28 Temmuz 2012 Cumartesi

Öcalan: Demokratik Ortadoğu, Birleşik Anayurt...

ERDEM CAN
 
 
BRÜKSEL - Şam rejiminin içine girdiği açmazın derinleşmesi üzerine Güneybatı Kürdistanlı güçlerin demokratik özerklik yolunda attığı adımlar AKP hükümeti ve denetimindeki Türk basını tarafından “hayretle” karşılandı. İlk tepki olarak da “mevcut durumun da daha sonra ortaya çıkacak olası Kürt iradesinin” de tahammül edilemez olduğunu “buyurdular”. Bir başka devletin sınırları içinde üstelik üçüncü bir halkın özgürlük mücadelesine neden bu denli tahammülsüz olunduğu hiç sorgulanmıyor. Yaşanan gelişmelere tarihsel perspektifle bakılmıyor. Bugün ortaya çıkan durumun geleceğe müdahalesi dikkate alınmıyormuş gibi davranılıyor.

PYD'nin de ideolojik birlikteliği olduğunu açıkladığı PKK'nin, “Birleşik bağımsız sosyalist Kürdistan” hedefinden, “Demokratik ülke, özgür anayurt” noktasına nasıl gelindiğinin izini süren yok. PKK'nin Birleşik bağımsız sosyalist Kürdistan hedefinden, “Demokratik ülke, özgür anayurt” stratejisine geçişi ne diğer Kürt örgütleri tarafından(kaldı ki bunların kitlesel bir karşılığı yok dar gruplar halindedirler) ne de Ankara egemenliği tarafından doğru okunamadı. Dolayısıyla kavranamadı. Bu Kürt grupları da Ankara egemenliğinin değirmenine su taşıyarak bu durumu, “PKK'nin hedeflerinden vaz geçtiği, hedef küçülttüğü” kolaycılığı ile izah edilmeye çalıştılar.

Bu yüzden de bugün omurgasını PYD'nin oluşturduğu Güneybatı Kürdistan özerkleşme sürecini de kavrayamıyorlar. Oysa PKK Lideri Abdullah Öcalan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)'e sunduğu 10 Temmuz 2001 tarihli savunmasında bugün yaşanan gelişmeleri ve hedeflerini çok açık bir biçimde dile getiriyor. Öcalan geleceğin Ortadoğusu üzerine kafa yorarak özgün bir model üretirken, Ankara egemenliği AKP eli ile hem kendi statükosunu hem de diğer bölge ulus devletlerinin statükosunu korumaya çalışıyor.

Öcalan'ın Suriye ve Güneybatı Kürdistan'a ilişkin belirlemelerini Mezopotamya Yayınları tarafından basılan “AİHM Savunmaları, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa” adlı kitabının ikinci cildinden olduğu gibi aktarıyorum.


''Suriye Kürtleri'nin Kimlik Edinme ve Demokratik Katılım Çözümü''

Araplar'ın (Asurilerin) nasıl Kürtler'in içine uzanmış parçaları varsa, Kürtler'in de Araplar'ın içine uzanmış parçaları bulunmaktadır. Bunların başında Suriye Kütleri gelmekte, coğrafi ve kültürel olarak bunun gibi parçalarını teşkil etmektedir. Tarih boyunca tüm halklar arasında bu tür uzantılar, iç içe geçişler yaşanmaktadır. Tüm dünya, özellikle Asya ve Avrupa bu tarz olgu sorunlarla yaygın olarak karşılaşmıştır.

Milliyetçi yaklaşımlar bu tür azınlık konumlarını şiddet gerekçesi yaparak birçok savaşa yol açmışlardır. Demokratik sistemin oturmasıyla birlikte, bu tür sorunlar aynı ülke ve devlet içinde azınlıkların kültürel varlıkları tanınmış, demokratik katılımları birer temel insan hakları ve anayasa konusu yapılarak başarıyla çözülmüştür. Suriye Kürtleri'nin önemli bölümü, tarih boyunca yaşanan isyanlar, aşiret kavgaları ve kanunsuzluklar sonucunda değişik alanlardan toplanma özelliğine sahiptir. Tarih, Hz. İbrahim’in Urfa çıkışından son PKK çıkışına kadar bu yönlü bir akışın başta Suriye olmak üzere Doğu Akdeniz yörelerine göç edip yoğunlaştığını göstermektedir. Araplar'ın ve Asuriler'in benzer nedenlerle, sıcakların etkisiyle ve ticaret amacıyla Kürdistan’ın, Anadolu’nun içine doğru göçüne tanık olunmaktadır. Tarih boyunca sık sık bu tarz göçler, yerleşmeler ve karşılıklı kültür ve ticaret alışverişlerinin yapıldığı gözlemlenmektedir.

Bunların kültürler arası değişim ve dönüşüm gibi önemli bir işlevi de bulunmaktadır. Bu sürece daha sonraları Ermeniler ve Türkmenler'in de yoğun katıldıkları görülmektedir. Dolayısıyla zengin bir dil, din ve kültürel çeşitlilik doğmaktadır. Suriye esas olarak bu tür zenginlikte bir ülke olarak şekillenmiştir. Demokratik uzlaşma ve hoşgörüye uygun bir ortam arz etmesi bu tarihsel oluşumlar nedeniyledir. Suriye’deki tüm grupların, dolayısıyla Kürtler'in de bu tarihi gerçeklikler çerçevesinde temel sorunları, kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirme, ana dille eğitim, basın-yayın hakları ve siyasal yaşama eşit ve özgür vatandaşlar olarak katılma haklarını hayata geçirmeleriyle çözümlenebilecektir. Bu yönlü bazı özgürlükleri tanınmışsa da, birçok sorunları henüz çözüm beklemektedir. Bunlar vatandaşlık, ana dille eğitim, basın-yayın ve siyasi haklara ilişkin konulardır. Sert bir engelleme olmamakla birlikte, bu hakların güvenceli kullanımı için yasal bir statü gerekmektedir.

Yasallık mücadelesinin başarıyla sonuçlanması önemli bir demokratik kazanım olup, Suriye’nin genel demokratikleşmesine de güçlü bir katkıda bulunabilecektir. PKK’nin alanda yoğun bir sempatizan kitlesi bulunmaktadır. Bu kitlenin temel görevi, bu yasal haklar çerçevesinde bir programla demokratik yasal örgütlenme ve mücadelesini Suriye’nin genel yurtseverlik ve demokratikleşme hamleleriyle birleştirmesi ve gelmiş oldukları anayurtlarındaki özgürlük mücadelesiyle destek ve dayanışma içinde bulunmasıdır. Dünya genelinde çeşitli nedenlerle dağılmış tüm Kürtler'in aynı temelde görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Başta birlikte yaşadıkları ülkelerin metropollerindeki ve göçertilmiş alanlardaki Kürtler olmak üzere, her ülkede bulunan Kürtler'in kendi kültürel varlıklarını koruma, vatandaşlık kazanma, ana dilde eğitim, basın-yayın, insan hakları ve demokrasi ölçüleri temelinde siyasal yaşama aktif olarak katılma ve bu yönlü hak ve görevlerini başarıyla gerçekleştirmedir.

Bunun için başta sanat olmak üzere, her tür sosyal, sportif, eğitim, teknik vb. konularda kendilerini yetiştirip kültürel varlıklarını aktif bir yaşamla koruyup geliştirmedir. Bu temelde diğer halklarla onurlu, eşitlik ve özgürlük temelinde mücadele ve yaşamı paylaşmadır. Anavatandaki özgürlük mücadelesine gücü oranında destek, dayanışma ve katılımda bulunmadır. Son bir nokta, tüm Kürtler'in birlik sorunudur.

Eskiden bağımsız, birleşik ve sosyalist bir Kürdistan sloganı sıkça atılırdı. Milliyetçilikten kaynaklanan bu slogan, hem ideolojik hem de politik-pratik açıdan gerçekçi olmamaktadır. Ütopik olarak kulağa hoş gelse de, daha doğru olan yurtseverlik ve enternasyonalizm sloganı şu temelde olsa daha gerçekçi olacaktır: Çatısı altında bulunulan her ülke ve devlet için geçerli olmak üzere, “Demokratik Ülke, Özgür Anayurt”, tüm Ortadoğu açısından “Demokratik Ortadoğu, Birleşik Anayurt.” Bu iki temel slogan tüm Ortadoğu halkları açısından geçerlidir. Araplar yirmiyi aşkın parçaya bölünmüşlerdir. Türkler'in parçalanmışlığı da oldukça kapsamlıdır. İran da kendini benzer parçalanmışlık içinde görmektedir.

Kürtler'in parçalanmışlığı daha değişik kapsamdadır ve farklı bir özgünlüğü vardır. Her bölünmüş halk parçası yalnız kendi başına birleşik bir ulus ve vatan kavgasına girişirse, o zaman Ortadoğu boydan boya bir savaş alanına dönmüş olur. Coğrafi, sosyolojik, dini farlılıklarla daha da bölünerek, içinden çıkılmaz bir kaos durumu yaşanır. Her tarafı İsrail-Filistin çatışmasına dönüşür. Zaten bu tarz birleşik ulus veya vatan anlayışları milliyetçilikten kaynaklanmış olup tarihin en kanlı iki yüzyılının, 19. ve 20. yüzyılın savaşlarına yol açmışlardır.

Milliyetçilik yöntemiyle Ortadoğu’da çatışmaları körüklemek, 21. yüzyılın da boydan boya savaşlarla, katliamlar ve jenositlerle dolu geçmesi demektir. Dolayısıyla bu ne yurtseverlik, ne enternasyonalizm ne de hümanizmle bağdaşır. Doğru olan, Ortadoğu’nun mevcut siyasi sınırlarını veri olarak temel alıp, tüm ülkeleri ve devletlerinin bütünlüğü içinde demokrasi mücadelesini vererek, hak eşitliğini ve özgür birlikteliği gerçekleştirmektir.

Demokratikleşen her ülke, bir adım daha gerçekleşen Demokratik Ortadoğu’dur. Demokratik Ortadoğu da beraberinde AB türünden bir kuruluşla genelde tüm halkların özgürlük içinde birlik özlemlerine yanıt oluşturabilecektir. Arap ve Türki devletlerdeki gelişmeler daha çok bu yönlü eğilimi doğrulamaktadır. Enver Paşa ve Cemal Abdülnasır’ın Pantürkizm ve Panarabizm yöntemlerinin maceracı ve gerçeklikten yoksun oldukları kanıtlanmıştır. Tarihin Kürtler'e olanaklı kıldığı eşsiz rol, her parçanın demokratik çözüm yoluyla bulunduğu ülke ve devleti demokratik uygarlığa çekmektir. Bu rol, Demokratik Ortadoğu’ya ve uygarlığa ulaşmada bölgenin tarihi geleneğine, coğrafi, ekonomik ve sosyal gerçeklerine de uygun en gerçekçi ve en anlamlı yoldur.

Sonuç olarak, Kürt sorunu milliyetçi çağın yaklaşım ve yöntemleriyle çözümlenecek bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fransız Devrimi’nin yükselttiği milliyetçilik, burjuva sınıfının ulus olgusuna ve ondan kaynaklanan sorunlara uyguladığı bir ideolojik yaklaşımdır. Burjuva ulus-devletin ortaya çıkmasında, sınıf mücadelesinin ve demokrasinin bastırılmasında, ulusların boğazlaşmasında, etnik çatışmalarda ve sömürge politikalarında temel ideolojik rol oynamıştır. 19. ve 20. yüzyılların kanlı geçmesinde burjuva milliyetçiliğinin şoven payı belirleyicidir. Doğuş kaynağı olan Avrupa, bu savaşlardan çıkardığı derslerle 20. yüzyılın ikinci yarısında milliyetçiliği ikinci plana bırakıp, siyasal sisteminde demokratik kriterleri esas almıştır. Demokratik sistem, reel sosyalizm dahil, diğer tüm siyasal sistemlerin karşısında üstünlüğünü kanıtlayarak, 20. yüzyılın sonlarında reel sosyalizmin çözülüşüyle dünyada başat sistem haline gelmiştir. Kürt sorununda hem hakim ulus milliyetçiliği, hem de yerel ilkel milliyetçilik çözümsüzlüğü derinleştirmekten ve ülkelerini derin çıkmazlara sürüklemekten öteye bir rolün sahibi olamamışlardır. Bu yaklaşım ve yöntemlerde ısrar, bunalımların derinleşmesi, isyan, bastırma ve katliamdır. Milliyetçiliğin bu iki türü çağdaş demokratik uygarlığın gelişimiyle çelişip, 19. yüzyıldan kalma gerici ideolojiler konumuna düşmüşlerdir.

Bu gerçeklik, Kürt sorunu için çağdaş demokratik uygarlık kriterlerinin esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kürtler tarihlerinin bu yeni döneminde, Ortadoğu’nun üç büyük ulusu arasındaki köprü rolüyle, coğrafi, tarihi ve toplumsal koşullarıyla hem kendi kurtuluşlarını hem de komşu halkları demokratik çözüm sürecine sokacak temel demokratik güç ve mücadelesinin sahibi konumundadırlar. Kanlı sınır boğazlaşmalarına girmeden, her parçasında kazanacakları demokrasi mücadelesiyle Ortadoğu halklarının gerçek birliğini, kardeşliğini ve özgürlüğünü sağlamada başarının temel güvencesi durumundadırlar. (S. 186-190)”


Görüldüğü gibi bugünün hazırlıkları çok derinlere dayanıyor. Öcalan'ın özgün Ortadoğu modelinin bir filizlenme alanıdır bugün Güneybatı Kürdistan. Öcalan'ın gerçekleşen her öngörüsü geleceği okumada kendisinin ne denli önemli bir fırsat olduğunu gösteriyor.
erdemcan@riseup.net


ANF

Hiç yorum yok: