27 Ocak 2012 Cuma

İran'a Ambargo Kimi Hedefliyor?

Londra - Avrupa Birliği'nin İran'a yönelik olarak aldığı ve görünüşte İran'ın nükleer programını zayıflatma amacını taşıdığı iddia edilen petrol ambargosu çeşitli yönleriyle tartışılmaya devam ediyor. Aslında uzun zamandır beklenen ambargo kararı Batılı ülkeler tarafından "çok etkili olacağı" şeklinde lanse edilse de birçok uzman bu konuda ciddi şüpheler taşıyor.

ABD'nin uzun zamandır tek taraflı olarak sürdürdüğü İran'a karşı yaptırımlara AB'nin katılma kararı alması kuşkusuz İran üzerindeki baskıyı artırma amacındaki ABD-İsrail ve Körfez ülkeleri bloğunun elini kuvvetlendiren bir adım. AB'nin İran'a yönelik petrol ambargosu tam kapasiteyle 1 Temmuz tarihinden itibaren devreye girecek. İran Merkez Bankasına dönük olarak varlıkların dondurulması ve altın vb. ticaretinin durdurulması kararıysa petrol ambargosunu pekiştirecek bir adım olarak tasarlanıyor.

Ambargo kararı açıklanır açıklanmaz siyasi çevrelerden farklı tepkiler gelmeye başladı. ABD doğal olarak AB'nin almış olduğu kararı memnuniyetle karşıladığını açıklarken İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu kararı "doğru yönde atılmış bir adım" diyerek selamladı. Diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, katıldığı bir basın konferansında ambargonun İran'ın nükleer programıyla hiçbir ilgisinin olmadığını ve İran halkını ekonomik olarak zayıf düşürerek provoke etme amacı taşıdığını söyledi. İranlı yetkililerse ambargonun İran ekonomisi üzerinde "hiçbir etkisinin olmayacağı" yönünde açıklamalarda bulundular.

Bütün bu iddialı açıklamalar, askeri alanda daha da iddialı çıkışlarla paralel gidiyor. AB'nin ambargo kararına karşı dünya petrol ticaretinin beşte birinin geçiş yolu olan Hürmüz boğazını bloke edeceğini ve körfezden "bir damla petrolün bile geçmesine izin vermeyeceğini" ilan eden İran'ın tehditlerine Batılı ülkelerin yanıtı ambargonun ilan edildiği gün Körfez sularına giren ABD, İngiliz ve Fransız savaş gemileriyle geldi. Şu an için iki tarafın da erken bir askeri harekata girişebileceği beklenmese de gerçek olan şey Körfez sularının Irak işgalinden beri hiç bu kadar ısındığı.

AMBARGO KİMİ HEDEFLİYOR?

Batılı devletler ve egemen medya ambargonun hedefinin doğrudan İran'ın yürüttüğü nükleer program olduğunu iddia etse de gerek İran kaynaklı petrol ticaretinin gerekse kapanma riskiyle karşı karşıya olan Hürmüz boğazından çıkan petrolün yönü meselenin o kadar basit olmadığını gösteriyor.

Petrol rezervleri bakımından dünyada ikinci sırada gelen İran, günde 2,5 milyon varil petrol ihraç ediyor. İran'ın en büyük müşterisi konumunda bulunan Çin bu pastadan aslan payını alırken AB ikinci sırada geliyor. Başta Hindistan, Japonya ve Güney Kore olmak üzere bir dizi Asya ülkesi de İran petrolünün en önemli alıcıları arasında bulunuyor.

Ancak bu resme biraz daha yakından bakınca ambargoya en çok taraftar olan ülkelerin aynı zamanda İran ile ticareti minimum düzeyde tutan ülkeler olması dikkat çekiyor. Örneğin İran'ı hedef tahtasına oturtan ABD'nin bu ülkeyle petrol ticareti yok. AB içinde ambargo kararının şampiyonluğunu yapan İngiltere, Fransa ve Almanya'nın petrol ticaretindeyse İran'ın payı yüzde biri geçmiyor. Buna karşılık İran'dan AB'ye akan petrolün dörtte üçünden fazlası ekonomik kriz içinde debelenen Yunanistan, İtalya ve İspanya'ya gidiyor. AB içinde süren tartışmalarda ambargonun süresi konusunda bu iki blok arasında anlaşmazlık olması bu nedenle şaşırtıcı değil.

Benzer bir durum dünya çapında da geçerli. Orta Doğu'daki petrol pazarında Batının payı sürekli olarak düşüş içindeyken Asya ülkelerinin payı düzenli olarak artıyor. 1980'lerde Orta Doğu'dan çıkarılan petrolün yüzde 80'i ABD ve Avrupa'ya gidiyordu. Bugün bu iki merkezin payı yüzde 27'ye düşerken Asya ülkelerinin payı yüzde 70'e dayanmış durumda. Bu nedenle gerek İran'da gerekse Körfez petrol ticaretinde yaşanacak bir aksaklıkta en büyük zararı başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya ekonomilerinin göreceğini söylemek mümkün. Özelde İran'ı hedef alan ambargo genelde Asya ekonomilerini tehdit ediyor.

Petrol tüketimi eğilimi konusunda da benzer bir durum yaşanıyor. Asya ülkeleri büyüyen ekonomilerini ayakta tutmak için Orta Doğu petrolüne herkesten daha fazla muhtaç. Buna karşılık ABD ve Avrupa'da yaşanan ekonomik durgunluk petrol talebinin düşmesine yol açıyor. Geçtiğimiz yıl içinde 1949 yılından beri ilk kez ABD'nin petrol ihracatı ithalatını geride bıraktı. ABD için Körfez petrolünü riske etme pahasına İran'a karşı petrol ambargosu ilan etmek için bundan daha uygun bir zaman olamazdı.

ABD ve AB'den gelen bütün telkinlere rağmen Asya ülkelerinin petrol ambargosuna taraf olmaması bu nedenle anlaşılır bir durum. Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Cui Tiankai, "Çin ve İran arasındaki mevcut enerji ticaretinin nükleer tartışmalarla hiçbir alakası yoktur" diyerek tartışmaya daha baştan nokta koydu. İran'ın önemli bir başka müşterisi Hindistan da herhangi bir petrol ambargosuna katılmayacağını açıkladı.

Uluslararası alandaki bu gerçeklik ambargonun en büyük handikapı olarak değerlendiriliyor. Washington Times gazetesinde yer alan bir değerlendirmede ambargoların hemen hemen hiç işe yaramadığı, hele ki Asya ülkelerinin dahil olmadığı mevcut ambargonun başarı şansının çok daha zayıf olduğu dile getirildi. Tersine, ilk işaretler AB'den boşalacak yeri doldurmaya hazır adaylar olduğunu gösteriyor. İran Haber Ajansı tarafından dün yayınlanan bir haberde daha şimdiden Çin, Hindistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nin İran petrolüne olan talebinde artış gözlendiği dile getirildi.

Dış politikada iyice ABD'ye yanaşan AKP hükümetiyse ambargoya ayak uydurabilmek için telaş içinde yeni pazarlar arayışında. Türkiye petrol ithalatının yüzde 30'unu İran'dan yapıyor. Tüpraş yetkilileri gelecek ay içinde İran petrolüne alternatif arayışlarının bir ayağı olarak Suudi yetkililerle görüşecekler. AKP hükümetinin aynı zamanda başta Rusya, Azebaycan ve Nijerya olmak üzere bir dizi petrol üreticisi ülkeyle daha yoğun olarak görüşme yaptığı dile getiriliyor.

PETROL FİYATLARI FIRLAYABİLİR

Petrol ticaretinin yönü bir yana ambargo kararının bir diğer olası sonucu olarak petrol fiyatlarının artabileceği konusunda spekülasyonlar da devam ediyor. Ambargo kararının açıklanmasından sonra petrol fiyatlarında küçük bir artış olmasına rağmen beklendiği kadar büyük bir yükseliş olmadı ve fiyatlar 110 dolar seviyesinde seyrediyor. Ancak önümüzdeki aylarda petrol fiyatlarının hızla artabileceği konusunda görüşler yaygın.

Bunun en önemli nedeni İran'ın yanısıra belli başlı petrol üreticisi ülkelerde istikrarsızlığın eşzamanlı olarak artması. Libya'da petrol üretimi iç savaş sırasında neredeyse durma noktasına gelmişti ve hala Kaddafi dönemindeki üretim seviyesine ulaşılabilmiş değil. Afrika'nın en büyük petrol üreticisi Nijerya politik istikrarsızlık ve genel grevlerle çalkalanıyor. Gelecekte petrol endüstrisinin en çok güvendiği ülke olan Irak ise son aylarda giderek yükselen bir çatışma ortamına giriyor.

Bu ortamda Suudi Arabistan belki de tek alternatif kaynak olarak öne çıkıyor. Suudi yetkililer İran'dan kaynaklanabilecek bir açığı kapatabilecek kaynaklara sahip olduklarını ve gerektiğinde petrol üretimini artırabileceklerini iddia ettiler. Ancak petrol konusunda çalışan birçok uzman bu iddianın gerçeklikten uzak olduğunu öne sürüyor.

Suudi Arabistan'ın yedek üretim kapasitesinin günde 2,5 milyon varil olduğu tahmin ediliyor. İran petrol ihracatı duracak olursa açığı kapatmak için bu kapasitenin tümünün devreye sokulması gerekiyor. Yedek üretim kapasitesinin varlığı, petrol fiyatlarının istikrarında önemli bir faktör, bu nedenle Suudiler hiçbir sorunla karşılaşmadan tüm yedek kapasiteyi devreye sokabilse bile petrol fiyatlarında artışın kaçınılmaz olduğu dile getiriliyor.

Ancak bundan daha önemlisi Suudilerin verdiği rakamların inandırıcılıktan uzak olması. Bu ülkenin 1990'lardan beri rezerv bilgilerini güncellemediği ve büyük petrol yataklarında üretimin düştüğü biliniyor. Hatta bazı uzmanlar, Suudilerin OPEC'ten daha fazla pay almak için yedek kapasite rakamlarını bile abarttığına ve gerçek kapasitenin daha düşük olduğuna inanıyor. Petrol pazarında şeffaflık olmadığı için bu rakamları tam olarak bilmek mümkün değil ama resmin Suudilerin göstermeye çalıştığı gibi toz pembe olduğuna inanmak için bir neden de bulunmuyor.

Petrol pazarında benzeri bir durumun yaşandığı 2008 yılında petrol fiyatları 150 dolar seviyelerini görerek tarihi bir rekor kırmıştı. İran petrol üretiminin durması, hele hele Körfez'in bloke olması durumunda bu rekorun kırılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Nitekim Goldman Sachs bankası tarafından yayınlanan bir raporda benzeri bir senaryoda petrol fiyatının 200 dolar seviyesini görmesinin "yüksek ihtimal" olduğu belirtilmişti.

İran konusundaki tartışmalar sürerken politikacılar ve egemen medyadan gelen çarpık ve yüzeysel propagandalar gerçeği perdeliyor. Sadece İran'ın nükleer programını hedeflediklerini iddia eden Batılı ülkeler, gerçekte bütün Orta Doğu ve dünyayı ucu belirsiz bir ekonomik ve askeri krize sürüklüyor.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: