23 Mayıs 2012 Çarşamba

Darbe Gayri Meşruysa Ona İsyan da Meşrudur

Türkiye bir hukuk devleti değildir. Öyle olsaydı, hem 12 Eylül darbesini yapanları yargılayıp, hem de o darbeye karşı silahla direnenlere saldırır mıydı?

12 Eylül darbesini yargılamak, ona karşı patlayan isyanın haklılığını kabul etmek demektir. 


Baksanıza, şu anda bu darbeyi yapanlar eğer bu kadar “yaşlı” olmasaydılar, tıpkı Ergenekoncu generaller gibi, “silah zoruyla” gözaltına alınıp, yargı önüne çıkarılacaklardı.


“Silah zoruyla” yargı önüne çıkarılacak olanlara karşı silah kullanmak demek ki, sandığınız gibi hiç de “tuhaf” bir şey değil.


Çok mu “aşırı” bir yorum diyorsunuz. Demeyin.


Eğer 12 Eylül darbesinden, darbenin “işbirlikçisi” “Özalcılık” yoluyla değil de, “demokratik” yoldan çıkılabilseydi, durum bir çok ülkede olduğu gibi olurdu: Darbeye silahla karşı koymuş herkes halk tarafından “rehabilite” edilirdi. Dağa çıkanlar, dağdan silahlarıyla inerdi; şehirlerde mevzilenenler, mevzilerinden oldukları gibi çıkarlar, sürgündekiler kitleler halinde geri dönerdi. Zindan kapıları yıkılır, 78 kuşağı “nerede kalmıştık” diye özgürlüğe koşardı. Tankların, tüfeklerin namlularına karanfiller konur, darbeyi yıkan herkes sokaklarda sevinç gösterileri yapardı.


Portekiz’de böyle oldu. Faşizm Nisan Devrimiyle yıkıldı. Aynı anda zındanlar açıldı. Sürgünler döndü. Sokaklar doldu taştı. Namlu ucundaki karanfilden dolayı, bu devrime “karanfil devrimi” dendi. Salazar’a karşı, ölümüne silahlı direniş yapan devrimcilerin eylemi meşru ilan edildi. Portekiz sömürgesi Angola özgür oldu.


12 Eylül’den demokratik devrimci yolla çıkılsaydı, daha o anda “faşist rejim, bütün kurumlarıyla, anayasa ve yasalarıyla, yargı kararları ve bütün uygulamalarıyla” kanun dışı ilan edilirdi. Ortada ne 12 Eylül anayasası kalırdı, ne DGM’ler. Hemen o gün Kürt sorununda, Kürtlerin talepleri her ne ise, tam da o yönde çözüm ilan edilirdi. Sendikalar aynı gün yeniden açılır ve onların önündeki bütün anti-demokratik mevzuat ortadan kaldırılırdı. Herkes talep ettiği haklarını elde ederdi. Eğer 12 Eylül’den devrimci-demokrat bir yolla çıkılsaydı, bu öyle bir demokrasi olurdu ki, emeğin, kadının, doğanın kurtuluşu için verilen mücadelenin önündeki bütün engeller buhar olur uçardı.


Böylece Türkiye 50 bin insanını kaybetmezdi. Milyarlarca doları ölüm yolunda harcamaz, “hala süte muhtaç” çocukların saadeti ve refahı için harcardı; isyanı bastırmak için Kürt coğrafyasını suda boğmak ve Kürdün doğasını, havasını, toprağını yaşanmaz hale getirmek gerekmezdi. İsyan o gün sona ererdi…


Şimdi ne oluyor?


Şimdi “demokrasi” yerlerde sürüm sürüm süründürülüyor.


Bir yandan 12 Eylül darbecileri yargılanıyor. Diğer yandan o darbecilere karşı patlayan isyanın, bizzat darbeciler tarafından ağırlaştırılan bütün nedenleri olduğu gibi korunuyor. İsyanın patlamasına neden olan nedenler olduğu gibi durduğu için isyan devam ediyor.


İsyanın devam etmesi şunu gösteriyor: Cumhuriyet tarihi boyunca var olan ve 12 Eylül’de zirvesine tırmanan sistem olduğu gibi yerli yerinde duruyor.


Uydurma liberal bağırıyor: Ama Kürtlerin inkarı sona erdi!


Nasıl sona erdi? Tek bir devlet “kağıdında” “bu ülkede Kürt ulusu ve Kürt dili tıpkı Türk ulusu ve Türk dili gibi bir ulus ve dildir” diye yazmıyor. Kürtlerin inkarının sona ermesi için, TBMM’nin “Bu ülkede Türk ulusunun yanı sıra Kürt ulusu da vardır” kararının alınması şarttır.


Liberal bağırıyor: Ama Başbakan “Kürt vatandaşlarım vardır” dedi.


Başbakanın ağzından çıkan lafın on paralık değeri yoktur. Bugün “var”, diyen, yarın “vardı ama yok oldu” da der.


Başka? Başkasına ne gerek var. Bir halkın varlığı inkar edildiğinde, onun bütün hakları da inkar edilmiş olur. Olmayan şeyin hakkı olur mu? Türk devleti, Anayasasına ya da anayasa gücünde bir Meclis kararına “Bu ülkede Kürt ulusu vardır” diye yazdığı gün, otomatik olarak “her ulus gibi, Kürt ulusunun da kendi kaderini tayin hakkı vardır” demiş olur. O hakkı nasıl kullanacağı da Kürdün kendi işidir. Bu nedenle AKP “inkardan vazgeçmez.” Vazgeçer gibi yapar. Öyle de yapmakta.


Sizce, 12 Eylül kanun dışı bir zorbalık ise bu zorbalığa başkaldırmak, isyan etmek, darbecilerle çarpışmak meşru bir hak mıdır, değil midir? İsyan AKP Hükümetine karşı başlamadı. Darbeye karşı başladı. AKP Hükümeti isyanın sona ermesi için gerekenleri yapmadı. Durumun özeti bu.


12 Eylül meşru ise isyan gayrı meşrudur.


Yok eğer 12 Eylül gayri meşru ise o zaman isyan meşrudur.


“Yepyeni, gıcır, gıcır anayasa nasıl olmalı?” diye kafacıklarını yoranlar, her şeyden önce, yırtmaya karar verdikleri 12 Eylül anayasasına ve yargıladıkları 12 Eylül cuntasına isyan edenlerin isyanını meşru ilan etmelidirler. 


Bu olmadıkça, tiftiği çıkmış, bin yerinden delinmiş Anayasayı yırtsanız, çişini tutamayan adamları “ömür boyu” hapse mahkum etseniz ne olur ki?


 VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: