Sonunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan boykotun direnişçi yüzüyle Amed'de karşılaştı. Amedliler itibar etmeyince çevre illerden aparılan AKP'lilerle İstasyon Meydanı'na giren Erdoğan, şehrin alışık olduğu yüz binlerin katıldığı mitingler yerine bir başbakanın, "tevazusuna uygun mütevazi" bir kalabalığa seslenmekle yetinmek zorunda kaldı. Başından, içeriksiz konuşmasının farkında olmalı ki, Erdoğan bundan önceki referandum mitinglerinin aksine çok sayıda bakan ve milletvekili ile çıktı kürsüye. Kırk beş dakikalık kifayetsiz konuşmasının ardından sahneden inmeden önce de Galatasaraylı eski futbolcuları davet etti sahneye.
Başbakan'ın özellikle GS'li sporcuları tercih etmesi dikkat çekici. Sanırım, aklı evvel danışmanları Erdoğan'a Amed halkının GS'ye olan sempatisinden söz etmiş olmalılar. Ancak belli ki, bu sempatinin kaynağından hiç bahsetmemişler. Hani 90'larda GS için açılan ve şehre damgasını vuran, "Seni seviyoruz seni seveni de" pankartına kaynaklık eden ruhtan bi haber Başbakan.
CHP ve MHP liderlerini Amed'e gidememekle eleştiren Erdoğan da ancak beş yılda bir gelebiliyor bu şehre. Bundan önce 2005'te Amed'e gelen Erdoğan o dönem için kitlelerde umut yaratan, "Kürt sorunun kendi sorunu olduğunu söylemiş, geçmişe ilişkin hatalarından dolayı özür dilemenin büyük devlet olmanın gereği olduğunu" sözleriyle resmi söylemin dışına çıkacağı izlenimi yaratmıştı. Çok geçmeden, Dolmabahçe mutabakatı ile Kürt sorunun kendi sorunu olduğundan vaz geçip, yalana dayalı kendi Kürdü'nü yaratma eğilimine girdi. Yüzde on barajı ve sistemin derin sığ tüm güçlerinin desteği ile Kürdistan'da, Kürt legal siyasetinin karşısında tek parti haline getirilen AKP, bir süre sonra bu şişirme gücün gerçek olduğu vehmine kapıldı. Bu vehimle elde ettiği milletvekilliklerini Kürt halkının temsilciliği için yeterli olduğuna inanan Başbakan Erdoğan, 2007 seçimlerinin ardından geliştirdiği, "AKP benim Kürt kökenli vatandaşlarımın gerçek temsilcisidir" söylemi ile Kürt sorununun momentini kaydırabileceğini sandı.
Oysa, İstasyon Meydanı'nda bir kez daha gördük ki, AKP Kürdistan'da da sadece bir çıkar kliğinin temsilcisi olmanın ötesinde değildir. Günler öncesinden, Başbakan'ın Amed mitingine yersizce bir çok anlam atfetmenin altında yatan neden de bu kirli çıkar ilişkisini gizleme çabasıdır. Başbakan bu ziyaretinde de kendisini destekleyenlere verilecek kredileri pay ettirdikten sonra şehirden ayrıldı. Kitleleri satın alamayan AKP, çözümü kıymetleri kendinden menkul, "sivil toplum temsilcilerine" teşvik ve kredi aktarımında bulmuştur.
Öte yandan, AKP'nin referandum oyununu bozan Boykot kararı da AKP'nin Kürdistan'daki siyasal iflasının başlangıcıdır. Başbakan'ın mitingine olan ilgisizlik de gösterdi ki başta Amed olmak üzere Kürdistan'ın bir çok ilinde boykot yüzde 60ların üzerinde seyredecek. AKP'nin yanaşma basınının referanduma ilişkin olarak neden bu denli yalana bulandığını Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasını dinleyince daha iyi anladık. Referandumu Başbakanla kurtaramayacaklarını önceden anlamış olmalılar ki yalana dayalı kampanya dur dinlensiz sürüyor.
Hatta bu yalan kampanyası öylesine hayasızlaşabiliyor ki AKP milletvekilleri, "Evet oyu verirseniz Apo'ya af çıkacak" yalanıyla Abdullah Öcalan'a sırtından siyaset yapmaya çalışıyor. 20 Ağustos günü Yüksekovagüncel adlı haber sitesinde yer alan ve hala yalanlanmayan habere göre, BDP Yüksekova İlçe Başkan vekili Metin Yaşar bir basın toplantısı düzenleyerek, "AKP Hakkari milletvekilleri ve yandaşları referandum çalışmaları kapsamında 'evet' denilmesi durumunda başta PKK lideri Abdullah Öcalan olmak üzere siyasi tutsakların serbest bırakılacağı sözünü vermekteler" dedi. Kimseden sen yok.
BDP Batman İl teşkilatı şehirde bazı kişilerin cami önlerinde Ahmet Türk’ün resimlerinin yer aldığı "Referanduma evet" broşürleri dağıttığını, aynı broşürlerin evlere de kapı altlarından atıldığını açıklıyor.
İçinde bulunduğu aracın mayına çarpması sonucu üç arkadaşı ile birlikte yaşamını yitiren, eski Batman Baro Başkanı Sedat Özevin'in eşi Hülya Özevin, AKP yanaşması basının nasıl kendisini referandum için istismar ettiğini Milliyet Gazetesi'nde Mehveş Evine şöyle anlatıyor:
“Telefonla taziye için arayan birine, ‘referandumda evet-hayır’ konusunda bir şey der miyim? Demem! İnsan insanın acısını alır diye, Sedat hakkında eksik bir şey bırakmayayım diye konuştum. Sonra acılı eş “evet dedi” diye yazıyorlar. Böyle bir eş, böyle bir kadın olur mu? Acaba bilincimi mi yitirdim diye düşündüm. Şoke oldum”. Maneviyatçılığı öne çıkaran bir siyası akımın ve yandaşlarının insanların acılarını dahi istismar noktasında olmaları yalan bulanan bu siyasette sonun başlangıcı anlamına gelir.
Kürt boykotunun yarattığı korku, Türk basının "karşıtlarını" da iş birliğinde bir araya getirdi. Her dönemin Genelkurmayı ile iyi ilişki içinde olmasıyla matuf Hürriyet Gazetesi'nden Fatih Çekirge 30 Ağustos "zaferine" yakışır bir 'büyük habere' imza attı. Çekirge, Van'a yaptığı uçak yolculuğunda, karşılaştığı CHP Şırnak İl Başkanı Çınar Öktem ile CHP Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'un, Van ve Hakkari'de, “Sandığa giden cezalandırılacak” bildirileri dağıtıldığını anlattıklarını yazdı. Ancak ne Çekirge'nin haber "kaynaklarında" ne de kendisinde bu bildiri yok. Çekirge, kendisine ve "kaynaklarına" inanmamızı istiyor.
Çekirge'den bir gün sonra Taraf Gazetesi'nden Yasemin Çongar da aynı konuyu kaleme aldı. "Gecename" başlıklı yazısında Çongar da sözkonusu bildiriden bahsediyor. Hatta yazının girişinde bir süre önce gittiği Afganistan'da gecename adı verilen tehdit bildirilerinin evlerin kapılarından atıldığını ancak insanların bunları komşularına dahi söylemekten korktuklarını anlatarak, yazısının ilerleyen satırlarında yazacağı yalanlara bir kanıt yaratıyor Çongar. Zira Çongar da olmayan bir belge üzerinden yalan yazıyor.
Çongar, gazetesinden bir başka yazarının da Van'da bu bildiriyi duyduğunu ama tüm çabasına karşın böyle bir bildiri bulmadığını söylüyor. Ardından, şöyle devam ediyor 'yazar', "Arkadaşlarımız, CHP Şırnak İl Başkanı’nı da arayıp “Sizdeki bildiri örneğini görebilir miyiz” dediler ama sonuç alamadılar."
Burada ki, "sonuç alamadılar" ifadesine dikkat çekmek gerek. Zira burada, "haberi doğrulatamadık" yani bu söylentiler yalan-eğer kendileri uydurmuyorsa elbette- demesi gerekirken Çongar, destekleyici olduğu yalana bu kılıfı bulmayı tercih ediyor.
Amed'de İstasyon Meydanı'nda bir kez daha gördük ki, ne kifayetsiz Başbakan ne de yanaşma yalancı medyası birbirini kurtaramayacak.
canerdem2126@gmail.com
Başbakan'ın özellikle GS'li sporcuları tercih etmesi dikkat çekici. Sanırım, aklı evvel danışmanları Erdoğan'a Amed halkının GS'ye olan sempatisinden söz etmiş olmalılar. Ancak belli ki, bu sempatinin kaynağından hiç bahsetmemişler. Hani 90'larda GS için açılan ve şehre damgasını vuran, "Seni seviyoruz seni seveni de" pankartına kaynaklık eden ruhtan bi haber Başbakan.
CHP ve MHP liderlerini Amed'e gidememekle eleştiren Erdoğan da ancak beş yılda bir gelebiliyor bu şehre. Bundan önce 2005'te Amed'e gelen Erdoğan o dönem için kitlelerde umut yaratan, "Kürt sorunun kendi sorunu olduğunu söylemiş, geçmişe ilişkin hatalarından dolayı özür dilemenin büyük devlet olmanın gereği olduğunu" sözleriyle resmi söylemin dışına çıkacağı izlenimi yaratmıştı. Çok geçmeden, Dolmabahçe mutabakatı ile Kürt sorunun kendi sorunu olduğundan vaz geçip, yalana dayalı kendi Kürdü'nü yaratma eğilimine girdi. Yüzde on barajı ve sistemin derin sığ tüm güçlerinin desteği ile Kürdistan'da, Kürt legal siyasetinin karşısında tek parti haline getirilen AKP, bir süre sonra bu şişirme gücün gerçek olduğu vehmine kapıldı. Bu vehimle elde ettiği milletvekilliklerini Kürt halkının temsilciliği için yeterli olduğuna inanan Başbakan Erdoğan, 2007 seçimlerinin ardından geliştirdiği, "AKP benim Kürt kökenli vatandaşlarımın gerçek temsilcisidir" söylemi ile Kürt sorununun momentini kaydırabileceğini sandı.
Oysa, İstasyon Meydanı'nda bir kez daha gördük ki, AKP Kürdistan'da da sadece bir çıkar kliğinin temsilcisi olmanın ötesinde değildir. Günler öncesinden, Başbakan'ın Amed mitingine yersizce bir çok anlam atfetmenin altında yatan neden de bu kirli çıkar ilişkisini gizleme çabasıdır. Başbakan bu ziyaretinde de kendisini destekleyenlere verilecek kredileri pay ettirdikten sonra şehirden ayrıldı. Kitleleri satın alamayan AKP, çözümü kıymetleri kendinden menkul, "sivil toplum temsilcilerine" teşvik ve kredi aktarımında bulmuştur.
Öte yandan, AKP'nin referandum oyununu bozan Boykot kararı da AKP'nin Kürdistan'daki siyasal iflasının başlangıcıdır. Başbakan'ın mitingine olan ilgisizlik de gösterdi ki başta Amed olmak üzere Kürdistan'ın bir çok ilinde boykot yüzde 60ların üzerinde seyredecek. AKP'nin yanaşma basınının referanduma ilişkin olarak neden bu denli yalana bulandığını Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasını dinleyince daha iyi anladık. Referandumu Başbakanla kurtaramayacaklarını önceden anlamış olmalılar ki yalana dayalı kampanya dur dinlensiz sürüyor.
Hatta bu yalan kampanyası öylesine hayasızlaşabiliyor ki AKP milletvekilleri, "Evet oyu verirseniz Apo'ya af çıkacak" yalanıyla Abdullah Öcalan'a sırtından siyaset yapmaya çalışıyor. 20 Ağustos günü Yüksekovagüncel adlı haber sitesinde yer alan ve hala yalanlanmayan habere göre, BDP Yüksekova İlçe Başkan vekili Metin Yaşar bir basın toplantısı düzenleyerek, "AKP Hakkari milletvekilleri ve yandaşları referandum çalışmaları kapsamında 'evet' denilmesi durumunda başta PKK lideri Abdullah Öcalan olmak üzere siyasi tutsakların serbest bırakılacağı sözünü vermekteler" dedi. Kimseden sen yok.
BDP Batman İl teşkilatı şehirde bazı kişilerin cami önlerinde Ahmet Türk’ün resimlerinin yer aldığı "Referanduma evet" broşürleri dağıttığını, aynı broşürlerin evlere de kapı altlarından atıldığını açıklıyor.
İçinde bulunduğu aracın mayına çarpması sonucu üç arkadaşı ile birlikte yaşamını yitiren, eski Batman Baro Başkanı Sedat Özevin'in eşi Hülya Özevin, AKP yanaşması basının nasıl kendisini referandum için istismar ettiğini Milliyet Gazetesi'nde Mehveş Evine şöyle anlatıyor:
“Telefonla taziye için arayan birine, ‘referandumda evet-hayır’ konusunda bir şey der miyim? Demem! İnsan insanın acısını alır diye, Sedat hakkında eksik bir şey bırakmayayım diye konuştum. Sonra acılı eş “evet dedi” diye yazıyorlar. Böyle bir eş, böyle bir kadın olur mu? Acaba bilincimi mi yitirdim diye düşündüm. Şoke oldum”. Maneviyatçılığı öne çıkaran bir siyası akımın ve yandaşlarının insanların acılarını dahi istismar noktasında olmaları yalan bulanan bu siyasette sonun başlangıcı anlamına gelir.
Kürt boykotunun yarattığı korku, Türk basının "karşıtlarını" da iş birliğinde bir araya getirdi. Her dönemin Genelkurmayı ile iyi ilişki içinde olmasıyla matuf Hürriyet Gazetesi'nden Fatih Çekirge 30 Ağustos "zaferine" yakışır bir 'büyük habere' imza attı. Çekirge, Van'a yaptığı uçak yolculuğunda, karşılaştığı CHP Şırnak İl Başkanı Çınar Öktem ile CHP Gençlik Kolları Başkanı Umut Tunç'un, Van ve Hakkari'de, “Sandığa giden cezalandırılacak” bildirileri dağıtıldığını anlattıklarını yazdı. Ancak ne Çekirge'nin haber "kaynaklarında" ne de kendisinde bu bildiri yok. Çekirge, kendisine ve "kaynaklarına" inanmamızı istiyor.
Çekirge'den bir gün sonra Taraf Gazetesi'nden Yasemin Çongar da aynı konuyu kaleme aldı. "Gecename" başlıklı yazısında Çongar da sözkonusu bildiriden bahsediyor. Hatta yazının girişinde bir süre önce gittiği Afganistan'da gecename adı verilen tehdit bildirilerinin evlerin kapılarından atıldığını ancak insanların bunları komşularına dahi söylemekten korktuklarını anlatarak, yazısının ilerleyen satırlarında yazacağı yalanlara bir kanıt yaratıyor Çongar. Zira Çongar da olmayan bir belge üzerinden yalan yazıyor.
Çongar, gazetesinden bir başka yazarının da Van'da bu bildiriyi duyduğunu ama tüm çabasına karşın böyle bir bildiri bulmadığını söylüyor. Ardından, şöyle devam ediyor 'yazar', "Arkadaşlarımız, CHP Şırnak İl Başkanı’nı da arayıp “Sizdeki bildiri örneğini görebilir miyiz” dediler ama sonuç alamadılar."
Burada ki, "sonuç alamadılar" ifadesine dikkat çekmek gerek. Zira burada, "haberi doğrulatamadık" yani bu söylentiler yalan-eğer kendileri uydurmuyorsa elbette- demesi gerekirken Çongar, destekleyici olduğu yalana bu kılıfı bulmayı tercih ediyor.
Amed'de İstasyon Meydanı'nda bir kez daha gördük ki, ne kifayetsiz Başbakan ne de yanaşma yalancı medyası birbirini kurtaramayacak.
canerdem2126@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder