13 Eylül 2010 Pazartesi

Bingöl’de Din ve Siyaset Sosyolojisi

Yeni_Özgür_Politika Bingöl siyasetine formel, informel, direkt, endirekt etki yapan üç sosyal kurumun olduğu söylenebilir. Bunlar; şeyhlik kurumu, din adamları sınıfı ve aşiret sınıfıdır.
Yaşadığımız şu çağ hakikaten inançsal, siyasal, ahlaksal, içtimai, ve iktisadi olarak tüm zamanların en bunalımlı dönemini yaşıyor. Çağın güçlü paradigması olan modernite, ve post modernite adeta tüm fikirlerin inançların ve aidiyetlerin ruh iklimini büyük çalkantıların akıntısına vererek sersemletici etkiler meydana getirmiştir. Tüm inanç ve düşünce disiplinlerini ciddi bir bunalım ve kriz noktasına getiren, kendisinden başkasını ötekisi olarak algılayan, eskiye dair ne varsa sürüp süpüren ve her modern insanin iç ve dış dünyasını büyük bir kuşatmayla, işgal ettiğini gözlemlemekteyiz.

Bu eksenden hareketle Bingöl’ün sosyolojik durumunu ana hatlarıyla analitik bilginin süzgecinden geçirebilmemiz için en azından 1925 tarihinden ta günümüze kadar Bingöl’de, bölgede ve dünyada olup bitenlerin envanterini çıkarmamız gerekiyor. Çünkü özelde Bingöl genel de bölge hala yaşam Sosyolojisini, erkek merkezli düşüncenin bakış ve algılayışıyla kodlandırmış durumda. Her ne kadar küresel kapitalist güçlerin ve bölgedeki küçük burjuvanın yoğun albenisi altında olsalar bile inanç kodları ve şifreleri üzerinde hala, Şeyhler kadar etkili olamadıklarını da biliyoruz. Dolayısıyla bu bakış ve algılayış zaviyesinde dini, siyasi ve ahlaki bir bakış açısının iç ve dış dünyasında nasıl bir inanç ve düşünce iklimini oluşturduğunu tespit etmekte güçlük çekmemiş olacağız. Böylece Bingöl toplumunun muhafazakar dinsel, tinsel, ahlaksal ve siyasal bakış açısını erkek merkezli düşünceyle bütünleştirdiği bilinmektedir. Bu yazımızda ana hatlarıyla Bingöl dindarlığının ve muhafazakarlığının siyaset bilimi ve onun yan kollarıyla alakalı ilişkileri ve etkilerini kısa başlıklar altında toplamaya çalışacağım.

Şeyhlik kurumu ile siyasi partiler kazanıyor
Teoloji, Sosyoloji ve Antropoloji alimleri, yeryüzünde dinsiz bir kavmin yaşamadığı hususunda, ittifak halindedirler. Tarihin hiç bir döneminde, kure-i arzın hiç bir noktasında şimdiye kadar dinsiz bir cemiyete rastlanmamıştır. Dolayısıyla dini inanç hissiyat meselesi olup tamamıyla fıtri ve tabi bir melekedir. İnsanin kalbine ve vicdanına giden hissiyat kanallarını tıkalı tutmak beşerin temel ihtiyaçlarından biri olan inanç ritüellerine mani olmak kelimenin tam anlamıyla modern yaşamda da görüldüğü gibi bireyin korkunç depresyonlara girmesine vesile olduğu toplum bilimciler tarafından tespit edilmiştir. Aynı şekilde beşerin inanç dünyasını istismar edip onu her türlü olumsuzluklara kanalize etmek bir o kadar büyük depresyonların meydana gelmesine vesile olacağı hem sosyal bilimciler hem de din bilimciler tarafından dillendirilmiştir.

Unutmamak lazım bu temelde Bingöl dini aidiyetleriyle hakikaten bölge illeriyle kıyaslandığında din ve inanç aidiyeti çok daha ağır basan bir il olduğunu göreceğiz. Hemen, hemen Bingöl sosyalitesinin temelinde din olgusunun belirleyici bir misyon taşıdığını söyleyebiliriz. Bingöl’deki dini otoritenin güçlü bir gelenekten beslendiğini bölgede yapılan araştırmalarla bu ispatlanmıştır. Özellikle şeyhlik kurumunun Bingöl’de çok güçlü dini dinamiklerle beslenip toplumun büyük bir çoğunluğunda meşruiyetini kazanmıştır. Dolayısıyla Bingöl Sosyolojisin de din ve inanç otoritesini, ellerinde bulunduran şeyhlik kurumu Bingöl’deki diğer sosyolojik birimler üzerinde otorite sahibi olup, siyasal ve geleneksel konularda lokomotif, görevini gördüğü söyleyebiliriz.

Şeyhlik kurumu Bingöl’deki sosyolojik hiyerarşinin tüm kompartmanları üzerinde etkili karar mercii konumunda olduğunu söylemiştik. Özellikle medrese mollaları, aşiret reisleri ve geleneksel kanat önderleri üzerinde söz sahibi olduğu bilinen bir gerçek. 1925 yılında henüz, daha yeni kurulmuş genç Cumhuriyet’e karşı dini inançların tehlikede olduğunu düşünen Bingöl Şeyhleri ilk toplantılarını Çan köyünde gerçekleştirirken dini inançla ne kadar bütünleştiklerini göstermiş oluyordular. Bingöl toplumunun muhafazakarlık ve dindarlık değer yargılarının ta Osmanlı dönemine kadar dayandığını görüyoruz. Böylesine güçlü bir muhafazakarlık geleneğinden gelen Bingöl halkı batılı Modern, yaşam biçiminin dayatmalarına karşı ciddi bir refleks gösterdiği müşahede edilmiştir. Her ne kadar Bingöl özelinde feodal kültürün ve aşiret örgütleme biçiminin baskınlığı söz konusu olsa bile Şeyhlik kurumunun bu iki güçlü aidiyet olgusunu kendi denetiminde dini referans alarak kontrol altında tuttuğunu görüyoruz. Bu da şeyhlik kurumunun Bingöl sosyolojisinin gövdesini oluşturduğunu tespit etmemize yardımcı oluyor. Özellikle Bingöl şeyhlerin seksenli yılların başlarında şeyhlik kurumunun çok güçlü bir biçimde Bingöl’de varlığını Anavatan partisinden iyiden iyiye gösterecekti. 1983 yılında Anavatan partisinde aday olarak gösterilen şeyhin çocuğu hemen hemen tüm aşiret liderlerinin ve dini medrese eğitimini görmüş mollaların desteğini arkasına alarak seçimi büyük bir arayla kazanıp, Bingöl’de milletvekili olmuştur. Aynı şekilde 1991 genel seçimlerinde bu sefer çıkarlar gereği hem şeyhlik kurumu hem de Refah partisi, dini angajmanları sınırsız bir biçimde kullanarak özellikle yerel yönetimlerde büyük bir oy patlamasını yapmıştır. Bingöl de Refah Partisinden aday olarak gösterilen Melekan ve Çan şeyhlerinin her iki çocuğu büyük bir arayla seçimi kazanırken Erbakan’ın „altın madalyalı Bingöl’üm“ sözünü sarf etmesine vesile olacaktı.

Dolayısıyla Bingöl siyaset sosyolojisinin şeyhlik kurumu etrafında vücut bulduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Dolayısıyla Bingöl halkının büyük bir ekseriyeti şeyhlerin onların yaşamına inancına, siyasetine, ticaretine ve hatta bir zamanlar eğitimine kadar söz beyan etme ve belirleyicilik fonksiyonerliğini icra etmede, ne kadar etkin oldukları il genelinde yapılan araştırmalarla bu gözleme rastlanılmıştır. Çok iyi hatırlıyorum. 1991 yılında öğretmen bir arkadaşla Solhan çarşı merkezinin çok uzun olan caddesinde lokantada yemek yiyerken camdan dışarıya baktım. İnsanlar arasında büyük bir hareketlenme gördüm. Hemen merakımı gidermek için dışarıya çıktığımda ana caddenin başından sonuna kadar tüm insanlar iki büklüm büzülüp, yaşlı beyaz kıyafetli bir adamın elini büyük bir saygıyla öptüklerini gördüm. Gördüklerime inanamamıştım. Sonra yanımda duran vatandaşın birine şu adam kim diye sordum? Şeyh efendi demişti bana.

Geleneksel örgütlenme üç ayakla yürüyor
Dolayısıyla Bingöl siyasetine formel, informel, direkt, endirekt etki yapan üç sosyal kurumun olduğunu söyleyebiliriz.
1. Şeyhlik sınıfı
2. Din adamları sınıfı
3. Aşiret sınıfı
Bu üç sınıfın Bingöl’deki halkın siyasi yaşamına ve yazgısına büyük oranda etki yaptığını söyleyebiliriz. Bu üç geleneksel örgütlenme biçimi çok enteresandır ki siyasi ilişkilerin resmi otoriteyle yazgısını koordine ederken sahih İslam’ın referanslarıyla örgütlenmedikleri aksi biçimiyle örf, gelenek ve aşiret hukukuyla siyasete talip olma iradesi gösterilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin doksan küsür yıllık bölgedeki siyasi ve politik tavrı bu üç sınıftan yana tavır alınıldığı bilinmektedir. Resmi İdeoloji hiç bir zaman ağalığın, aşiretçiliğin ve dini sınıfın politik emellere alet edilemeyeceğini söylememiştir. Görünürde buna karşı olduğunu söylemiş olsa bile, uygulamada tam tersi tavır alıp ağalara, şeyhlere ve din adamlarına daha müspet davranıldığı ve meşru görüldüğü gözlemlenmiştir. Çünkü aksi olmuş olsaydı doksan yıllık küsür yıl içinde Bingöl’deki siyasal temsiliyet rasyonel ve ilimsel temelde siyasete girecek adaylar belirlenecekti. Örnek verecek olursak AKP partisinde aday olan birinin özelliklerine dikkat edilirken onun rasyonel düşüncesi yada özgürlükçü düşüncesi yada diğer insani özellikleriyle muhatap alınmadığını da bilmek lazım.

Çünkü resmi ideoloji tüm bilimsel gelişmelere rağmen Bingöl’ün şeyh, ağa ve din adamları sınıfının sultasından kurtulmasını istememiştir. Bunu istemiş olsaydı seksen sekiz yıl içinde en az bir üniversite, bir tiyatro sahnesi yada bu üç sınıfın bilimsel ve modern olmayan faaliyetlerine karşı çok radikal önlemler alırdı. Bingöl toplumunun karşılaştırılmasını bir Aydın, Muğla, Denizli, Balıkesir ve benzeri illerle kıyas yapıldığında taban tabana zıt olduklarını düşünmeden geçemeyeceğiz. Dolayısıyla hemen su soru akla gelir. Neden devlet bir yanda bilimselliği ve kalkınmışlığı büyük bir milli dava görürken Bingöl ilini bu uygulamadan mahrum bırakıyordu? Bunun net sebepleri bilindiği için hem konumuz dağılmasın diye hem de makalenin sistematiği dağılmasın diye eksenimizde kalmaya çalışacağız. Dolayısıyla seksen sekiz yıldır Cumhuriyet ve Bingöl var olmasına rağmen Bingöl’ün yönetimine gelen siyasetçilerin Bingöl için hiç bir şey yapmadığını halkla yapılacak ikili görüşmelerde bu tespitin doğru olduğuna varılacaktır. Dolayısıyla zaman zaman tüm Bingöl halkını sosyolojik olarak şaşırtan bazı siyasi gelişmeler oluyorsa bu da söylediğim bu üç kurumun resmi ideolojinin partileriyle sıkı ilişkiye girdikleri pazarlıklar sonucunda Bingöl’deki siyasal parametreleri bir aşağı, bir yukarı ibre değişimine vesile olmuştur. Mamafih bu üç unsurunda koşullara göre çok pragmatist davrandıklarını söyleyebiliriz. Din, örf ve aşiret mantığıyla Bingöl’ün siyasal iklimi meydana getirilip, siyasal partilerin ona göre Bingöl seçmeniyle muhatap alınıldığında Allah’ın adıyla Allah’ın selamı üzerinize olsun hakkınızı helal, edin gibi dini içerikli bir üslup kullanmaları tesadüfü olmaması gerekir. Yoksa burada özgür iradeyle belirlenen siyasal ve ahlaksal bir sosyolojiden bahsedemeyiz. Buradaki ahlaksal ve siyasal belirlenmişlik şeyhlerin, aşiret liderinin ve mollaların karar verip meşru görüp görmemesiyle alakalı bir sosyoloji bölümüdür. Her ne kadar vahşi kapitalizmin toplumlar üzerinde yaptığı tahribatın bir benzerini Bingöl’de yapsa bile bu kapitalist tahribatın şeyhlik, aşiretçilik ve mollalar kanalıyla yapıldığı sosyal bilimlerin gözünden kaçmamıştır. Yani sosyolojik enstrümanlar modernize olup, bu yeni Modernize olan enstrümanlar iyi yapılmamış bir sosyolojik çözümlemede bizi ciddi bir yanılgıya götürebilir. Örnek verecek olursak Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmaz, nasıl Bingöl’de hiç tanınmamışken ve bu tanınmamışlık Bingöl sosyolojisine aykırıyken onu tüm bu olumsuzluklar içinde sıyrılıp milletvekili olmuşsa bunun sebepleri ve yaratılan koşulların iyi tahlili ve tespiti yapılması gerekiyor. Bu Milletvekili’nin akraba ve aşiret çevresinin BDP sempatizanlarından olduğunu unutmamak lazım. Cevdet Yılmaz aday gösterildiğinde iki faktörün özgür iradeye ve özgür düşünceye galebe çaldığını görüyoruz. Birincisi feodal ilişkinin, dini ilişkinin, şeyhlik ilişkisinin bölge gerçeğine uygun yaratılan küçük burjuva sınıfıyla ortak çıkarlar için cephelerin resmi ideolojinin muhaliflerine karşı birleştirmeleri söz konusu olmuştur.

Bu dört unsurun yararcı ve çıkarcı sınıf’ın felsefik ve ahlaki temelden yoksun oluşları, tabiatı gereği otoriteyle karşılıklı çıkar gereği yakın durmaları görülmeye manidar olmuştur. İkinci örnek belki de daha düşündürücü, 2007 yılında çok güçlü bir nüfus kalabalığına sahip olan Tavus aşiretinin Şeyh Momedon ailesinin liderliğinde binlerce aşiret mensubunun yayla şenliğinde bir araya gelerek siyasal olarak ne kadar güçlü olduklarını siyasi partilere mesaj veriyordu. Tavus aşiretinin bu güçlü organizasyonunu AKP yönetimini hemen harekete geçirip kısa bir zaman diliminde siyasal birlikteliğin nikahını kıymış oluyordular.

Aynı yıl içinde aşiret,gelenek ve örf hukukuyla vücut bulan bu tavuslular aşireti kendilerini farklı bir momentin içine koyarak geleneksel ve modern örgütlenme biçimlerini bir araya getirerek belkide Bingöl gerçeğinde ilk olarak enteresan bir sosyolojik örgütlenme biçimine imza atmış olacaktılar. Artik Tavus aşireti eski örgütlenme biçimini, modern sosyolojinin yeni örgütlenme biçimini, yan yana getirerek kendine yeni bir kaftan biçiyordu. 2005 yılında Tavuslular Yardımlaşma Derneği altında yeni bir örgütlenme biçimiyle siyasal arenada yer alacaktılar. Tabi ki Bingöl’ün siyasal ve sosyolojik ikliminde yalnız bunlar barınmıyordu. Özellikle 1970- 1980 ile 1990 yıllarında farklı siyasal ve dinsel akımların Bingöl sürecinde çok belirgin şekilde rol aldıklarını da tespit ediyoruz. Amacımız burada Bingöl’ün çok kısa bir siyasi ve dini çözümlemesini ana hatlarıyla özetlemektir.

Ezber bozan bölge Bingöl’de siyaset iklimi
Bu başlıkların detayına girmeden çok önemli iki örgütlenme biçiminden kısaca bahsedeceğim. Özellikle bu iki örgütlenme biçiminin Bingöl toplumunu şeyhlik ağalık sınıfının etkisinden kurtarıp kendilerine özgü bir bilgi ve metodoloji izleyerek Bingöl’ün siyasal eksende değişim ve dönüşümünü hedeflediklerini unutmamak lazım. Bu iki farklı marjinal örgütlemenin Bingöl toplumunda çok ciddi bir taraftar potansiyelini yakaladıktan sonra aynı biçimiyle çok hızlı bir şekilde gerileyip ciddi bir taban kaybına neden olmuştur. Bu iki farklı marjinal örgütlenmenin kah yükseliş, kah iniş trendlerinin bir çok önemli amillerden kaynaklı olduğu da su götürmez bir gerçektir. Yalnız bizim buradaki amacımız detaylar üzerinde durmak yerine daha çok foksiyoner belirleyicilik üzerinde kısa bir şekilde durmaktır. Özellikle bu iki farklı ideolojik örgütlenme biçiminin mazlumiyet ve mağduriyet olgusunu ilk etapta çok güzel bir biçimde dramatize ederek Bingöl halkının çok duyarlı olduğu dini ve insani duygularını elimine ederek eyleme geçirmeyi başarabilmişlerdir. Bu iki örgütlenme biçimi tabiatı gereği geçiş sürecini tamamladıktan sonra Bingöl halkının dini ve vicdani melekelerini örseleyen garip bir takım hadiselere imzalarını atmış oluyordular. Bu gayri ciddiyetsizlik her iki muhalif örgütlenme biçiminin büyük kan kaybına uğradığı gözlemlenmiştir.

Şimdiki adı BDP olan o zaman ki adı ise DHP olan partinin adayı Bingöl belediye başkanlığını kazanmıştı. Lakin Bingöl halkına vaat edilen büyük idealist projelerin yaşama geçirilmeyişi Bingöl halkında büyük bir güvensizlik kaybını beraberinde getirmiştir. Aynı biçimiyle Hiç bir hizmet yapılmamakla beraber Bingöl belediye başkanı ve çalışma arkadaşları büyük yolsuzluklarla adları anılmaya başlamıştır. Diğer bir grubun ise Bingöl halkından akla ve hayale gelmeyecek ve belki de bin dört yüz yıllık İslami düşünce geleneğinde bir ilke imza atılacaktı. Geleneksel ehlisünnet çizgisini benimsemiş İslamcı örgüt, zekat toplama örgütlenmesi çok kısa bir zaman diliminde izledikleri yol ve yöntem gereği bir çok Bingöllü vatandaşın ölümüyle sonuçlanacaktı. Yukarıda verilen iki farklı nedenden ötürü Bingöl halkının ilgi ve alakasını bu iki muhalif örgütlemeye karşı çok zayıflatmıştır. Özellikle DHP Bingöl halkının içinde bulunduğu fakirliğin, cehaletin, eğitimsizliğin, zulmün ve geri kalmışlığın fotoğrafını resmederken, Bingöl’deki şeyhlik, ağalık ve İslamiyeti kullanan dinci sınıfın devletle girdiği dirsek temastan kaynaklı olduğunu iddia ediyordu. İkinci örgütlenme biçimi olan İslami cemaat ise devletin gayri İslami bir rejim olduğunu, şeyhlik kurumunun ve Seydaların dini kendi düzenleri için kullandıklarını söylerken Bingöl halkına düşünce ajandasını böylece haritalaştırıp Bingöl halkının bu yalancı ve aldatıcı siyasetlere kanmamasını salık veriyordular. Her iki tarafında sonradan yaptıkları kötü ve yanlış uygulamalarla Bingöl halkını ne devletin otoriteryan baskılarından ne de şeyhlik ve feodal kültürün gerici ve sömürücü gazabından kurtarabilmiştir. Dolayısıyla meydan alternatifsiz kalınca tabiatı gereği güçlü olan unsur otomatik olarak halkın desteğini ve teveccühünü yanına alarak rakiplerini egale etmeyi başaracaktı. Bu eksende AKP’nin iktidar olmasıyla beraber Bingöl’deki, siyaset sosyolojisinin Din Sosyolojisinin feodal ve geleneksel sosyolojinin AKP ve AKP’nin arkasındaki güçlü sermayeyle beraber transformasyon biçiminde rakiplerini nötrleyip diskalifiye edecekti. Tıpkı Turgut ÖZAL’in iktidari döneminde oluşturduğu o şaşalı günler tekrar Bingöl halkının albenisine bu kez Tayyip ERDOGAN’ in şahsında bol miktarda şeyhlere, din adamlarına ve feodal ağalara ihaleler peşkeş çekilerek, keşmekeşliğin sarmalına dolanan Bingöl halkının tüm sosyolojik melekeleri şeyhlerin, feodal reislerin ve din adamların verdigi karara uygun düşerek herkes kesesine düşeninden memnun kalarak iktidarin nimetlerinden yararlanmaya devam diyecektiler. Özellikle şeyhlerin Bingöl halkının samimi dini inançlarını AKP inisiyatifine kurban vererek Erbakan’ın altın madalyalı Bingöl’ü bu kez talebesi olan Tayyip Erdoğan’a Bingöl birinciliğini kaptırmış oluyordu. Bu kaptırma yarışında şeyhlerin BİNGÖL halkına sıklıkla TAYYIP ERDOGAN ‘in iyi bir Müslüman ve iyi bir yönetici olduğunun duygusu oldukça yoğun bir biçimde pompalanıyordu. 24 Temmuz 2010 tarihinde 12 Eylül Anayasası değişikliği için Bingöl’de halka hitaben yaptığı konuşmasında Bingöl halkının ruh iklimine uygun dini içerikli bir üslup kullanarak konuşmasını besmeleyle açıyordu. 12 Eylül Anayasa değişikliliğin referandum startını Bingöl’de vermelerinin tesadüfü olmadığını söylemiştir.

Tayyip Erdoğan’ın Bingöl’deki bu dini içerikli konuşmasının bir benzerini batı illerinde yapıldığına rastlanılmadığı için Bingöl’de yapılan siyasetin şeyhlik, aşiret reisleri ve din sınıfının kontrolünde ilerici değişim ve dönüşüme olanca kapalılığı tezlerimizi güçlü bir şekilde desteklemiş oluyor. Bingöl 1982 yılında yapılan ilk askeri darbe oylamasında en fazla oy oranıyla 12 Eylül Anayasasına karşı çıkmıştır. Ha keza 2007 halk oylamasında ve 2007 genel seçimlerinde yüzde doksan beş ve yüzde yetmiş beşlere varan oy oranıyla Bingöl’de birinci gelmişti. Tayyip Erdoğan’ın Bingöl’de yaptığı konuşmasına besmeleyle başlaması ve ardından „sizinle gurur duyuyoruz“ demesinin çok manidar olduğunu hiç bir toplum bilimcinin ya da din bilimcinin gözünden kaçamayacağını özellikle vurgulamak gerekiyor. Bingöl Solhan ve Genç üçgeninde şeyhlerin, aşiret liderlerin ve dini ulemanın Bingöl siyasetinde çok belirgin fonksiyonerliğini akıldan ırak etmemek sanırım ilmi araştırmalara daha yatkın olduğunu düşünüyorum. Bu tespitlerimizi doğrulayacak birçok delilin olduğunu gösterebiliriz. Konumuz bu olmadığı için sadece ayrıntılara girmeyeceğim. Mamafih konuyu toparlayacak olursak, yukarda belirttiğimiz gibi Bingöl’de şeyhlerin ve seyda diye isimlendirilen din adamlarının çok belirleyici rol oynadıkları bilinmektedir, bu belirttiğimiz şeyhlik, Seydalık ve aşiretçilik geleneğin güçlü temsilcileri yalnız Bingöl’e münhasır olmadığını da biliyoruz. Aşağı yukarı aynı tonlarda ve renklerde olmasa bile bölge genelinde şeyhlik, Seydalık ve aşiretçilik aynı zaviyede konumlandıklarını yapılan bilimsel ve sosyolojik araştırmalarda tespit edilmiştir. Lakin tüm toplum bilimcilerin ve din bilimcilerinde Bingöl’ün bu noktada ayrıştığını söylemektedirler.

Hatta Tayyip Erdoğan’ın 12 Eylül anayasa referandumu çerçevesinde Bingöl’de yaptığı mitingin startını Bingöl’de vermelerinin tesadüfü bir rastlantı olmadığını söylerken bu tespitlerimizi doğrulamış oluyordu. Çünkü özelde Diyarbakır genelde bölgenin tümüne şeyhlerin mollaların ve aşiret liderlerin küçük burjuva sınıfıyla girdikleri dayanışma ve ittifakta hayal ettikleri şaşalı siyasi arenada Bingöl’ün gösterdiği performansın hiçbirinin başaramadığını tüm siyaset ve toplum bilimcileri tarafından hakeza bilinmektedir.
KADİR AMAÇ

Hiç yorum yok: