30 Ağustos 2010 Pazartesi

Onlar; Roman:İnsan!

Yeni_Özgür_Politika Fransa’da istatistiklere göre 250 bini aşkın Roman yaşıyor. Romanya’nın Avrupa Birliği’ne dahil olmasından sonra gelenler hariç Fransa’da yaşayan Romanlar; her hangi bir kimliğe ve belgeye sahip değil. Adressiz, kimliksiz, eğitim hakkından yoksun, iş olanaklarına sahip değiller.
Hayatımızın aslında içinde olan ama dışında tutmayı yeğlediğimiz insanlar; Romanlar...Çöpleri karıştırıp içinden satıldığında para edenleri ayıklayan, motorlu taşıtlar için ayrılan yollarda at arabalarıyla trafiği tıkayan, yüzleri hep mahsun, gözleri hep düşünceli, genelde eğlendirerek, kalaycılık, bakırcılık yaparak, çiçek satarak veya çöp toplayarak geçimlerini sağlayan Romanların, birçok ülkede nasıl oluyorda ortak yaşam koşullarında ve geleneklerini yüzyıllardır bozmadan yaşadıkları hep merak edilmiştir. Romanlar kadar dünya üzerinde darmadağın olmuş ama onlar kadar da temel özelliklerini kaybetmemiş bir halk bulamazsınız. Avrupa’nın ücra köşesindeki bir Roman ile Amerika’nın, doğunun, uzak köşelerindeki Roman kamplarında yaşayanlar arasında çok az fark vardır. Bunca güçlü genetik ve kültürel özellikler hayran bıraktıracak nitelikte.

Fransa’da istatistiklere göre 250 bini aşkın Roman yaşıyor. Romanya’nın Avrupa Birliğine dahil olmasından sonra gelenler hariç Fransa’da yaşayan Romanlar; her hangi bir kimliğe ve belgeye sahip değil. Adressiz, kimliksiz, eğitim hakkından yoksun, iş olanaklarına sahip olmayan 250 bin Roman... Şimdi Fransa Hükümeti Sarkozy’nin isteği üzerine Romanlara ilişkin bir dizi yasal düzenleme getiriyor. Şimdi polis her yerde Roman avında. Garlarda bulduğu Romanlara anında kelepçe takılıyor. Fransız Cumhurbaşkanı’nın bizzat ağzından dillendirilen “onlar hırsız, çevreye zarar veriyorlar, insan kaçırıyorlar, her türlü belanın başını onlar çekiyor....” Çoğunluğu dilenerek sokaklarda dolaşan Romanların yaşadığı yerler ise Paris’i çevreleyen banliyölerin girişlerindeki boş araziler. Boş araziler üzerine kurulmuş karavan ve çadırlarda yaşayan Romanların kamp yerleri son haftalarda boşaltılmaya çalışılıyor.

Montreuil belediyesi sahip çıktı
Montreuil, Paris’i çevreleyen bir banliyö. Yani küçük bir şehir. Ağırlıkta göçmenlerin oturduğu bu bölgenin belediyesi Yeşiller Partisi’nden kadın olan bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor. Dominique Voynet belediye başkanı ve ekibinin çoğu kadınlardan oluşuyor. Bölgede yaşayan tüm halk inisiyatifleriyle ve sivil toplum örgütleriyle bir kontak içerisinde bulunan belediye başkanı bu yönüyle ön plana çıkıyor. Özellikle geçtiğimiz soğuk kış nedeniyle Voynet, hükümetin ve devletin kurumlarının hedefi haline geldi. Geçtiğimiz yıl Fransa’da neredeyse sokakta birçok insanın donarak can verdiği ağır kış karşısında bölgesinde bulunan ve karavanlarda donmakla yüzyüze olan Romanlara okulları ve spor salonlarını açtığı için hükümetin hedefine giren belediye başkanı tüm baskılara karşı direnmeye devam ediyor. Aynı dönem Roman çocuklarının okul kayıtları ve çalışma izni olanlar için iş imkanı yaratmaya çalışan Voynet’e karşı halkın tepkisi bizzat hükümet tarafından örgütlenmişti. Montreuil Belediyesi’nden konut talep eden 6 bin kişi, konut beklerken Romanlarla belediyenin ilgilenmesi bu hedef göstermenin aracı oldu. Belediye, Yeşiller Partisi Avrupa Birliği parlamenterleri aracılığıyla ekolojik-sosyal ev projesini bizzat Avrupa Birliği Parlementosu’na sunmuştu. Bu projenin amacı bölgede belediyeye ait olan bir arazi üzerinde konut sorunu yaşayan göçmen ailelerin ve 800 civarında Roman aileye konut sağlamaktı. Ama bu konuda somut bir yanıt hala belediye tarafından alınamamış.

Larissa... 10 yaşındaki yetişkin!
Bölgede son bir haftadır belediyenin tüm çabasına karşı polisin operasyonları sürüyor. Yapılan operasyonlarda bir karavana sahip olan Romanlar, bölgeden ayrılmış durumda. Bir kısmı sokaklara dağılmış, hala belediyenin kontrolünde olan 150 aile ise belediyenin 4 Eylül’e kadar yerleştirdiği okulların spor salonlarında kalıyor. 4 Eylül tarihinden sonra okullar açılacak. Zorunlu olarak bu salonlar boşaltılacak. Bu nedenle belediye kalıcı bir çözüm üretmek için bölgede bulunan tüm sivil toplum örgütleri ve partilerin de katıldığı toplam 80 kurumla birlikte, hem hükümetin Romanlara uyguladığı bu politikanın yanlışlığına dikkat çekmek hem de acil olarak 150 ailenin barınma sorununu çözme amacıyla bir platform oluşturmuş durumda. Belediye yetkilileri ve bölgedeki Romanlarla görüşmek için Monteuil’e bir ziyaret düzenledik. Belediye binasının hemen arka sokaklarından birinde bulunan okul ilk ziyaret yerimiz. Kapıda Larissa isimli 10 yaşında kız çocuğu bizi karşılıyor. İçlerinde en iyi Fransızca bilen kişi o. Sadece dil bilmek değil mesele... Larissa ilk beş dakika kim olduğumuzu sorguluyor. Polis olup olmadığımızı anlamaya çalışıyor. Aynı anda okul salonunun bulunduğu sokakta Larissa’nın büyük abileri etrafı gözlemliyor. Bir nevi gözcülük yapıyorlar. Yaşanan tüm baskınlardan çıkarttıkları derslerle hareket ediyorlar. Larissa’ya gazeteci olduğumuzu söyler söylemez ilk işi fotoğraf çekmenin yasak olduğunu, gazetecilerin polisi bilgilendirdiğini söylüyor. İçeri girmemizin yasak ve ancak kendileri isterse bir aile ile görüştürebileceklerini belirtiyor. Önce oradan ayrılmamızı isteyen Larissa bir süre yaptığımız sohbetin ardından içeri giriyor ve ailesini dışarı çağırıyor. Kapı aralığından onlarca kadın, erkek ve çocuğun yerlere serilen şilteler üzerinde bekleyişlerine tanık oluyoruz. Daniel ve Miga üç yıldır Fransa’da Montreuil bölgesinde yaşıyorlar. Üç çocukları var: Dayana, Marta ve Larissa. Anlaşılan İçerde bulunan ailelerin reisi Daniel. Günlerdir operasyonlar sonucu yaşadıkları yerlerden çıkarıldıklarını söylüyorlar. Larissa tercümanlık yapıyor. Paralarının olmadığını, belediye dışında kimsenin kendilerine yardım etmediğini belirten Daniel, bulundukları yeri 3 Eylül günü boşaltacaklarını ve ondan sonrasını bilmediğini belirtiyor. Kendi güvenlikleri nedeniyle daha fazla görüşemeyeceklerini, gelen gazetecilerin polise bilgi vermesi nedeniyle gazetecilerle görüşme yapmadıklarını söyleyen Daniel bizimle vedalaşıyor. Kamp ziyaretimizin ardından Montreuil Belediyesi’nin Romanlarla ilgilenen birimiyle görüşmeye gidiyoruz. Günlerdir kamp baskınlarına engel olmaya çalışan belediye başkan yardımcılarından Fabienne Vansteenkiste Montreuil bölgesinde yaşanan baskın ve süreci bize aktarıyor:

Sosyal sorumluluk gereği!
Fabienne Vansteenkiste şunları ifade ediyor: „Biz bir şehrin yöneticileriyiz. Devletin işi ile bizim işimiz ayrı şeyler. Bölgemize gelip yerleşen insanların barınma ve sosyal ihtiyaçları elbet bizi ilgilendirir. Öncelikle insan hakları kapsamında bu sorunu değerlendiriyoruz. Bu nedenle yıllardır Montreuil toprakları üzerinde yaşayan Roman vatandaşlara ilişkin yapılan baskınlara bir tampon olmaya çalıştık. Oluşturmaya çalıştığımız tampona ve barikata rağmen polis büyük oranda başarılı oldu. Birçok Roman bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Geriye kalanları belli yerlere yerleştirdik. İlk kamp alanının boşaltılmasının ardından bir kısım aileyi özel evleri kiralayarak yerleştirdik. Sonra ev sahiplerinin polisle kontağa geçmesiyle buralar boşaltıldı. Evler özel olduğu için bizim müdahalemizin dışında kaldı“

Ancak Vansteenkiste, evsiz kalan Romanları, kilise, cami ve diğer sivil toplum örgütlerininde desteği ile belli yerlere yerleştirildiklerini belirtiyor. „Bugün ziyaret ettiğiniz Hoche sokağındaki okulda 35 aile mevcut. Bunun gibi iki ayrı yerde daha aileler var. Bizim pozisyonumuzdaki bir kurumun yapması gereken onların barınma konusundaki sorununu çözmek, iş ve meslek sahibi olmaları için eğitmek ve entegrasyonlarını sağlamak gibi sorumlulukları var. Ki öncelikli sorunumuz barınma olmasına karşın çok yakında okullar açılacak. Bu ailelerin çoğunun çocuğu var. Bunların eğitime ihtiyacı var. Evet burada oturumları yok. Ama bu bizim sorunumuz değil. Bu insanlar bizim topraklarımız üzerindeler. Bu çocukların eğitime ihtiyacı var. Ailelerin ise barınma koşullarına. İki yıldır neredeyse bu sorunla ilgileniyoruz“ şeklinde konuşan Fabienne Vansteenkiste bu nedenle hükümetin hedefi durumuna geldiklerini söylüyor.

Özellikle manipülasyonların Belediye Başkanı üzerinden yapıldığını söyleyen Vansteenkiste şunları ifade ediyor: „Bölge halkı üzerimize kışkırtılıyor. Bölgede 6 bin kişinin konut sorunu varken neden Romanlarla ilgilendiğimiz konusu sürekli ön plana çıkartılıyor. Evet biz bugün bu insanlık dramıyla ilgilenmek durumundayız. Çünkü bu insanlar sokakta ve Montreuil’de yaşıyorlar. Ama 6 bin konut bekleyen ailenin kötü de olsa içinde kaldığı bir evi ya da bir mekanı var. Ayrıca bu sadece bizim sorunumuz değil. Hem Romanlara hem de 6 bin kişiye konut yaratacak bütçe sorunu bizzat hükümetin de problemi“

Ellerinde yeteri bütçe olmadığına dikkat çeken Vansteenkiste, bundan dolayı kalıcı bir çözüm sunamadıklarına vurgu yapıyor. Sorunu bölgedeki diğer kurumların da gündemine taşıdıklarını söyleyen Vansteenkiste, 80 kurumla ortak bir toplantı yaptıklarını dile getirdi. Vansteenkiste devamla „Pazartesi bir toplantımız mevcut. Aynı zamanda ortak bir deklarasyon yayınlamak için komisyon oluşturduk bugün biraraya geliyorlar. Ama acil sorunumuz 4 Eylül günü Romanları nereye yerleştireceğimiz. Hep birlikte bir çözüm arayışındayız. Halk bize tepki duyabilir. Örneğin aile sorunu yaşayan bir Cezayirli kadın çocuklarıyla arabasında belediyenin önünde bir gece sabahladı. Talebi ‘Bana ev verin, Romanlarla ilgileneceğinize vatandaşınızla ilgilenin’ Elbet böyle tepkiler oldu ve olacak. Ama biz bu insan hakları sorunu karşısında sessiz ve duyarsız kalamazdık. Roman ailelerle görüşmelerimiz başladı. Çocuklarını okullara yazdırmak için çaba harcıyoruz. İkna etmek biraz güç. Çünkü onlar bize bizim kızlarımız 14’ünde evleniyorlar. 16 yaşına kadar okul mu olur diyor. Ama biz ısrarla ikna etmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda meslek edindirmemiz gerekiyor. Çünkü Avrupa Birliği sözleşmeleri gereği 2014 yılına kadar sadece belli alanlarda Fransa’da çalışma iznine sahipler. Bu nedenle meslek edinmeleri şart „ dedi.

Karşılaştıkları sorunların diğer belediyelerin de sorunu olduğunu belirten Vansteenkiste, ortak bir çözüm üretmemin kaçınılmaz olduğunu dile getiriyor.

Vansteenkiste son olarak şunları söyledi „Birlikte bu soruna bir çözüm üretmek zorundayız. Hükümet kararlar alabilir, onları insanlık dışı koşullarda buradan sürebilir. Ama bizim görevimiz ve sosyal sorumluluğumuz onlardan farklı. Bu konuda elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz. Bizim için önemli olan 4 Eylül’de yersiz kalan insanların nasıl barındırılacağı sorunu“

Horlandılar, kovuldular!
Fransızların Jitan (gitan) olarak adlandırdığı Romanlar, tarih boyunca yeryüzünde en sevilmeyen halk oldu. Her yerde horlandılar ve kovuldular. Küçük Asya’da da sevilmeyen konuklar olarak görüldüklerinden çoğunluğu, Balkanlar’a geçti ve büyük kısmı bugün Yunanistan, Yugoslavya ve Macaristan’a yerleşti. Onlar ise kendilerini „Swinti“ ve „Roman“ olarak adlandırıyor. Bu halkın çoğunluğu da asosyal bir topluluğu ve „göçebe serseriyi“ çağrıştırdığından Çingene tanımını reddediyor. Gerçi Çingene adının Farsça’daki müzisyen, dansör karşılığı olan „cinganeh“ sözcüğünden geldiği sanılıyorsa da onlar, kendilerine karşılığı ‘insan’ demek olan Roman adını veriyorlar. Almanya’da yaşayan Romanlar, kendilerine Pakistan’ın bir eyaleti ve eski yurtları olan Sindh’den türetilmş „Sinti“ adını uygun görüyolar. Sinti ve Romanların tarihi üzerine uzun süre bilgisizlik hüküm sürdü. Yanlış biçimde anayurtlarının Mısır olduğu kabul edildi. Bugün ise Aşağı Hint Yarımadası’nın kuzeybatısındaki Pencap bölgesine, onların anayurdu olarak bakılıyor.

500 bini katledildi!
Almanya’da Romanlara yapılan muamele, Avrupa’nın diğer bölgelerinden farklı değildi. 1899 yılında imparatorluk, ilk kez tüm Romanları kayıt altına almak için „Çingene İstihbarat Servisi“ni kurdu. Weimar Cumhuriyeti’nde de tutulmaya devam edilen bu kayıtlardan „Çingene Sorununun Nihai Çözümü“ için SS-Reich yöneticisi Heinrich Himmler de yararlandı. Naziler, herşeyden önce onların yaşam tarzlarından hoşlanmadılar. Zira Nazilerin insanları tamamen denetleme isteğinden ısrarla kaçıyorlardı. Bundan başka, Tübingenli sinir hastalıkları doktoru Robert Ritter gibi saf ırk uzmanları, „melez Çingeneleri“ (bunlar sözü edilen kimselerin yüzde 90’ını oluşturmakta) kriminolojik ve asosyallik için olağanüstü bir malzeme olarak gördüler. Nazi yönetiminin ilk günlerinde Robert Ritter ve diğerleri, Romanların kısırlaştırılmasını „sorunun“ çözümü olarak gördüler. 18 Eylül 1942 tarihinde yapılan Wannsee konferansında bir araya gelen SS liderleri „asosyal unsurlar olan Yahudi, Roman, Rus ve Ukraynalıları, çalıştırarak imha etmek maksadı ise SS-Reich liderlerine teslim etme“ kararı aldılar. Böylece Alman Ordusu’nun girmiş olduğu bölgelerde, tüm Romanlar için toplama kamplarındaki planlı imha çalışmaları başlamış oldu. Katledilenlerin tam sayısı bilinmiyor. Çünkü Güney ve Güneydoğu Avrupa’da pekçok Roman, daha kamplarına giderken yolda yerel faşistlerin yapmış olduğu katliamlarda yaşamlarını yitirdiler. Ciddi kabul edilen tarihçilere göre, Nazi iktidarı sırasında katledilen Romanların sayısı 500 bin kadar.

AB ve İnsan hakları manzarası!
AB üyeliğine aday 11 ülkede ve bizzat AB üyesi ülkelerde yaşayan Romanlara karşı yaşanan ırkçı eğilimler bugüne kadar hep görmezden gelindi. Doğu Avrupa’daki Romanların zulme uğramasını; Fransa’da yaşayan Romanların vatandaş bile sayılmamasını kimse umursamıyor. Resmi rakamlara göre Avrupa’da 8 milyon Roman yaşıyor, ancak gerçek rakamın çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor, çünkü Romanların çoğu vatansız sayıldığı için nüfus kütüklerine yazılmıyor. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya ve Polonya’da Romanlar sırf kendi kültürlerini yaşamak istedikleri için toplumdan dışlanıyor. Diğer Doğu Avrupa ülkelerinde de „demokrasiye“ geçtik dedikleri süreçte Romanlar verilen hakların dışında tutuldu. Daha da kötüsü mahkemeler de dahil olmak üzere hiçbir devlet makamı Romanları korumaya yanaşmıyor. Bulgaristan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Polonya ve Almanya’nın doğusunda Romanlara yönelik ırkçı saldırılar tamamen cezasız bırakılıyor.
SELMA AKKAYA

Hiç yorum yok: