M.Karasu
Türk devletinin Kürtleri kültürel soykırıma uğratıp Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek isteyen bir özel savaş devleti olduğunu sürekli vurguluyoruz. Bu zihniyet ve hedef bugün de değişmemiştir. AKP'nin bir farkı varsa o da sert güç yanında yumuşak güç kullanmasıdır. Yumuşak güç denilen ise başta basın olmak üzere toplumu aldatma ve mücadeleden alıkoyma araçlarıdır.
Türk devletinin Kürtleri kültürel soykırıma uğratıp yok etmek için kullandığı temel yöntem ise irade kırma politikasıdır. Kemal Tahir bir romanında devlet görevlilerinin Kürtlere nasıl yaklaşıldığını açıkça ortaya koyar. Tokat’ın bir köyünde yaşayan sürgün Kürtler de bu romanın bir parçasıdır. Bu romanda Kürtler için bir söz kullanılır. “Kürtlerin başını kaldırmasına fırsat vermeyeceksin; başını kaldırırsa baş edilemez!” bunun için romanda da Kürtler üzerindeki baskı eksik edilmiyor.
Kürtler üzerinde uygulanan politika tam da bu romandaki gibidir. Devletin Kürtlere bu bakışı değişmemiştir. Bu bakış toplumda da yansımasını bulmuştur. Bu nedenle Türkiye toplumu da Kürtler üzerinde uygulanan her baskıya sessiz kalıyor; normal görüyor.
Türk devleti her fırsattan Kürtler üzerinde baskı kurup irade kırmak için yararlanmak istemiştir. Şeyh Sait’ten bugüne yapılan tüm baskıların amacı da irade kırmaya yöneliktir. Baskı araçları dönemine göre zenginleştirilmiş, yeni yöntemler de devreye sokulmuştur. Ancak hiçbir zaman irade kırma amacı değişmemiştir.
Kürt sosyal yapısını inceleyen değerli sosyolog İsmail Beşikçi, Kürt köylerindeki jandarma zulmünü anlatır. Erkeklerin yanında kadınlara, kadınların yanında erkeklere yapılan hakaretleri irdeler. Bu baskıların tümünün de irade kırmaya yönelik olduğunu söyler. Kürt Halk Önderi de sömürgeciler karşısında iradesi kırılan ve çaresiz kalan Kürt erkeğinin hıncını Kürt kadınından çıkardığını belirtir.
Kürtler üzeride yürütülen irade kırma politikasının bin bir biçiminden söz edilebilir. Kürt çocuklarının yatılı okullara alınmasından KCK tutuklamalarına kadar uygulanan bin bir yöntemin amacı irade kırmaya yöneliktir. Dün direnişleri ve iradeleri kırmak için idam ediyor ve öldürüyorlardı; faili meçhul cinayetler işliyorlardı. Günümüzde bu yöntemlerin tümünü yapamıyorlar, ama yerine başka irade kırma araçları ikame etmektedirler. Hukuk terörü bunların başında gelir. Kürtlerin demokratik eylemlerinin çoğuna saldırılması da bu amaçlıdır.
Polisin ve
jandarmanın Kürdistan'daki yüz ifadesi ve davranışları da tamamen irade
kırmaya yöneliktir. Tüm amaç, Kürtlere “Türkiye karşısında direnmek
boşunadır, kültürel soykırımla Türklük içinde eriyip kurtulmak tek
çaredir” mesajının verilmesidir. Tüm saldırıların amacını böyle anlamak
lazım. Kürtler Türk devletinin bu amacını kavramadan yapılan saldırılara
gerçek anlamını veremez. Bu nedenle de direniş ve mücadele araçlarını
iyi tespit edemez.
Türk devleti iradeli Kürt istemiyor. En büyük düşmanı iradeli Kürt’tür. Kürt sorununda muhatap tanımam, sadaka verirsem de ben veririm anlayışı da karşısında iradeli Kürt görmek istememesinin ifadesidir. Çünkü iradeli Kürt kaldığı müddetçe kültürel soykırım amacına tam ulaşamaz.
En son Kürt çocuklarına cezaevinde taciz ve tecavüzde bulunulması da bu irade kırma politikasının bir yöntemidir. Kürt çocuklarına her gün “Türk’üm, doğruyum” andının ve istiklal marşının okutulması da aynı amaçlıdır. Tutuklanan Kürt çocuklarına karakollarda ve cezaevinde Türk bayrağının öptürülmesi de bir irade kırma yöntemidir. Amed zindanlarında irade kırmanın ilk adımı olarak “Türk’üm, doğruyum” andı okutulurdu. Amed zindanındaki tüm vahşetin amacı da irade kırmaydı.
Türk devletinin karakteri böyledir. Karşısında iradeli hiçbir güç görmek istemez. Tecavüz bu devletin karakteridir. Tecavüzünü bin bir yöntemle yapar. Yatılı okullarda kızlara, cezaevlerinde Kürt çocuklarına tecavüz ettirir. Üzerinde yürüttüğü baskıyla Kürt erkeğini tecavüze uğramıştan bin beter eder. Kürt Halk Önderi bu saldırıları karılaştırma olarak ifade eder. İradesi kırılmış kadını karılaştırma kavramıyla tanımlar.
Kadın iradesinin kırılması tecavüz kültürünün sonucudur. Kadın özgür olmadığı müddetçe bu tecavüz kültürü altında kalmaya devam edecektir. İradesi kırılmıştır, karılaştırılmıştır. Türk devleti de Kürt toplumunun iradesini kırıp karılaştırma politikası izlemektedir. İradesi kırılan kadına nasıl ki her şey yaptırılabilirse iradesi kırılmış Kürt toplumuna da her şey yaptırılır. Bu nedenle Türk devleti irade kırma politikasını köleleştirme ve Kürtlüğü yok etme yöntemi olarak uygulamaktadır.
Kürt çocukları ayağa kalkarak bu irade kırma politikasına isyan etmektedir. Türk devletine göre irade kırma politikasına isyan etmek Kürtlerin işleyeceği en büyük suçtur. Bu suç o kadar ağırdır ki, sadece cezaevine atmak Türk devleti için yeterli olmuyor. Bu nedenle tecavüz, taciz saldırısında bulunuyor. Kürt çocuklarına yakaladıklarından itibaren irade kırma saldırısı yürütüyor.
Karakollarda bu irade kırma saldırısı
daha da şiddetlendiriliyor. Sonra da cezaevine atılıyor. Cezaevine
konulurken de diğer tutuklulara “size terörist getirdik, ne yaparsanız
yapın” deniliyor. İşte Türk devletinin Kürt’e bakışı budur. Çocuk bir
toplumun geleceğiyse çocuğa yaklaşım o topluma yaklaşımdır.
Türk devleti Kürt çocuklarına her alanda böyle yaklaşıyor. Sadece yerine ve koşullara göre yöntemler değişiyor. Kürt çocukları anaokullarından itibaren Türk devletinin tecavüzü altındadır. Türk devleti aslında bir tecavüz sistemidir. Bu tecavüz sisteminin en şiddetli uygulamaları ise Kürtlere yönelik gerçekleştiriliyor.
Kürt çocuklarına tecavüz, bu tecavüz politikalarının en uç uygulanmasıdır. Yoksa tüm Kürtlere uygulanan esasta bu politikadır. Çocuklara tecavüz şahsında Kürtlere yönelik tecavüz politikasını iyi anlamak gerekir. Tecavüz bir irade kırma yöntemidir. Kürtler için ise uygulanan esas politika irade kırmadır, yani tecavüz etmedir.
AKP hükümeti “Pozantı cezaevini kapatacağız, sorumlulardan hesap soracağız” diyor. Her konuda olduğu gibi bu söylenenler de yalan ve demagojidir. AKP en fazla bir iki yöneticinin yerini değiştirmekle yetinebilir. Çünkü kendisi bugün uygulanan irade kırma, yani tecavüz politikasının öncüsüdür. Hatta en iyi ben irade kırarım demektedir. Dolayısıyla irade kırma şampiyonu olmak isteyen bir hükümetin tecavüz politikalarına karşı çıkması sadece bir yalandan ibarettir.
Türk devletinin Kürt politikası değişmediği, Kürtleri bir irade olarak tanıyıp demokratik çözüme yanaşmadığı müddetçe irade kırma politikası temelinde tecavüz zihniyeti ve uygulamaları devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder