Yeni bir öğrenim yılı başlıyor, bir milyonu aşkın çocuk ders başı yapacak. Binlerce çocuk ilk defa okula başlamanın sevincini yaşıyor. Ancak onların bir kısmı için bu yeni bir trajedinin başlangıcı olacak. Çünkü onlar kendi anadillerinde eğitim almayacaklar, bu çocukların önemli bir kısmı anlamadıkları ya da en azından kültürünü almadıkları, televizyondan sınırlı bir şekilde öğrendikleri bir dilde eğitim almak zorunda kalacaklar. Bu çocuklar için eğitim ve öğrenim bir işkenceye dönüşecek, birçoğu kendi günlük ihtiyaçlarını söylemek konusunda bile zorluk çekecek. Yeni bilgiler almaları gerekirken, onlar anlamadıkları bir dilin konuşulduğu denize daldırılacaklar. Sıfır bilgi ile yüzmeleri istenecek, hatta Türkçe'yi anadili olarak konuşan çocuklarla yarışmak zorunda kalacaklar.
Her yıl anadili Türkçe olmayan çocuklara bu travma yaşatılıyor. Bu çocuklar aylarca hiçbir şey anlamadan öğretmenlerinin yüzlerine bakıyor, bir kısmı istenen cevabı veremedikleri için öğretmenlerinden baskı görüyor. Bu durum birçok öğretmen için de bir trajediyi ifade ediyor. İki dil bir bavul filmi bu trajediyi göz önüne serdi. Ancak bu inkar politikasının yarattığı sonuçlar çocuklar, aileleri ve anadili Türkçe olmayanlar açısından çok daha ağır. Çocuklar açısından eğitimde fırsat eşitsizliği, süreç içinde kendi anadiline, kendi kültürüne yabancılaşma, hayatı boyunca unutamayacağı kötü anılar; anadili Türkçe olmayan toplum kesimleri, özellikle sayısı milyonları bulan Kürt toplumu açısından dilini ve kültürünü gelecek kuşaklara aktaramama, kültürünü ve kimliğini koruyamama sonucunu yaratıyor.
DİLİMİZ ONURUMUZDUR
Kürt toplumu artık bu durumu onursuzluk olarak görüyor, bu yüzden 'Zimanê me ržmeta me ye! (Dilimiz onurumuzdur)' sloganı ile her yeni öğretim yılında sokağa iniyor, çeşitli etkinliklerle anadilde eğitim talebini yükseltiyor. Daha önce dağınık bir biçimde gelişen Kürt dilini koruma ve geliştirme mücadelesi, 2006 yılından bu yana artık farklı bir tarzda yürütülüyor. Artık örgütlü bir mücadele alanı olan dil alanında Kürt dil aktivistleri Kürt Dili ev Eğitim Hareketi (TZPKurdi) çatısı altında örgütlenmiş durumdalar. Bunun için sesleri daha gür çıkıyor, eylemler daha kitlesel olarak yapılıyor. 2008 yılında yürütülen 'ædî bes e, em perwerdehiya bi zimanê xwe dixwazin (Artık yeter, kendi dilimizde eğitim istiyoruz) kampanyasından sonra bu yıl da bir haftalık okul boykotu gündeme geldi. Kürt aileler kendi yaşadıkları travmanın çocukları tarafından yaşanmasını istemiyorlar, bu nedenle bu yıl binlerce aile TZPKurdi'nin çağrısına uyarak çocuklarını bir hafta okullara göndermeyecek.
MİLLİ EĞİTİM YİNE FİŞLEYECEK
Ancak Kürt halkını açılım masalı ile kandıramayan AKP hükümetinin Milli Eğitim Bakanı, bu sivil demokratik eylem karşısında aileleri tehdit etmenin dışında bir şey yapmak niyetinde olmadığını gösterdi. Daha önce kendilerine verilen dilekçelere cevap vermeyen ya da 'Anayasa'nın 42. maddesi gereğince dilekçeniz reddedilmiştir' diyen Milli Eğitim Müdürlükleri, bu kez çocuklarını okula göndermeyen aileleri fişleyecekler herhalde. Bu yaklaşım AKP hükümetinin Kürt diline yaklaşımının en açık göstergesi. Onlar açısından Kürt dili bir dil bile değil, bu yüzden resmi belgelerde Türkçe dışındaki diller 'Vatandaşların Günlük Yaşamlarında Kullandıkları Dil ve Lehçeler' olarak adlandırılıyor. Yine bu yüzden günde 24 saat yayın yapan TRT 6'nın adı 'TRT-Kürtçe' değil. Eğer gerçekten Kürtçe'yi bir dil olarak görseydi nasıl ki TRT-Türk, TRT Arapça kanalları varsa TRT-6 için de TRT-Kürtçe derdi.
AKP hükümeti bu tavrına ve bütün tıkanmışlığına rağmen açılımın -her ne kadar kendi yandaş basını dışında açılımın sürdüğüne inanan pek kimse kalmamışsa da- sürdüğünü göstermek çabası içinde. O nedenle bir taraftan siyasi ve askeri operasyonlara hız verirken, öte taraftan Kürt dili ile ilgili bazı sembolik çalışmalar yapmaktan geri durmamakta. Çeşitli üniversitelerde yapılan toplantı ve konferanslar ve en son Mardin Artuklu Üniversitesi'nde açılan okutmanlık kursu bunun göstergesi. Bu çalışmalar Kürt inkarını aşmadığı için, Kürt halkının bu alanda yaptığı çalışmalar görmezden geliniyor. Bu yüzden de Artuklu Üniversitesi'nde ders alan birçok kursiyer Kürt dili konusunda ders verenlerden daha yetkin olduğu halde, sırf sertifika almak için kurslara devam ediyor. Bu etkinliklerin yapılış tarzına ve içeriğine baktığımızda, bunların, yasak savma babında yapılan etkinlikler olduğunu anlamak hiç de zor değil. Bu tür etkinlikler Demokratik Kürt Hareketi'ne rağmen yapıldığı için halk bu etkinliklere rağbet göstermiyor, bu da etkinlikleri anlamsızlaştırıyor.
Bu tür etkinliklerin bu anlayışla Kürt diline ve kültürüne hizmet etmesi pek mümkün gözükmüyor, çünkü aldatıcı özellikleri önde görünüyor. Hükümet bu tür etkinliklerle Kürtlere 'sanal bir özgürlük alanı' sunuyor. Tıpkı TRT 6'da olduğu gibi o sanal özgürlük alanında Kürtçe konuşmak serbest ancak onun dışında Türkçe konuşmalısınız diyor. Örneğin AKP'nin düzenlediği konferansta Feqiyê Teyran adı serbestken, Van Belediyesi'nin bir parka verdiği Feqiyê Teyran ismi Kürt harflerden dolayı yasaklandı. Yine TRT 6'da Kürtçe konuşmak serbestken Kürt siyasi tutsakların Kürtçe savunma yapmaları yargıçların zıvanadan çıkmalarına sebep olabiliyor.
ÖZGÜCE DAYALI ANADİL
Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, bu anlayış değişecek. Ancak bu anlayışı değiştirecek olan AKP'nin bütün politikalarını destekleyen Başbakan Tayyip Erdoğan teşekkürüne mazhar olan 'Yetmez ama evet' diyenler olmayacak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kürt halkının mücadelesi bu politikaları değiştirecektir. Kürt halkı artık kendini yok sayan hiçbir gücü ve kurumu meşru görmeyecek, kendi varlığını her alanda kabul ettirmek için kendini var eden kendi sistemini kuracaktır. Demokratik Özerklik, Kürt toplumu açısından inkar politikalarını pratikte anlamsızlaştırma mücadelesinin adıdır. Kürt toplumu her alanda olduğu gibi anadilde eğitim alanında da kendi özgücüyle anadilde eğitiminin maddi zeminini yaratacak ve bu fiili durumu herkese kabul ettirecektir.
Sami TAN
Kürt Dilinin Yaşam Mücadelesi
Kürt dili bugün kendi yaşam mücadelesini, gönüllü çalışmalar üzerinden yürütüyor. Bu gönüllü çalışmalar yürüten kurumlardan bir tanesi de TZPKurdi'dir. TZPKurdi birkaç kuruluştan oluşan bir platformdur.
Bu kurumun önüne hedef koyduğu çalışma ve çaba; haksız bir şekilde yok olma süreciyle karşı karşıya bırakılan Kürt dilinin asimilasyonunu önlemek, eğer mümkünse ve yapılabilir ise asimile edilen tarafları geri çevirmektir.
Kendi çalışmalarında; dil atölyelerinde dil kurallarının öğreniminde rehberlik yapmak, dil ve kültür çalışmalarına katkı sunmak, Kürt diliyle ilgili sümen altına bırakılmış kaynakları yok olmaktan kurtarıp, toplayarak elimize ulaştırmak gibi çalışmaları yapmaktadır.
Her kurumun yaptığı gibi bu kurum da bilimsel kuralları, taktikleri uygulayarak Kürt dilinin asimilasyonunu durdurmak ve mümkün ise dilin ölmemesi için bilimsel çalışmalara girişerek dilin gelişimi amacıyla dil bilimcilerini yetiştirmek ve dilin yaşatılacağı okulları açmak istiyor.
Böylesine insani bir çalışmanın önünde sayısız engeller vardır, bunlar psikolojik ve fizikidir.
Türkiye'deki yasalar buna engel, Türkiye'deki iç kamuoyu yılların getirdiği milliyetçi rijit yaklaşım sonucu oluşan tablo buna engel, durum böyle olunca; yapılanmasını yasalar üzerine oturtmuş sosyal toplumlarda düzelmelerin başlayabilmesi için, samimiyet var ise; önce yasalar olumlu demokratik zemine hazır hale getirilir, sonra iç kamuoyu bilim kurumları ve medya yardımıyla çok kısa bir sürede oryante edilmiş olur, ancak Kürt dilinin önündeki engelleri; devlet yetkilileri ve medya bu sorunun varlığını inkar edip; daha fazla tepki toplamama, kafalarını kuma gömme yerine; sorunu kabul ediyor ve gerisini de anlamazlığa veriyor. Kürt dili lehine atılan adımlara da; bazen yasalar kullanılarak bazen de aracı kurumlar kullanılarak acımasızca saldırmaktadır.
Bu olumlu adımlar; Kürtçe yayın çıkarmak, Kürtçe dile duyarlılığın örgütlenmesini yapmak, Kürtçe günlük gazete çıkarmak, Kürt dil okullarının olmadığı farkındalığının takipçisi olduğunu göstermek için bazı kararlar almak.
Yeni eğitim döneminin başladığı şu günlerde TZPKurdi Kürt dil okullarının olmamasına tepki olarak, Kürt çocuklarının tek dilli Türk okullarında okutularak dillerinin unutturulma çabasına; insani, demokratik ve meşru bir refleks göstererek okulların bir hafta boykotuna karar verdi.
Bu kararı insani ve vicdani takip edenler, uluslararası demokrasi kültürü olanların göreceği yön; doğru bir karar deyip gerekçelerini şöyle sıralayabilmeliydiler.
Kürt dilinin okulları yoktur ve okulu olmayan dillerin de yaşama şansı yoktur.
Kürt dilinin tanınması yasalarla güvence altına alınmadığı için atılabilecek bütün insani davranışlar sistemleşmez, bu da bir dilin kendini yaşatma koruma manzumesine ters düşer.
Kürt dili özgür bilimsel çalışmalardan, özerk bütçeden yoksun olduğundan, gelişmesine ve bilimsel zeminde tutunma şansına sahip olmaz, doygun edebi eser çıkarma şansından mahrum olur, haksız bir rekabet sürecinde herhangi bir ekstra çaba olmadan elenir gider.
TZPKurdi'nin almış olduğu bir haftalık okula gitmeme boykot kararının, bu tarz insani belirlemelerden uzak, tersten okunup 'demokratik tahrik', 'bir yanlışın bir yanlışla düzeltilmesi' olarak algılanması, bilinçli bir saptırma olduğu görülmektedir. Oysa insanın beğenmediği bir konu var ise saldırıp yok etme yerine, 'bu kararını beğenmediğim için seni protesto ediyorum' şeklinde bir yaklaşım göstermek demokratik bir farkındalık yaratmadır. Hangi felsefede ve hangi ideolojide tahrik ve yanlış görülmektedir, doğrusu hayret edilecek bir yaklaşım, olumsuz davranışların birçok yönden ders alacağı bir yaklaşım olduğunu söyleyerek hakkını da vermek gerekiyor.
Bu yaklaşım aslında anlaşılır bir yaklaşımdır, nedeni de, asimilasyonda görevli bütün kurumlar işlerinin başında, işlerini görüyor ve her geçen gün asimilasyonla Kürtçe konuşan sayısını azaltığının farkında olan kurumun gösterdiği insani reflekse kızmadır.
İşiniz engel çıkarıp, meşru ve insanlar için gerekli olan ihtiyaçlara kızma ise, siz devam edin ama biz sivil toplum örgütleri, yazarlar, aydınlar, yanlış anlayış ve ideolojilere muhalif olan insanlar olarak insani yaşam için gereklilikleri istemeye devam edeceğiz, mücadele edeceğiz ve kazanacağız. Tarihin sayfalarına da siz kızgınlığınızla yazılacaksınız bunu da bilin.
Rodi ZINAR
Her yıl anadili Türkçe olmayan çocuklara bu travma yaşatılıyor. Bu çocuklar aylarca hiçbir şey anlamadan öğretmenlerinin yüzlerine bakıyor, bir kısmı istenen cevabı veremedikleri için öğretmenlerinden baskı görüyor. Bu durum birçok öğretmen için de bir trajediyi ifade ediyor. İki dil bir bavul filmi bu trajediyi göz önüne serdi. Ancak bu inkar politikasının yarattığı sonuçlar çocuklar, aileleri ve anadili Türkçe olmayanlar açısından çok daha ağır. Çocuklar açısından eğitimde fırsat eşitsizliği, süreç içinde kendi anadiline, kendi kültürüne yabancılaşma, hayatı boyunca unutamayacağı kötü anılar; anadili Türkçe olmayan toplum kesimleri, özellikle sayısı milyonları bulan Kürt toplumu açısından dilini ve kültürünü gelecek kuşaklara aktaramama, kültürünü ve kimliğini koruyamama sonucunu yaratıyor.
DİLİMİZ ONURUMUZDUR
Kürt toplumu artık bu durumu onursuzluk olarak görüyor, bu yüzden 'Zimanê me ržmeta me ye! (Dilimiz onurumuzdur)' sloganı ile her yeni öğretim yılında sokağa iniyor, çeşitli etkinliklerle anadilde eğitim talebini yükseltiyor. Daha önce dağınık bir biçimde gelişen Kürt dilini koruma ve geliştirme mücadelesi, 2006 yılından bu yana artık farklı bir tarzda yürütülüyor. Artık örgütlü bir mücadele alanı olan dil alanında Kürt dil aktivistleri Kürt Dili ev Eğitim Hareketi (TZPKurdi) çatısı altında örgütlenmiş durumdalar. Bunun için sesleri daha gür çıkıyor, eylemler daha kitlesel olarak yapılıyor. 2008 yılında yürütülen 'ædî bes e, em perwerdehiya bi zimanê xwe dixwazin (Artık yeter, kendi dilimizde eğitim istiyoruz) kampanyasından sonra bu yıl da bir haftalık okul boykotu gündeme geldi. Kürt aileler kendi yaşadıkları travmanın çocukları tarafından yaşanmasını istemiyorlar, bu nedenle bu yıl binlerce aile TZPKurdi'nin çağrısına uyarak çocuklarını bir hafta okullara göndermeyecek.
MİLLİ EĞİTİM YİNE FİŞLEYECEK
Ancak Kürt halkını açılım masalı ile kandıramayan AKP hükümetinin Milli Eğitim Bakanı, bu sivil demokratik eylem karşısında aileleri tehdit etmenin dışında bir şey yapmak niyetinde olmadığını gösterdi. Daha önce kendilerine verilen dilekçelere cevap vermeyen ya da 'Anayasa'nın 42. maddesi gereğince dilekçeniz reddedilmiştir' diyen Milli Eğitim Müdürlükleri, bu kez çocuklarını okula göndermeyen aileleri fişleyecekler herhalde. Bu yaklaşım AKP hükümetinin Kürt diline yaklaşımının en açık göstergesi. Onlar açısından Kürt dili bir dil bile değil, bu yüzden resmi belgelerde Türkçe dışındaki diller 'Vatandaşların Günlük Yaşamlarında Kullandıkları Dil ve Lehçeler' olarak adlandırılıyor. Yine bu yüzden günde 24 saat yayın yapan TRT 6'nın adı 'TRT-Kürtçe' değil. Eğer gerçekten Kürtçe'yi bir dil olarak görseydi nasıl ki TRT-Türk, TRT Arapça kanalları varsa TRT-6 için de TRT-Kürtçe derdi.
AKP hükümeti bu tavrına ve bütün tıkanmışlığına rağmen açılımın -her ne kadar kendi yandaş basını dışında açılımın sürdüğüne inanan pek kimse kalmamışsa da- sürdüğünü göstermek çabası içinde. O nedenle bir taraftan siyasi ve askeri operasyonlara hız verirken, öte taraftan Kürt dili ile ilgili bazı sembolik çalışmalar yapmaktan geri durmamakta. Çeşitli üniversitelerde yapılan toplantı ve konferanslar ve en son Mardin Artuklu Üniversitesi'nde açılan okutmanlık kursu bunun göstergesi. Bu çalışmalar Kürt inkarını aşmadığı için, Kürt halkının bu alanda yaptığı çalışmalar görmezden geliniyor. Bu yüzden de Artuklu Üniversitesi'nde ders alan birçok kursiyer Kürt dili konusunda ders verenlerden daha yetkin olduğu halde, sırf sertifika almak için kurslara devam ediyor. Bu etkinliklerin yapılış tarzına ve içeriğine baktığımızda, bunların, yasak savma babında yapılan etkinlikler olduğunu anlamak hiç de zor değil. Bu tür etkinlikler Demokratik Kürt Hareketi'ne rağmen yapıldığı için halk bu etkinliklere rağbet göstermiyor, bu da etkinlikleri anlamsızlaştırıyor.
Bu tür etkinliklerin bu anlayışla Kürt diline ve kültürüne hizmet etmesi pek mümkün gözükmüyor, çünkü aldatıcı özellikleri önde görünüyor. Hükümet bu tür etkinliklerle Kürtlere 'sanal bir özgürlük alanı' sunuyor. Tıpkı TRT 6'da olduğu gibi o sanal özgürlük alanında Kürtçe konuşmak serbest ancak onun dışında Türkçe konuşmalısınız diyor. Örneğin AKP'nin düzenlediği konferansta Feqiyê Teyran adı serbestken, Van Belediyesi'nin bir parka verdiği Feqiyê Teyran ismi Kürt harflerden dolayı yasaklandı. Yine TRT 6'da Kürtçe konuşmak serbestken Kürt siyasi tutsakların Kürtçe savunma yapmaları yargıçların zıvanadan çıkmalarına sebep olabiliyor.
ÖZGÜCE DAYALI ANADİL
Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, bu anlayış değişecek. Ancak bu anlayışı değiştirecek olan AKP'nin bütün politikalarını destekleyen Başbakan Tayyip Erdoğan teşekkürüne mazhar olan 'Yetmez ama evet' diyenler olmayacak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kürt halkının mücadelesi bu politikaları değiştirecektir. Kürt halkı artık kendini yok sayan hiçbir gücü ve kurumu meşru görmeyecek, kendi varlığını her alanda kabul ettirmek için kendini var eden kendi sistemini kuracaktır. Demokratik Özerklik, Kürt toplumu açısından inkar politikalarını pratikte anlamsızlaştırma mücadelesinin adıdır. Kürt toplumu her alanda olduğu gibi anadilde eğitim alanında da kendi özgücüyle anadilde eğitiminin maddi zeminini yaratacak ve bu fiili durumu herkese kabul ettirecektir.
Sami TAN
Kürt Dilinin Yaşam Mücadelesi
Kürt dili bugün kendi yaşam mücadelesini, gönüllü çalışmalar üzerinden yürütüyor. Bu gönüllü çalışmalar yürüten kurumlardan bir tanesi de TZPKurdi'dir. TZPKurdi birkaç kuruluştan oluşan bir platformdur.
Bu kurumun önüne hedef koyduğu çalışma ve çaba; haksız bir şekilde yok olma süreciyle karşı karşıya bırakılan Kürt dilinin asimilasyonunu önlemek, eğer mümkünse ve yapılabilir ise asimile edilen tarafları geri çevirmektir.
Kendi çalışmalarında; dil atölyelerinde dil kurallarının öğreniminde rehberlik yapmak, dil ve kültür çalışmalarına katkı sunmak, Kürt diliyle ilgili sümen altına bırakılmış kaynakları yok olmaktan kurtarıp, toplayarak elimize ulaştırmak gibi çalışmaları yapmaktadır.
Her kurumun yaptığı gibi bu kurum da bilimsel kuralları, taktikleri uygulayarak Kürt dilinin asimilasyonunu durdurmak ve mümkün ise dilin ölmemesi için bilimsel çalışmalara girişerek dilin gelişimi amacıyla dil bilimcilerini yetiştirmek ve dilin yaşatılacağı okulları açmak istiyor.
Böylesine insani bir çalışmanın önünde sayısız engeller vardır, bunlar psikolojik ve fizikidir.
Türkiye'deki yasalar buna engel, Türkiye'deki iç kamuoyu yılların getirdiği milliyetçi rijit yaklaşım sonucu oluşan tablo buna engel, durum böyle olunca; yapılanmasını yasalar üzerine oturtmuş sosyal toplumlarda düzelmelerin başlayabilmesi için, samimiyet var ise; önce yasalar olumlu demokratik zemine hazır hale getirilir, sonra iç kamuoyu bilim kurumları ve medya yardımıyla çok kısa bir sürede oryante edilmiş olur, ancak Kürt dilinin önündeki engelleri; devlet yetkilileri ve medya bu sorunun varlığını inkar edip; daha fazla tepki toplamama, kafalarını kuma gömme yerine; sorunu kabul ediyor ve gerisini de anlamazlığa veriyor. Kürt dili lehine atılan adımlara da; bazen yasalar kullanılarak bazen de aracı kurumlar kullanılarak acımasızca saldırmaktadır.
Bu olumlu adımlar; Kürtçe yayın çıkarmak, Kürtçe dile duyarlılığın örgütlenmesini yapmak, Kürtçe günlük gazete çıkarmak, Kürt dil okullarının olmadığı farkındalığının takipçisi olduğunu göstermek için bazı kararlar almak.
Yeni eğitim döneminin başladığı şu günlerde TZPKurdi Kürt dil okullarının olmamasına tepki olarak, Kürt çocuklarının tek dilli Türk okullarında okutularak dillerinin unutturulma çabasına; insani, demokratik ve meşru bir refleks göstererek okulların bir hafta boykotuna karar verdi.
Bu kararı insani ve vicdani takip edenler, uluslararası demokrasi kültürü olanların göreceği yön; doğru bir karar deyip gerekçelerini şöyle sıralayabilmeliydiler.
Kürt dilinin okulları yoktur ve okulu olmayan dillerin de yaşama şansı yoktur.
Kürt dilinin tanınması yasalarla güvence altına alınmadığı için atılabilecek bütün insani davranışlar sistemleşmez, bu da bir dilin kendini yaşatma koruma manzumesine ters düşer.
Kürt dili özgür bilimsel çalışmalardan, özerk bütçeden yoksun olduğundan, gelişmesine ve bilimsel zeminde tutunma şansına sahip olmaz, doygun edebi eser çıkarma şansından mahrum olur, haksız bir rekabet sürecinde herhangi bir ekstra çaba olmadan elenir gider.
TZPKurdi'nin almış olduğu bir haftalık okula gitmeme boykot kararının, bu tarz insani belirlemelerden uzak, tersten okunup 'demokratik tahrik', 'bir yanlışın bir yanlışla düzeltilmesi' olarak algılanması, bilinçli bir saptırma olduğu görülmektedir. Oysa insanın beğenmediği bir konu var ise saldırıp yok etme yerine, 'bu kararını beğenmediğim için seni protesto ediyorum' şeklinde bir yaklaşım göstermek demokratik bir farkındalık yaratmadır. Hangi felsefede ve hangi ideolojide tahrik ve yanlış görülmektedir, doğrusu hayret edilecek bir yaklaşım, olumsuz davranışların birçok yönden ders alacağı bir yaklaşım olduğunu söyleyerek hakkını da vermek gerekiyor.
Bu yaklaşım aslında anlaşılır bir yaklaşımdır, nedeni de, asimilasyonda görevli bütün kurumlar işlerinin başında, işlerini görüyor ve her geçen gün asimilasyonla Kürtçe konuşan sayısını azaltığının farkında olan kurumun gösterdiği insani reflekse kızmadır.
İşiniz engel çıkarıp, meşru ve insanlar için gerekli olan ihtiyaçlara kızma ise, siz devam edin ama biz sivil toplum örgütleri, yazarlar, aydınlar, yanlış anlayış ve ideolojilere muhalif olan insanlar olarak insani yaşam için gereklilikleri istemeye devam edeceğiz, mücadele edeceğiz ve kazanacağız. Tarihin sayfalarına da siz kızgınlığınızla yazılacaksınız bunu da bilin.
Rodi ZINAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder