Aylardır “Yüce Türk Adaleti” ne , “Yüce Türk Kameraları” na ve “Yüce
TBMM’ne itirafçılar akın ediyor. Daha önce, Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’ın önerisinden esinlenen Hakikatleri Araştırma Komisyonu AKP’nin
her ‘hakikati’ gibi çarpıtılmış bu önerinin altını oyan bir biçimle
araştırmalarına devam ediyor.
Tepsilerde devlete sunulan başlar ve
kafatasları, doksanlı yıllarda Kürdistan’da kalmaya karar verenlerin
ödediği bedeli gösterirken devlete çalışan ''aydın'' geçinen bazı Kürtlerin
bundan etkilenecekleri ufukta hiç görünmemektedir. Devletin resmi
kurumlarına sunulan kafataslarının somut delillerine rağmen devlet
mahkemeleri önünde devletin gözünde terörize edilen bu halkın
hareketini, el pençe divan durarak anlatmaktadırlar.
Bu yapıların
gerçeğini PKK hareketi zaman zaman dile getirse de olur ya siyaset
sahnesinde olmanın gereği çok yüklenilmiş olabileceğini insan düşünmeden
edemiyordu. Ancak kendi deyimleriyle “demokratik mücadele yöntemlerinin
önü açıldığından bu yana” zalimden yana koydukları tavırları PKK’nin
değil bunlara karşı vicdansızlık yaptığı, vicdan konusunda şayet önceden
bunların derin ilişkilerini bildiği halde bu kadarıyla sınırlı bir
teşhir yapmışsa Kürt kamuoyunun vicdanını aktifleştirmede eksik bile
kalmıştır!
Diyarbakır adliye binasından kafatası fışkıran JİTEM
üssü görülmektedir. Gerçek, “adalet” sarayına bu kadar yakınken bu
gerçeği saptırarak ellerinde Kürtler aleyhine hazırladıkları dosyalarla
adeta adaletin duvarına idrarlarını yapmaktadırlar.
PKK’nin Şeyh Sait
serhildanını sahiplenmediği iddiasıyla onlarca makale yazmış bir
“vicdanlı Kürt siyasetçisi”, Şeyh Sait’in asıldığı meydandan viraj
alarak kim bilir belki cesedinin altında gömülü olduğu yüz metre
ilerisindeki Adalet Sarayında “Kürt vahşiliğini” itiraf etmektedirler!
Şimdi
demokratik yöntemleri anlamayan var mı? Eğer okurlardan herhangi birisi
anlamamışsa gidip Burkay ve Güçlü’nün ellerindeki “özgürlük
manifestoları”nı okuyabilirler!
Gerçekten devlet bu kadar geniş çapta
karalamayı kendisi yapmamıştı, bu “demokratik hakkı” nasıl verebilirdi
ki? Ama artık devlet demokratikleşmiş devlete karşı değil ama Kürtlere
karşı “demokratik mücadele yöntemleri” çeşitlilik göstermektedir!
Baksanıza devlet artık generalleri dahi yakalıyor ve PKK tek taraflı silah bırakmalı deniliyor. Sizin gibiler oldukça devlet generallere neden ihtiyaç duysun! Üstelik daha ucuz işgücü ve işbirlikçi potansiyeline sahipsiniz! Allahtan sayılarınız bir elin parmak sayısını geçmiyor yoksa devlet size bel bağlayarak silah bile bırakırdı!
Bu hakikat,
gerçek itirafçıların hakikatidir. İtiraf gerçeğiyse yıllarca emek
verdikleri Kürt karşıtlığı sonucunda Türk mikrofonlarında cenaplarından
bahsedilirken “ünlü-Kürt-siyasetçi-aydın” gibi unvanlarını almaya hak
kazanmışlardır!
Gittikleri yol geldikleri yolu göstermektedir.
Suçlanacak hiç bir tarafları kalmamıştır. Yanlış yapmak iyi olanın eksik
yanlarına denilebilir. Oysa bu adamlar kötü olanı tamamlamadıkları için
rahatsız. Doğru da söylüyorlar. Avrupa’da TC’ye ne subjektif ne de
objektif çalışacak koşullar vardır.
Bir benzer vaka Batı Kürdistan’da yaşanmaktadır. Bugünlerde TC faşist üslubuna yakın kara propaganda yapmaktalar. Bakın bu karalama birbirine ne kadar benzemektedir:“PYD (PKK) İsrail’in istemiyle Kürt halkını durdurmak için bastırıyor”!!!
Oysa
PKK’nin ilk şehitlerini İsrail’e karşı verdiğini en fazla bu çevreler
biliyor. Yine PKK Önderliğinin İsrail baskısıyla TC’ye teslim edildiğini
en fazla bu “vicdanlı”(!) kişiler bilir. Hiç bir şey bilmiyorlarsa
PKK’ye karşı yapılan savaşta kullanılan tekniğin kime ait olduğuna
bakabilirler. Yine diyorlar ki: “Baas Rejimi Kürdistan’da güvenlik noktalarını PKK’ye devretti”!!!
Belli
ki Kürdistan güvenliğinin Kürtlerin eline geçmesini hazmedemeyenler
var. Bunun başka bir anlamı var mı? Sen Kürtler adına siyasi partiler
kuracaksın sonra da işgalci devletlerin anayasası gibi konuşacaksın.
İlginç
olan haberin ilkinin TC istihbaratı tarafından servis edildiği ve daha
sonra aynı içerik ve ölçüde Kürtçesinin bir kaç internet sitesinde
çıkışıdır. Birbirlerini kopyalayan haberlerin aynı merkezlerden çıktığı
aşikârdır.
Şimdi bunların bugünlerde itirafçılığının derinleşen
yapılarla benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Bir diğer gerçek bu
iki unsurun sırtlarının bilinen işbirlikçi çevrelerce sıvazlandığıdır.
Kürtler psikolojik savaş merkezlerine
karşı bedenlerini, düşüncelerini ve eylemlerini objektif ve subjektif
olarak korumak zorundalar. Buna rağmen aynı savaşın devam edeceği
kesindir. Ancak mesele, bu merkezlerin devamlılığı değil çıplaklığını
sağlamaktır.
Yapılan PKK karşıtlığından sağlanan rant aslında PKK
başarısının bir ürünüdür! Birincisi Kürt toplumunda PKK birini
gündemleştirdiği zaman “ünlü” olma sıfatını kazanıyor. İkincisiyse, PKK
Hareketinin anlamı gereği karşısındakiler değersiz ve düzeysiz de olsa
PKK karşıtlarının “Kürt kökenli” olmaları işgalci devletleri için büyük
önem arz etmekte ve bunlara maddi ve manevi imkânlar sunmaktadırlar.
Ozan Erdem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder