Bir yıl içinde iki oğlunu da kontrgerilla saldırılarında yitiren baba Kişin’in direnişi karşısında insanın büzülüp küçülmesi işten bile değil. ‘Ölürsem beni Mazıdağ’a götürsünler” diyen Kişin, çocuklarına sarılıp öyle yatmak istediğini söylüyor. |
‘Nizam 92’de şehit oldu’
Kuşkusuz her şehit ailesinin bir hikayesi var. Mardinli Abdulsamet Kişin’in hikayesinde ise, devletin kontra birimleri tarafından katledilen iki oğlu, amansız kanser hastalığına yakalanıp birçok organını kaybetmesi ve buna rağmen verdiği büyük bir yaşam mücadelesi var. 40 yıldır Almanya’da yaşayan Abdulsamet Kişin, 1987 yılında PKK ile tanışmış. Kürdistan’da faiili meçhul cinayetlerin en çok yaşandığı 1992 yılında iki oğlunu birden kaybeden Abdulsamet amca, çocuklarının nasıl katledildiğini anlatırken gözyaşlarını tutamıyor.
İşte onun dilinden 1992 yılında yaşadıkları: “23 Ocak 1992 tarihinde ilk oğlum Nizam şehit oldu. Kontra tarafından Mazıdağ’da vuruldu. İçlerinde polis vardı, JİTEM’ciler vardı, subaylar vardı. Eve gelirken, uçlarına çivi yerleştirilmiş ağaçlarla vuruyorlar. Diyarbakır’a kaldırdık. Orada hiç kimseyle görüştürmediler. Ta ki ölene kadar. Annesi onu hep uyarıyordu: ‘Oğlum düşman seni vurur, dikkat et’. Nizam da derdi ki, ‘Anne benim 6 kişiye kadar gücüm yeter’. Çünkü oğlum gerçekten çok kuvvetli ve korkusuzdu”.
‘Bir kurşunla ölecek biri değil’
Oğlu Nizam’ın acısı dinmeden, Amed’de oturan oğlunun kara haberi Abdulsamet Kişin’e ulaşır. Oğlu Baki de evinden çıkarken kontraların, kafasına sıktığı kurşunlarla yaşamını yitirir.
Olayı anlatırken gözleri dolan Abdulsamet amca, Baki’nin katledilişini şöyle anlatıyor: “Oğlum Nizam’ın acısı yüreğimdeyken, bu kez Diyarbakır’da 6 Kasım 1992’de Baki’mi vurdular. Aslında faili meçhul deniyor ama, Alaattin Kanat’ın onu vurduğu herkes tarafından biliniyor. Ki, biliyorsunuz Alaattin Kanat itirafçıdır. Çok sayıda Kürt’ün kanına girmiş biridir. Ben Baki’nin cenazesine giderken bağırdım. Dedim ki, ‘Benim oğlum bir kurşunla ölecek birisi değildi’ (ağlayarak). Demek istediğim; Baki kolay harcanacak birisi değildi. Ama kafasına kurşun sıkmışlardı”.
‘Oğlumu yıkayacak imam bulamadım’
Abdulsamet amcanın acısı bununla da bitmiyor. Baki’nin cenazesini Mazıdağ’a götürmek için başvurmadık yer kalmıyor. En sonunda cenazeyi alan acılı baba, bu kez Mazidağ’da Baki’yi yıkayacak imam bulamıyor. “Yıkamamıza dahi müsaade etmediler. Dediler ki, biz burada yıkamışız. Daha sonra zorla Mazıdağ’a getirip gömdük. Ama hiçbir imam gelip üzerinde Kur’an okumadı. Çünkü devlet herkesi korkutmuştu. Bütün imamlara dedim, ama korktukları için gelmediler. Çok zoruma gitti. En azından bir dua bile okutmadılar. Etrafımızı zaten asker ve polisler sarmıştı.”
‘Ölene kadar bu yolda varım’
Bir yılda iki oğlunu kaybeden Abdulsamet Kişin, çocuklarından bahsederken, “Şehitler benim değil, onlar Kürdistan şehitleridir. Kim şehit oluyorsa, onlar da benim çocuklarım gibidirler. Çünkü ben ruhumu verdim, malımı mülkümü verdim. Hiçbir şeyim kalmadı. Ben her şeyimi PKK’ye verdim. Ölene kadar da varım bu yolda. Bugün Serok bırakılsın, ben 6 çocuğumu da şehit veririm. Ben Serok için ölene kadar da varım”.
Köln ve çevresinde Abdulsamet amcayı neredeyse bütün Kürdistanlılar tanıyor. O yakalandığı amansız kanser hastalığına inat, her gün Kürt derneğinde ve Kürdistanlıların düzenlediği her etkinlikte en önde yerini alıyor. Hem de bazı iç organlarını geçirdiği ameliyatlar sonucu kaybetmesine rağmen...
Bunu Abdulsamet amcaya söylemeden edemedim. İşte cevabı: “Hastalığım 1974 yılında ciğerden başladı. Yıllarca o şekilde çalıştım. Sonra midemi aldılar, yani tamamen kopardılar. ‘Kalın bağırsak koyacağız’ diye incesini koymuşlar ve dolayısıyla midemi tamamen aldılar. Ve yine ciğerlerimi ameliyat ettiler. Ciğerimi de aldılar. Sonra safra kesesini ameliyat edip, onu da aldılar. Ve daha sonra geniş bir kontrolden sonra dediler ki, ‘Sen de üç adet kanser var. En büyüğü ise kalın bağırsaklarında’. Bağırsaklardan da ameliyat ettiler. Bağırsağımı da aldılar. Şu anda torba taşıyorum. Haftalarca ‘kur’ denen yerde kaldım. Öümden döndüm defalarca. İçtiğim su ya da yediğim ekmek olduğu gibi dışarı çıkıyordu. Vücut hiç birşeyi kabul etmiyordu. Ben Allah’a hep dua ettim (ağlayarak anlatıyor): ‘Allahım ben Serok’umu Amed’de görmeden canımı alma’ diye. Serok elini Amed’de halkımıza kaldırdığında o zaman öleyim’ diye yalvardım Allah’a. Ben Allah’a yalvardım ve Allah canımı almadı. Şu anda durumum iyi dersem doğru olmaz. İdare ediyorum. Ayakta olduğum müddetçe de halkımla beraber olacağım. Elimde ne gelse bu halka vermek istiyorum”.
Önceki sene izne gittiğini belirten Abdulsamet Kişin, “Orada, Gemlik’te arabamı durdurup Serok’a seslendim. O’na, ‘Rojbaş Serokê min!’ dedim. Defalarca bunu tekrarladım ama bana bir ses gelmedi. Gözlerim ağlamaklı, oradan ayrıldım. Ben ona hasretim. Serok’un hasreti ölene kadar içimde olacak. Ayakta olmam, Serok’un bana verdiği güçtür. İki oğlum şehittir. Herşeyimi kaybettim. Bunlar dert değil de nedir? Tabii ki bu halkın içinde olmalıyım. Ölene kadar elimden ne gelirse bu mücadelede varım. Ölene kadar Kürdistan’dan ve Serok’tan kopmayacağım” diyor.
‘Bir yanımda Nizam bir yanımda Baki olsun’
Her insanın kendine göre bir vasiyeti vardır mutlaka. Abdulsamet amcaya bunu soruyorum. Amca, “Ölüm herkes içindir, kimin ne zaman öleceği belli değil. Ben ölürsem beni Mazıdağ’a götürsünler. Baki’min ve Nizam’ımın yanına gömsünler. Bir elimi Nizam’ımın, bir elimi de Baki’min boynuna sarılıp öyle yatacağım” diyor...
ADEM KARAÇOBAN/KÖLN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder