6 Mart 2012 Salı

KCK Davasında Devlet Provokasyonuna Suçüstü

Ankara - Türk basının Kürt sorunu çözümsüzlüğünde devletin rolü söz konusu olduğunda yaşanan, var olan gerçekleri görmezden gelme geleneği çok eskilere dayanır. Takrir-i Sükun günleri bunun resmiyete dökülmüş halleridir. Yine SS kararnameleri Kürt sorununun her hangi bir boyutunun gazete sayfalarına televizyon ekranlarına taşınmama talimatlarıdır. Yeni dönemin Takriri-i Sükun tebliği yasa metinleri ile değil bizzat Başbakan Erdoğan'ın çağrısı ile yapılan toplantılarda yüzlerine bizzat söyleniyor gazete ve televizyon sahip ve yöneticilerinin. Burada Türk basının en özgür olduğu alan örgütlü muhalif Kürt hareketi aleyhinde yalan ve kurmaca haber de dahil her türlü mesleki kirlenmenin serbest olmasıdır.

Doğan Haber Ajansı(DHA) dün(5Mart 2012) Diyarbakır mahreci ile Felat Bozarslan imzalı bir haber geçti abonelerine. Haberin başlığı, ”KCK davasında polise suçlamalar” olarak atılmış. KCK Nusaybin davası hakkındaki habere göre bu davada yargılanan dört sanık polisin kendilerine zorla molotoflu, havai fişekli ve silahlı saldırı düzenlettirerek provokasyon yaptırdığını açıkladılar. İfadeler son derece ciddi iddialar içeriyor KCK devasının başından sonuna devletin güvenlik güçlerinin provokasyonları ile tetiklenen kurmaca bir dava olduğunu ortaya çıkarıyor. İfadelerde davada ”kilit” rol oynayan gizli tanıklarında polis ajanları olduğu deşifre ediliyor.

Ayrıca ifadelerde Gülen Cemaati ile devletin bu operasyondaki iş birliği de ortaya bir kez daha çıkıyor.

Haber servis edildiği gün Vatan Gazetesi'nin internet sitesinde aynı başlıkla yer aldı. Ancak DHA'nın da bağlı olduğu Doğan Grubu'nun diğer gazeteleri haberi internet sitelerinde görmedi. Ertesi gün ise Vatan Gazetesi'de dahil hiç bir Türk gazetesinin birinci sayfalarında bu haberden eser yoktu.

Habere göre, “PKK’nın gizli şehir örgütlenmesi olan KCK/TM terör örgütünün gençlik yapılanması olarak bilinen Devrimci Yurtsever Gençlik Nusaybin grubunda yer aldıkları iddiasıyla haklarında dava açılan 23’ü tutuklu 26 kişinin yargılanmasına Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Sanıklar hakkında 1 ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları istendi.”

İşte bu sanıkların bazılarının mahkemede verdiği ifadeleri içeriyor haber. Türk basının görmezden geldiği bazı ifadeleri şöyle:

Tekoşin Bulca:
“Bir fuhuş çetesinin tuzağına düşürülerek Azadiya Welat Gazetesi ve BDP içine polis tarafından sızdırıldım. Polisin ve kontra çetesinin oyununa geldim. Bana cinsellik ile erkekleri etkileme konusunda eğitim verildi. Bu şekilde BDP’nin içine sızdırıldım. Polisin kendisi taş atmamı istedi. BDP’ye gittiğimde gazete dağıtıyordum. Oradaki gençleri uzaklaştırmaya çalışıyordum. Bana toplulukları provoke etmem söylendi. Ben de öyle yaptım. Birçok kişiyi partiden uzaklaştırdım. Korsan eylemleri yapıp BDP gençliğine mal etmek istiyorlardı. Serhat Kartal’dan boş şişeler istedim. Polislerle birlikte molotof yapıp polise atacaktık”
Habere göre Mahkeme Başkanı’nı Bulca'ya ”Polis kendi kendini yakmayı nasıl göze alsın’ diye sordu. Bulca da, ”Tek dertleri provokasyon yapmaktı. Polisle birlikte hazırlayıp attığımız molotoflar oldu. Nusaybin girişinde hipermarkete molotof atılması olayı oldu. Polis bize molotofları verdi ve atmamızı söyledi. Amaç olayı BDP gençliğine yıkmaktı. Dilekçemde bahsettiğim erkekleri etkileme sanatını kullandım. Polis beni ben ise bazı gençleri kullandım. Zaten benimle ilişkileri duyulduğunda partiden uzaklaştırıldılar" cevabını verdi.

Serhat Kartal: “BDP’nin çalışmalarına katılmaya başladım. Bir süre sonra bu işlerden koptum. Siyasete atıldım. Bu nedenle polislerden çok baskı gördüm. Bana sürekli ’Gel yine hırsızlık yap" dediler. Bir gün evimizi basarak beni aldılar. Nusaybin Otogarı arkasında boş bir araziye götürüp kafama silah dayadılar. Bana ajanlık teklif ettiler. İstediklerini yapmadığım için burada yargılanıyorum. Polisin bana ajanlık teklifini İHD’ye aileme ve partiden bazı arkadaşlara anlatmıştım. Polis benden Cevat Altunkaya, Musa Aslan ve Burhan isimli kişileri vurmamı istedi. Bunları bana söyleyen Nusaybin’den Servet isimli polistir. Ben bu 3 kişiyi öldürseydim beni burada yargılayamazdınız”
Botan Cankurt ise, Servet adlı polisin kendisine ajanlık teklif ettiğini belirterek şunları anlatıyor: ”BDP’den bilgi getirmemi istiyordu. İstediğim kadar para teklif etti. Baskılara dayanamayıp kabul ettim. Gençleri toplayıp eylem yaptırmak istiyordu. Beni ismini bilmediğim bir kişi ile tanıştırdı. Bize patlayıcı madde eğitimi veriyorlardı. 30-35 kişilik gruplar halinde eğitimlere tabi tutulduk. Bazı evlerde Perşembe akşamları toplanıp Fethullah Gülen’in kitaplarını okutuyorlardı. Polis Servet bana 7.65’lik silah vererek akrep polis aracına ateş etmemi istedi. Eylemi yapıp silahı istediği yere bıraktım. Daha sonra başka bir eylemde emniyet binasına ateş ettik. Bu olaydan sonra baskınlar başladı. Banka şubelerine saldırı yapıyorduk. Eylemleri haftasonu yapmamızı istiyordu. Servet’in talimatı ile bir çok eylem yaptık. Şu anda gizli tanık olup olmadığımı bilmiyorum. 33 ATM 34 plakalı arabayla beni alıyorlardı. Silahlı eğitimi Servet’in polis lojmanlarındeki 3’üncü kattaki evinde aldık. Ancak ateş etmemiz yasaktı. Siyasi eğitimleri değişik evlerde alıyorduk. Polis Servet’in kod adı Rızgar’dır. Bahsettiğim örgüt buraya gelmeden nerede toplantılar yaptığımızı söylemeyeceğim. Eğitim aldığımız yerlerden biri Peker marketin altıdır ve girişi arka taraftadır. Diğer yer demiryolu arkasındaki Caminin arkasında bodrum kattı. Polis sizin polisinizdir. Siz de bu oyunları biliyorsunuz. Dosyadaki tüm gizli tanıkları tanıyorum. Gizli tanıklar Kızılay ve Tango’yu tanıyorum. Bunlar benimle çalıştıkları için biliyorum. Gizli tanık Kuşçu’yu tanımıyorum. Artık polislerin kirli oyunlarına gelmeyeceğiz. Gençleri nasıl düşürdüklerini gördük.”
Peşger İlhan da, Nusaybin’de istihbarattan Ali adlı bir polisin kendileriyle çalışmasını teklif ettiğini belirterek, ”Bana BDP’ye gelenleri bildireceksin diye tehdit etti. Ben de korktuğum için dediklerini yaptım. Ali isimli polis bana 8 tane havai fişek vererek Atatürk Lisesi arkasındaki çukura gömmemi ve sonra ihbar etmemi istediler. Ben havai fişekleri gömerek polis Ali’yi arayıp ihbar ettim. İstihbaratçı ve polislerin dini imanı paradır. Bunları para için yaptılar. Bana, ’Sen malzeme koy yakalat, sen kazan biz de kazanalım’ diyordu” diyor.

Haberde ayrıca Botan Cankurt'un iddia makamının taleplerinin ardından söz alarak, “Polisler bana sadece 7.65 değil, Keleş bile verdiler. Çözüm çadırlarına molotofları bizzat polisler koydu. Hatta birlikte gidip koyduk. Mitanni kültür merkezine de polis Servet’in adamları molotof koydu, sonra da baskın yaptılar. Diyarbakır’da gösteride ölen Murat Elibol’un ölümünde bu çetenin rolü vardır. Cumhuriyet Okulu’nun yanında silah kalaşnikof ve el bombalarının bulunduğu sığınak polis Servet’lerin yeridir” diyor.

Görüldüğü üzere “sanıkların” beyanları son derece önemli detaylar içeriyor. Yer tarifleri, isimler hepsi araştırılıp ispatlanabilecek kesinlikte. Oysa mahkeme avukatların da bu yöndeki talebini dikkate almayarak, Nusaybin’de görev yapan Servet, Ali gibi görevliler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına ilişkin talebi reddederek, bu hususta sanık veya sanık avukatlarının mahkemeye bağlı olmaksızın cumhuriyet başsavcılığına başvurabileceklerini söylüyor.

Kürt sorunu konusunda sadece Türk basını değil “adil” Türk yargısının da sefaleti bir haber ve bir duruşma ile bir kez daha tarihe nakşediliyor.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: