dışı bir uygulama olduğu açıktır. Ama gelinen aşamada bu uygulamaların hangi boyuta ulaştığını ve orada nelerin olduğunu biz bilmiyoruz. Önderliğimizin geliştirmiş olduğu bu tutum, bu konuda bizi ciddi endişelere sevk etmiştir. Eğer çok zorlayıcı, dayanılmaz koşullar olmasaydı Önderlik böyle bir tutum koymazdı. Demek ki, oradaki koşullar farklılaşmış, ağırlaşmış ve daha tehlikeli bir hale gelmiştir. Onun için, “burası çok hassastır, görüşe çıkmamız uygun değildir” cümlesi kullanılmaktadır. Bizler de, İmralı’da ciddi durumların olduğu yönünde çok ciddi kuşkular gelişmiştir. Tabii ki bu kuşkuyu taşıyan sadece bizler değiliz; tüm halkımızda ve toplumumuzda da bu konuda ciddi kuşkular söz konusu. Yani bir kapalılık vardır; orada neler yapılıyor, uygulanıyor ve neler yapılmak isteniyor? Bir halkın önderine böyle mi yaklaşılır? Düşmanlık yapılıyorsa düşmanlığın da bir ciddiyeti olur. Bu biçimde, gayrı ahlaki yöntemlerle insan iradesi üzerinde baskı kurmaya çalışmak, bir insanın temel hakkı olan günlük ihtiyaçlarını bile bir psikolojik savaş aracı olarak kullanmak, her türlü etik dışı yöntemi geliştirmek insanlığa sığar mı? Eğer devlet bir erk ise ve büyüklük taslıyorsa onların deyimiyle bu ‘devlet büyüklüğüne’ sığar mı?
İki yüzyıldan beri hem Osmanlı döneminde hem Cumhuriyet döneminde Kürt önderleri çeşitli biçimlerde esir alınmışlardır. Osmanlı döneminde böyle mi yaklaşılırdı? Cumhuriyet döneminde idam edildiler ama böyle yöntemleri uygulamadılar. Fakat bunların uygulamaları idamdan da beter etmedir; insan iradesi üzerinde hükmetmeye çalışmadır. En ahlaksız yöntemlerle sonuç almaya çalışma türünde çok iğrenç yöntemler söz konusudur. Önderliğimizde büyük bir onurla bu alçaklığa direnmekte ve insanlık onurunu korumaktadır. Bu nedenle gittikçe koşulları ağırlaştırmak ve yeni yöntemlere başvurmaktadırlar. Bu yüzden orada nelerin yaşandığı konusunda ciddi kuşkular taşıyoruz.
CPT VE AİHM’İN VİCDANI VARSA DEVREYE GİRMELİLER
Eğer varsa gerçekten bir uluslararası vicdan ve yine CPT, AİHM, vb. esas olarak bu işlerin takibiyle ilgili olması gereken kurumların gerçekten bir vicdanı varsa devreye girmeleri gerekiyor. Bugüne kadar bir ortaklık içerisinde bulundukları açığa çıkmış bir durumdur ama bu kadar da seviyeyi düşürme, bu kadar da hukuk ve insanlık dışı uygulama içerisine girme Avrupa hukuku ve demokratik değerleriyle ne kadar örtüşecektir? Bu nasıl bir hukuktur, bu nasıl bir uluslararası gözetim kurumu olmadır, nasıl ‘İşkenceyi Önleme Örgütü’ olmadır. Uluslararası yasalara göre ağırlaştırılmış tecrit bir işkence değil midir? İşkencedir. O zaman İşkenceyi Önleme Örgütü nerededir?
AKP ÖCALAN’IN ÜZERİNE GİTMESİ KURAL TANIMAYAN BİR SAVAŞTIR
AKP hükümetinin en iğrenç bir biçimde, en alçakça yöntemlerle İmralı’da Önderlik üzerine giderek sonuç alma istemi bir savaştır. Bir halka karşı geliştirilmiş, kural tanımayan bir savaştır. Bu iğrenç insanlık dışı yönteme karşı, insan haysiyetinden, onurundan yana olan, insan haklarından yana olan hiç kimsenin sessiz kalmaması gerekmektedir. Biz ilgili kurumları bir kez daha göreve çağırıyoruz.
İMRALI KÜRTLER İÇİN KARA KUTUDUR
Biz orada nelerin olduğunu bilmiyoruz. Ancak ağır koşullar ve ciddi durumlar olmasaydı Önderliğimiz bu tutumu geliştirmezdi. Netleşmeye ve şeffaf olmaya ihtiyaç vardır. Şu anda Kürt halkı için 6 aydan bu yana İmralı kara bir kutudur. Orada neler oluyor, neler yapılıyor, bilinmemektedir. Bu durum tabii kendisiyle birlikte çeşitli düzeylerde tedirginlik ve endişelere yol açmaktadır.
Önderliğimizin bu tutumunun ikinci boyutu ise, bizlere, yurtsever halkımıza, demokratik kurum ile kuruluşlara dönük verilen mesajdır. Tüm yurtsever halkımız, tüm demokratik kurum ve kuruluşlar, barıştan yana olan bütün kesimler bu tutumdan doğru anlam çıkarmalıdır. Bir taraftan binlerce Kürt siyasetçisi toplama kamplarında toplatılırken, diğer taraftan katliamlarla halkımız imha edilirken, harekete ve halkımıza karşı topyekun bir savaş geliştirilirken ve bunun en temel zemini olarak İmralı’da psikolojik savaş tarzında bunlar üst düzeyde uygulanırken, Önderliğimizin bu tutumun ne anlam teşkil ettiğini görmek ve doğru sonuç çıkarmak büyük önem taşımaktadır. Yani bu tutumun manasını doğru anlamak ve ona göre davranış sahibi olmak önemlidir. Baskının ve işkencenin yarattığı tıkanma ortamı ileri bir düzeyde olmasaydı bu tutumun geliştirilmeyeceği çok iyi bilinmektedir. Bu açıdan bu aynı zamanda tıkanmanın ulaştığı boyutu da gösteren bir tutumdur. Bu nedenle başta tüm yapımızın ve yine tüm halkımızın, ulusal ve uluslararası insan haklarından yana-barıştan yana olan tüm kesimlerin bu süreci ve Önderliğimizin mevcut tutumunu doğru anlamaları birçok açıdan önemli olacaktır.
ÖCALAN’A TECRİT YASASI: ÇIKARSINLAR, SONUÇLARINA KATLANIRLAR
Karayılan, bu hafta Meclis’e gelmesi beklenen Öcalan’a tecrit yasasını da değerlendirdi: “O topyekun savaş çerçevesinde geliştirilen bir yasadır. Bir halkın Önderliğinin dış temaslarını kesme veya onu apolitik konuma sokma girişimidir. Bu yasayı çıkarmak sonuna kadar savaş zihniyetinin egemen olması demektir. Yapsınlar, sonuçlarına da katlanırlar. Onlar sanıyorlar ki böylelikle sonuç alacaklardır. Halbuki biz hareketin yönetimi olarak kendi inisiyatifimizle mücadele yürüten bir konumdayız. Özellikle bundan böyle gelişecek olan mücadele tamamen bizim sorumluluğumuz altında gelişecek olan bir mücadeledir. Çağımızda demokratik değerler ve özgürlük yükselirken AKP zihniyetinin diyalog ve uzlaşma ile değil de bizi yok ederek ve Kürt toplumunu bastırarak sonuç alma politikası asla sonuç almayacaktır. Şuradan, buradan bulduğu bazı marjinal kişilere dayanarak ve onları alternatif haline getirmeye çalışarak Önderliği devre dışı kılma politikasında ısrarcı olmak kadar yanlış ve hatalı bir şey olamaz. Çünkü bu, Türk devleti açısından herhangi bir sonucu olmayacak bir politikadır. Bu açıdan bu politika nihayetinde sahiplerine dönecek ve yenilgilerine yol açacaktır.
KÜRT HALKI ONURLU BİR HALKTIR
Kürt halkı onurlu bir halktır; Önderliği ile birlikte özgür olmak istemektedir. Bunun için yola çıkmış, bedel vermiş, fedakarlık yapmış ve bundan sonra da fedakarlık yapabilecek bir halktır. Bunu göz ardı edip daha değişik politikalardan medet ummak, işi yokuşa sürmek, şiddet yöntemiyle sonuç alacağını sanmak ya da Önder Apo’nun geri adım atacağını beklemek ham hayalden başka bir şey değildir. Bu Önderlik, bu hareket ve bu halk her türlü baskı ve saldırı karşısında bugüne kadar direndiği gibi bundan sonra da direnecek ve kazanacaktır.
BİZ YOKSUL OLABİLİRİZ AMA…
Biz yoksul olabiliriz. AKP’liler gibi dış ilişkilere, diplomatik, ekonomik ve askeri araçlara sahip olmayabiliriz. Ama yolumuz doğru yoldur ve davamızda haklıyız. Özgürleşmeye karar kılmış bir halkız, bu temelde şekillenmiş binlerce sınanmış-denenmiş kadroya sahip bir hareket durumundayız. Savaş diyorlarsa bu savaş sürecektir. Gerekirse yöntem değiştirir, tümüyle topluma dayanan yeni savaş ve direniş biçimlerini de geliştirebiliriz.
Nasıl ki 12 Eylül faşizmine karşı direndik, ‘90’ların Ergenekon’una karşı direndik ve bunların hepsinin foyasını açığa çıkarıp sonuçsuz bıraktıksa aynı şekilde AKP zihniyeti de sonuçsuz kalacaktır. Bu açıdan AKP’nin akla ziyan bazı tedbirleri geliştirmesi Kürt Halk Önderliği’ne karşı yeni kararlar alması, kendilerini de zora sokacak, yenilgiye götürecek bir sürece yol açacaktır.
ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
18 Ocak günü kuruluşunu ilan eden “Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu” konusunda ise Karayılan şunları söyledi: “Değerli ve zamanında yapılmış bir çıkıştır. Sanıyorum Türkiyeli ve Kürdistanlı tanınan 7 kadın akademisyen, siyasetçi ve insan hakları savunucusu tarafından geliştirilmiş bir platformdur. Bunu destekleyen ve tamamlayan, yurtdışında uluslararası boyutta da rol oynayabilecek daha değişik platformların da ortaya çıkması söz konusu olabilirdi. Dolayısıyla bu tür platformları yaymak ve bir eksende yoğunlaştırarak, gerçekten Türkiye’ye barış, Önderliğe özgürlük, halklara kardeşlik getirecek yetkin bir mücadele platformuna dönüştürmek gerekiyor. Sürece denk düşen bir çıkıştır. O nedenle yerini bulur diye düşünüyorum.
Artık Kürt halkı ve demokrasi güçleri şunu iyi bilmektedirler: Kürdistan’da barış ve özgürlük Önder Apo’nun özgürlüğünden geçmektedir. Birçok şey devletin İmralı politikasında tıkanmış bulunuyor; İmralı sisteminin aşılmasının ve özgürlüğün gelişmesinin, halkların kardeşliğini, özgürlüğünü ve demokratik bir sürecin gelişmesini de beraberinde getireceğini bugün herkes bilmektedir. Bu açıdan Önder Apo’nun özgürlüğünü eksen alan ve bundan hareketle Kürt sorununun çözümünü, demokrasinin gelişmesini öngören mücadele biçimlerinin yurtiçinde ve yurtdışında değişik tarzlarda gelişmesi gerekmektedir. Uluslararası Komplo’nun 13. yıldönümü olan bu Şubat ayı, bunun için önemli bir start süreci olacağa benziyor. Umarım bu yönlü gelişmeler önemli bir yoğunluk kazanacak, Uluslararası Komplo’nun Kürdistan halkı üzerinde uygulamakta olduğu sömürgecilik ve faşizmin artık çağımızda kabul edilemeyeceğini herkese gösteren bir mücadele düzeyine çıkacaktır.
MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
Karayılan ayrıca, bugünün Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü olduğunu hatırlatarak, bu konuda şu mesajı verdi: “Bugün 22 Ocak. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluş ve ilan günü. 22 Ocak 1946 tarihinde Qazî Muhammed’in öncülüğünde kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir kilometre taşıdır. Bu önemli adımın 66. yıldönümünde başta Qazî Muhammed olmak üzere tüm Mahabad Cumhuriyeti şehitlerini anıyorum. Mahabad Cumhuriyeti ile yapılan çıkış esas itibarıyla Kürt halkını yok sayan Lozan Antlaşması’na karşı yapılmış bir ulusal çıkıştır. Bir ilk deneme olarak Mahabad Cumhuriyeti’nin hem ulusal ve hem de demokratik muhtevası da önde olan bir adımdı. Belki kısa süreli yaşadı, uzun yaşayamadı ama Kürt halkının özgürlük mücadelesinde önemli bir yeri bulunan bir çıkıştır. Bu nedenle tüm Kürt halkı için önemli bir anlama sahip olan bu günü anmayı bir görev biliyor, Mahabad şehitlerinin anılarının özgür Kürdistan mücadelesinde yaşayacağını vurgulamak istiyorum.”
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder