Politik ekonomi uzmanı Dr. İbrahim Okçuoğlu, ekonomide yüzde 10.3'lük büyümeyi ve Çin benzetmelerini değerlendirdi. Okçuoğlu, Güngör Uras, Mustafa Sönmez ve İzzetin Önder'in değerlendirmelerine karşı çıktı, “Bazen, bu ekonomistler ne işe yarar diye düşündüğüm oluyor” dedi.
Bazen, bu ekonomistler ne işe yarar diye düşündüğüm oluyor. Özellikle gerçeği olduğu gibi söylememe durumu söz konusu olduğunda. Saflar belli: Burjuva medyada yazıp-çizenler, ekonomik veriler kötü çıkınca kahroluyorlar, iyi çıkınca yüzlerinin güldüğü yazılarından anlaşılıyor, ama daha iyi çıkınca da uçuyorlar: Örneğin “İlk çeyrekte Çin’in gerisinde kalan Türkiye gayri safi yurtiçi hasılası (GSYH), bu kez beklentilerin üzerine çıktı ve yüzde 10.3 büyüyerek Asya devini yakaladı” diyerek uçabilirsiniz (15.09.2010 tarihli Milliyet'ten). Güngör Uras'ın kalbi ekonominin seyrine göre ayarlanmış; “Ayşe Hanın Teyze”sine gelişmeleri anlatmak için bayağı uğraşıyor, ama bu arada da ekonominin her kötü gidişinde kahroluyor, iyi gidişinde de seviniyor; bunu okurlarıyla da paylaşıyor. Ayrıca ekonominin seyri profesöre çiklet alın, ekonomi canlansın reklamı yaptırıyor. Bunların sayısı çoğaltılabilir. Yaptıklarını normal karşılamak lazım; nihayetinde nerede durdukları, kimin için yazdıkları belli. Öyle yazmasalar, işten atılırlar.
Sol liberal, sosyal demokrat oldukları belli olanların değerlendirmeleri ise muhalif olunduğunu bir daha açıklamanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Baz yılı ve ayı şöyle alınırsa sonuç böyle olurmuş, aslında bu söylendiği derecede bir büyüme değilmiş vs. vs. Yani sorumlu kurumlar, bu durumda TÜİK (Bu kurumlar, sahibinin sesidirler), büyüme oranlarını abartmak ve küçülme oranlarını önemsizleştirmek için baz yılını ve ayını keyfi olarak tespit ediyorsa, bu teşhir edilmelidir. Bu kurumun baz yılı ve ayı tespiti uluslararası yöntemlerden farklı değildir (OECD de 2005=100 üzerinden hesap yapıyor). Örneğin, Temmuz ayında sanayi üretiminin büyüme oranını abartmak için, sanayi üretiminin daha önceki en düşük olduğu ayı baz olarak alıyorsa ve bu genelleme üzerinden hareket ediyorsa veya sanayi üretiminin dibe vurmuş durumunu saklamak için keyfi bir baz ayı veya yılı seçiyorsa bunların bilimsel olmadığı açıklanır ve herkes kendine göre bir yöntem üzerinden birtakım sonuçlara varır. Baz olarak alınan bir 2005 yılı var; bütün aylar ve yıllar 2005 yılına göre hesaplanmış. O kadar isteniyorsa, isteyen istediği ayı veya yılı baz olarak alır ve bu ay ve yılın verisini=100 yapar ve kendine göre değerler bulur. Ama bu değerler de 2005 değerlerine göre yapıldığı için sonuç değişmeyecektir. Şayet bir kandırma, aldatma varsa, soruna uzun dönem bazında bakıldığında bu çabuk anlaşılır. Verilerle oynamak kısa vadeli çıkarlar için işe yarayabilir. Ama uzun vadede gerçeğin üstü kapatılamaz. İstatistik bir bilimdir ve öyle ele alınmalıdır. Bu, meselenin bir yönü. Sorunun diğer yönü de gerçeği kabullenmede çekilen zorluktur. Herhalde bir biçimde düzene muhalif olmanın beraberinde getirdiği bir “olmazsa almaz”ın ifadesidir bu zorlanma. Gerçeğin ifade edilmesiyle bu ekonomi ne küçülür ne de büyür. Ama insanların neyle karşı karşıya olduklarını öğrenme hakkı vardır. Ekonomistler yaptıkları açıklamalarla sınıf mücadelesinin sorunlarını da dile getirmiş oluyorlar. Onların açıklamalarından siyasal sonuçlar çıkartanlar oluyor. Önümüzdeki dönemde sınıf mücadelesinde şu veya bu olgular ön plana çıkacak veya çıkmayacak babında siyasal değerlendirmelerle işçi sınıfına ve emekçi yığınlara hitap ediliyor. Bir ekonomist yaptığı açıklamanın bu yönünü de düşünmek zorundadır. Veriler düşüncemize uymayabilir. Bu durumda nesnel gerçeklik zemini terk ediliyor ve gönül neyi doğru buluyorsa ona göre bir değerlendirme yapılıyor. Bunun sayısız örnekleri vardır; “çöktü, çöküyor, battı, batıyor” edebiyatı böyle bir anlayışın ürünüdür. Şimdi bazı verileri ortaya koyalım.
2001'de ekonomi dibe vurdu; örneğin sanayi üretimi yüzde 8,7 oranında küçüldü. 2001 yılının ilk yarısında burjuva medyada battık psikolojisi hakimdi, ikinci yarısında durum değişmeye başladı. Ne oldu? 2001'de yüzde 8,7 oranında küçülen sanayi üretimi 2002'de yüzde 9,5 oranında büyüdü.
Sol liberallerden devrimcilere kadar uzanan yelpazede yapılan nedir? Küçümsemek! Devleti küçümsemek, ekonomiyi küçümsemek, yerli sermayeyi küçümsemek, her şeyi yabancı sermayeye bağlamak; yerli olan ne varsa küçümsemek. Bir devrimcinin, bir bilim adamının, sol liberal de olsa, demokrat da olsa bir ekonomistin görevi küçümsemek midir? Yoksa nesnel gerçeklik neyse onu görüp ona göre hareket etmek midir, politika oluşturmak mıdır? Küçümsedik de ne oldu? Bundan siyasal bir kazancımız mı oldu? Küçümsediğimiz için daha çok işçi, emekçi mi örgütledik? Küçümsediğimizden dolayı insanlar örgütlenmek için kuyruğa mı girdiler? Bu soruları istiyorsanız abartma ile bağlam içinde de sorabilirsiniz. Peki doğruyu söylemekle bir şey mi kaybederiz? Bir yanımız mı eksilir? Bilimsel olmaktan mı çıkarız? Yoksa düşmanı övmüş mü oluruz? Gerçeği yontmak neye yarar? Örneğin sayın Prof. İzzettin Önder ekonomideki son durumun baz etkisiyle açıklanamayacağını bilmiyor mu? Veya baz etkisinin bir kandırmaca olduğunu ve oldukça kısa vadeli bir kandırma olduğunu bilmiyor mu? Baz etkisinden dolayı ancak ve ancak oranın daha büyük çıkacağını ve bunun da reel büyümeyle bir ilgisinin olmadığını; baz etkisinden dolayı maddi değerlerin üretiminde hiçbir değişmenin olmayacağını; kandırmaca baz etkisi yüzde 15 ve gerçek baz yüzde 10 olsa da sonuçta üretimin bu oranlara göre değişmeyeceğini; neyse o kadar olacağını bilmiyor mu? Örneğin sayın Mustafa Sönmez, günümüzde ekonomide büyümenin mutlaka istihdam oluşturmadığını bilmiyor mu? Veya “büyüme sıcak para girişi ile oluyor” derken dünyayı kasıp kavuran şu kriz sürecinde Türkiye gibi bir ülkeye sıcak paranın girmesinin veya panik içinde çıkmamış olmasının ekonominin dinamikliğiyle bir ilgisinin olup olmadığını bilmiyor mu? Mutlaka biliyordur, ama muhalif olmak küçümsemek anlamına gelir. Yoksa değil mi?
Kimin ne dediğinden bağımsız olarak ekonominin seyrini grafikleştirirsek... Bu ekonomi büyük bir ihtimalle bu yılın sonunda, aynen 2001 sonunda olduğu gibi, krizden çıkacaktır. Krizden çıkmaması için olağanüstü gelişmelerin olması gerekir. Krizden çıkmak için üretimin kriz öncesi ulaştığı en yüksek noktanın aşılması gerekir. Yani Mayıs 2008'deki yüzde 123,4 noktasını aşmak gerekir. Temmuz 2010'daki büyüme oranı yüzde 119,9. Arada çok büyük bir fark yok; sadece 3,5 puanlık bir fark. Bütün göstergeler bu yönde. İster sıcak parayla, isterse de “soğuk” parayla olsun ekonomide yaşanan canlanma inkar edilemez. M. Sönmez büyümeyi şöyle açıklıyor: Yani bir büyüme var ama sıcak parayla büyüyor; bir büyüme var ama cari açık gibi bir sorun yaratıyor vb. Burjuva ekonominin diyalektiğinde, mantığında olanı anlamadan temel eleştiri konusu yaparsanız zor durumda kalırsınız: Sayın M. Sönmez'in yerinde olsam, 'yani bir büyüme var ama sıcak parayla büyüyor; bir büyüme var ama cari açık gibi bir sorun yaratıyor' diyeceğime şöyle derdim: “Bir büyüme var ama sömürüye dayanıyor”! Kapitalizmde büyümeyi veya küçülmeyi anlatıyorsunuz. Kapitalist ekonomi, kendi çelişkileri içinde baskıya, talana, sömürüye dayanarak büyümüyor mu? Peki bunun yerine ekonominin nasıl büyüdüğünü de belirterek (çok gerekliyse) büyüme gerçekliği açıklansa ve ona göre politika tespit edilse ne olur? Yoksa bundan işçi sınıfı ve emekçi yığınlar zarar mı görürler?
Sonuç itibariyle:
Ekonomik ve siyasi yaşamı bilinçli olarak takip etmeye başladığımdan bu yana bu devlet ve ekonomi hep küçümsendi. Sonuçları belli. Biz küçümsedikçe darbe yapıldı. Derme-çatma ekonomi, montaj sanayi dedikçe, o küçümsenen ekonomi (ve böylece devlet de) dünyanın en güçlü 16. veya 17. ekonomisi oldu. Peki biz nerede duruyoruz? Bu gerçeği görerek hareket etmek hata mı olur? Yoksa ne olur? Burjuvaziyi övmek mi olur? Yoksa muhalifliğimiz ciddiye mi alınmaz? İsterseniz Marks'ın, Engels'in, Lenin'in, Stalin'in, Komünist Enternasyonal'in veya Marksist ekonomistlerin, yıkılması için mücadele ettikleri ülke ekonomilerini nasıl ayrıntılı araştırdıklarına, gerçeği olduğu gibi analiz ederek işçi sınıfı ve emekçi yığınları neyle karşı karşıya oldukları üzerine nasıl aydınlattıklarına bir bakın.
İBRAHİM OKÇUOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder