26 Eylül 2010 Pazar

Yeni bir Kürt Konsepti mi Oluşturuluyor?

Son dönemlerde çok fazla basına yansıtılmasa bile Federal Kürdistan'da çok yoğun bir diplomatik trafiğin yaşandığı görülmektedir. Bir taraftan 7 aydan beri kurulmayan Irak merkezi hükümetinin diplomatik görüşmeleri, diğer taraftan bölgedeki Kürtlerin kaderini etkileyecek olan Kürt sorunu merkezli diplomatik görüşmeler yoğunluk kazanmaya başladı.

Irak merkezi hükümetin kurulma çalışmaları ile bölge de Kürt sorunu görüşmeleri her ne kadar birbirinden ayrı gibi görünse iyice irdelendiğinde pekte öyle olmadığı rahatlıkla görülecektir. Irak'ta kurulacak olan yeni hükümette Kürtler ne kadar ağırlık kazanacak, Federal Kürdistan Bölgesi giderek güçlenecek mi yoksa merkezi hükümet tarafında sınırlandırılacak mı?

Kürtlerin bölgedeki ve uluslararası arenadaki konumlarının ne olacağı bölgedeki güçler tarafında yakından takip edilmektedir. Kürtleri inkar politikası yürüten güçlerin tüm çabası Federal Kürdistan Bölgesinin bölgedeki konumunu zayıflatmaya dönüktür. Onun için bu güçler Kürtlerin ağırlık kazanacağı bir merkezi Irak hükümeti istememektedirler.

Bundan bir iki gün önce hiçbir resmiyeti olmamasına rağmen Irak Petrol Bakanı Hüseyin el Şehristani ile Türkiye'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Kerkük-Yumurtalık ham petrol boru hattı anlaşması yenilenirken Iraklı bakan tarafından çok önemli bir başka ayrıntıya imza atıldı.

Türk ve Iraklı bakanlar arasında imzalanan metinde Kürdistan Bölgesi’nden çıkarılan ham petrol ve doğal gaz ihracatını da Irak devletinin iznine bağladılar. Bu adımı eski Kürt parlamenter olan Sami Etruşi bu durumu şu şekilde değerlendiriyor: 'Şimdide bu anlaşmayla Kürdistan'ın Nabucco projesine katılmasını engellemeye çalışıyor. Tabi burada elbette siyasi bir amaç söz konusu, bunu yasalar veya halkın çıkarına bağlamak söz konusu olamaz.'

Uluslararası dev bir proje olan Nabucco'ya Kürt bölgesinin dahil olmasını bölgedeki hangi güç ister. Irak merkezi hükümetin kurulmamasının elbette Kürt sorunundan farklı sebepleri de vardır. Ama Kürt sorununun bölgedeki güçlerin yumuşak karnı olması ve bölgedeki tüm güçlerin üzerinde mutabık kaldığı tek sorun olduğunu unutmayarak bu çerçevede Kürt sorunun Irak'ta hükümet kurma çalışmalarına etkisini görmek lazım.

Kürtlerin geldiği düzey itibariyle bölgedeki güçlerin Kürtleri inkar politikasını sürdürmekte oldukça zorlandıkları görülmektedir. Uluslararası ve bölgedeki koşullar bu güçleri Kürt politikasında değişikliğe zorlamaktadır. Burada dış koşullardan ziyade Kürtlerin kendi iç dinamikleri daha belirleyici bir konumdadır. Kürtler giderek bölgede öz güçlerine dayalı olarak ayakları üzerinde duracak gücü adım adım elde ediyorlar. Bu durum dört parçadaki Kürtler içinde ciddi bir özgüven ve moral kaynağı yaratmıştır.

Kısa bir süre önce Ahmet Türk başkanlığında gelen DTK ve BDP heyetleri hemen arkasında dört parçadaki Kürt kadınlarının ulusal Kürt Kadın Konferansının ikinci toplantısını Hewler'de yapmak için yapmış oldukları toplantı Kürt kamuoyu tarafında yakından takip edildi. Yine Leyla Zana ve heyetinin Federal Kürdistan'da yapmış oldukları diplomatik görüşmeler büyük bir ilgi ile karşılanmış Federal Kürdistan basını tarafında geniş yer verilmiştir. Ahmet Türk başkanlığında gelen heyet oldukça büyük bir ilgi ile karşılanmıştı. Zamanları olsaydı Federal Kürdistan'da toplanan dört parçadaki aydınlar, parti temsilcileri ve çeşitli çevreler görüşme talebinde bulunmuşlardı. Fakat zaman kısıtlığından kaynaklı bu görüşmeler gerçekleşmemiştir.

Bunları dile getirmemin sebebi dört parçadaki Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkilerinde nitelik değişikliğinin geldiği düzeyi kısmı de olsa gözler önüne sermeye çalışmaktır. Sınırlar giderek anlamsızlaşıyor beyinlerde, düne kadar hayal olan Kürt ve Kürdistan inşası gerçekleşiyor. Elbette bugünlere kolay gelinmedi, bundan on yıl öncesi düşünüldüğünde bugün gelinen düzeyin birçok eksikliği olsa da azımsanmayacak bir mesafe olduğu görülecektir. İç ve dış koşullar dört parçadaki Kürtlerin giderek çeşitli ortak kurum ve kuruluş çatıları altında bir araya gelmeye zorlayacaktır. Bu tren bu raya girmiştir, ona O dönüşü yaptırmak oldukça güçtür.

İşte tamda bu noktada 21 Eylül 2010 günü Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik'in Federe Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani ile görüşmesini, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerika ziyaretleri ve yakın zamanda Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın Irak, Federal Kürdistan, İran, Suriye ve Avrupa ülkelerine yapacağı diplomatik geziler bölgede oluşan yeni konjektöre uygun bir Kürt politikası oluşturmaya dönüktür.

Mevcut konumda İran, Irak, Suriye ve Türkiye'nin dayanmış olduğu Kürt inkar politikasının hiçbir anlamı kalmamıştır. Türkiye'nin yaşamış olduğu bu telaş onların çokça dile getirdiği gibi demokratik standartları yükseltme telaşı değildir. Onların telaşı Kürtlerin kaderini Kürtlerin ellerine teslim etmeme telaşıdır. Kürtler artık onlardan hiç bir şey beklemeden kendi öz güçlerine dayalı olarak ihtiyaç duymuş oldukları kurum ve kuruluşlarını kurmaya başladılar. Onları tedirgin eden noktada bu durumdur.

Bu diplomatik yoğunluk Kürt sorununu bölgede çözmeye yönelik bir adımdan ziyade biraz daha inceltilerek, Kürt rengi de katarak oluşturmak istenen yeni Kürtleri inkar politikasının ön adımları olarak yorumlamak gerekiyor diye düşünüyorum. 

YUSUF ZİYAD -ANF

Hiç yorum yok: