Yunan mitolojisinde baş tanrı Zeus'un habercisi olan Hermes, gönlünü bir peri kızı olan Driyope (Dryope)'ye kaptırır. Ve bir çocukları olur. Doğan çocuk keçi ayaklıdır. Kuyruğu, başında boynuzu ve keçi sakalları vardır. Driyope doğan çocuğun çirkinliğinden öyle tiksinir ki, onu tanrıların mekanı olan Olimpos'tan fırlattığı gibi yeryüzüne atar. Pan'ı çobanlar bulup büyütür. Keçi ve koyun sürülerinin güdülmesinde onlara yardım eder. Bir gün babası Hermes çıkagelir. Oğlunu alıp Olimpos tanrılarının yanına götürerek, tanrılarla tanıştırır. Fakat tanrılar; sakallı, boynuzlu, keçi mi insan mı pek belli olmayan bu yaratığa bakıp gülerler, onunla alay edip küçük düşürmeye çalışırlar. Bir yandan lüks, şatafatlı yaşamlara, diğer yandan kendisiyle alay edilmesine katlanamayan Pan, koşup Olimpos'tan atlar. Ve iki keçi ayağı, iki insan eli üzerine yeryüzüne düşer. Olimpos'tan ayrılışıyla tanrılardan uzaklaşması ve sevdiği ormanlara, doğa canlılarının arasına dönüşü Pan'ı o denli mutlu eder ki; ormanda mutluluktan oynayıp bir kayadan öbür kayaya atlar. Doğayla iç içe oluşu yüreğini esrikleştirir. Kavalını alıp çaldığında ormandaki tüm canlılar etrafına toplanır. Kavalının sesiyle dinginleşir ve coşarlar. Bir, peri kızlarının yüz vermemesi hüzünlendirir onu. Zaman aman kavalının yakarışları bundandır belki. Bir gün site devletlerinden birine yolu düşer. Sitedeki filozofların dahi köleciliği överek, kölelerin isteyerek boyunduruk altına girdiklerinin anlatımını hayretler içinde dinler. Ama diğer yandan da onlara güler geçer. Çünkü tanrı Apollon'a bile bilicilik gücünü veren, Apollon'u Delfoy bilicilik tapınaklarıyla ünlenmesini sağlayan odur. Bunun için bilir kölelerin, ezilen toplulukların, talan edilen kabilelerin bir gün köle olmaktan, ezilmekten kurtulacaklarını. Başkalarını, toplulukları, köleleştirmeden, özgürce eşitçe yaşayacakları günün geleceğini bilir. Nasıl ki tanrıların şatafatlı lüks, yapmacık, hor gören yaşamlarından nefret etmiş, ilençler yağdırıp kaçmışsa, site devletlerinin yeryüzü temsilcileri olan egemenlerinden de öylece kaçar, uzaklaşır. Zaten egemenler içinde ona tapınanlar da yoktur. Yakaranlar; ötekileştirilen ezilenlerdir. Asıl mutlu olduğu alanlara yönelir Pan. Mutluluğu doğada, dağdaki canlılarda bulur.
Pan'ın mitolojik anlatımlarının bir bölümü böyledir. Pan'ın tanrılar panteonunda ayrıksı duruşu, tanrılardan çok insanlarla, doğayla, doğadaki diğer canlılarla ilişkisinin nedenleri, arka planı nelerdir?
'Rahiplerin en önemli işlerinin başında yeni bir din ve tanrı inşası görevi gelir. Benim yorumum Sümer rahiplerinin din icat etmelerinin özü eski 'totem' tapınmasıyla putçuluğu aşan İbrahimi dinlerin arasındaki köprü gibi gözüken geçiş halkasını oluşturmaktadır. Gökleri düzenleyen kuvvet, kavram tanrısıyla toplumun kimliğini belirleyen totemik dinin bir karmaşasını oluşturmaktadır. Totemin, klanın ve onun gelişmiş hali kabileyi belirleyen kimliği ifade ettiği genel kabul görmüş bir yorumdur. Çoğunlukla güç ifadesi taşıyan varlıkları esas alırlar. Halen aşiret adlarında rastladığımız aslan, şahin, yılan, kurt, güneş, rüzg‰r, önemli bitki ve ağaç adları bu dönemden kalmadır.' (Bilge İnsan)
İÇSELLEŞTİRİLEN VE DERİNLEŞTİRİLEN SÖMÜRÜ
Toplumun artık ürün ve artı değer üzerinde gelişen iktidar sermaye sahipleri, kral-rahipler; mitolojik yaratımlarıyla oluşturdukları tanrılar panteonuyla, köleci uygarlığın ideolojik kimliğini yarattılar. Yeryüzündeki sömürünün gökyüzünde de (tanrılar katında da) var olduğunu ve değişmez kanunları olduğunu kanıtlamaktı bu. İlkin yaratılan tanrılar, kurulan şehir devletlerinin egemenleri, yöneticileri olan iktidar ve sermaye sahiplerinin sayısı kadardı. Devlet ve ona bağlı olarak bürokrasinin gelişmesiyle tanrıların sayısı da arttı. Sömürünün derinleşmesi, toplumsal katmanların oluşması, üretim araçlarının gelişimi vb. nedenlerle de kurucu, koruyucu tanrıların var edilmesiyle de çoğaldı. Rahiplerce geliştirilen suni bir yaratımdır bu. Sömürünün içselleştirilmesi içindir. Klan, kabilelerin totemik inanışı ise toplumun yarattığı değerler, kültür, ahlak, kolektif emek ve belleklerinin totemde toplanışı, cisimlenişidir. Totem toplumun ideolojik kimliğidir. Köleci uygarlığın gelişmesiyle egemenlik altına alınan veya uygarlık merkezlerinin site devletlerinin içinde eritilen klanların, kabilelerin totemik inanışları bazen yok sayılıp dışlanırken, bazen de bir üst kimlik olarak yaratılan tanrılarla bütünleştirilir. Totemin yadsınarak yok edilmesi, toplumun tarihsel belleği kültür ahlak ve politikasının cisimleşmesi olduğu için, klan, kabile topluluklarının dağıtılıp, eritilmesidir. Mitolojik anlatımda bunu; totemik varlıkların tanrılar tarafından yok edilmesinde veya içselleştirilmelerinde veyahut da totemin yeni tanrıların lakabı haline getirilmesinde görürüz. Mısır mitolojisinde baş tanrı Osiris'in vücudu insan, kafası ise köpek; Horus'un başı şahin, vücudu insan biçimlidir. Mısır'da klan kabilelerin etkinliğinin güçlü olmasıyla ilintilidir bu. Oysa Yunan mitolojisinde tanrılar insan biçimlidir. Hızla büyüyen şehir devletleriyle, işgal altına alınan veya içe alınıp eritilen klan kabilelerin ideolojik kimlikleri olan totemlerde, mitolojik yaratımlarla tanrılar panteonunda eritilir. Zeus'un simgesinin kartal, Afrodit'in güvercin, Artemis'in geyik olması gibi. İşte Pan'ı diğer tanrılardan ayıran en temel ayırt edici özelliği budur. Pan'ın bu özelliğiyle; dönemin uygarlık merkezlerince yenilgiye uğratılamayan ahlaki politik toplum, uygarlık karşıtı topluluklar tarafından yaratıldığı, sonraları tanrılar panteonuna dahil edildiği anlaşılmaktadır.
KÖLECİ UYGARLIK VE EGEMENLİK
Yarı keçi yarı insandır Pan. Bir nevi köleci uygarlığa tam olarak biat etmeyen doğal toplumun, ideolojik kimliğinin çağın inanış biçimi olan mitolojik anlatımda yerini almasıdır. İktidar ve sermaye sahiplerinin (egemenlerin) tanrı anlayışlarında, dünyada kurdukları egemenlik gibi, zor, tahakküm, baskı vardır. Bu yüzden cezalandırıcıdır. Korku salan, felaketler yollayan, kahhar tanrılardır. Oysa klan kabilelerin totemleri ahlaki politik toplumun tanrıları (veya tanrılara bakışı) insan sever, doğa ve canlılara değer veren, bağışlayıcı, affedici, iyilikseverdir. Pan da, tam da böyle bir tanrıdır. Mitolojik anlatımı sadedir. Tanrı olmasına rağmen insanlar tarafından büyütülmüştür. İnsanlığın ana kaynağı doğal toplumun değerlerini sınırsız tüketen lüks, şatafat içinde yaşayan, kendi dışındaki farklılıkları horlayan, küçük gören, yadsıyan, Olimpos tanrılarının yanından kaçmaktadır. Kendini özgür hissettiği dağlarda, ormanlarda, doğa canlılarının yanında yaşamayı tercih etmektedir. Mitolojik anlatımın gerçek manası ise; köleci uygarlığın ve egemenlerin, insanlığın toplumsal doğasına aykırı olduğundan, uygarlık merkezlerinde kölece yaşamaktansa, yoksulluk da olsa sonunda, uzağında, ormanlarda, dağlarda yaşamanın yeğ tutulmasıdır. Biliyoruz ki tarih boyunca birçok klan, kabile, aşiret uygarlık merkezlerinde sömürüyü, köleliği, erimeyi yaşamaktansa düzenli beslenme koşullarına sahip olmasalar da uygarlık merkezlerinin uzağında dağlarda ama özgür, eşit yaşamayı seçerler. Kürtlerde, kabile, aşiret örgütlenmesinin bu denli güçlü olmasının ve Kürtler'in uygarlık merkezlerinin uzağında dağlarda yaşamalarının nedenlerinden biri de budur....
Pan'ın mitolojik anlatımında formüle edilen, Olimpos tanrılarının mekanından kaçışı, onların yaşam tarzına duyulan öfke, aslında köleci uygarlık karşıtı güçlerin iktidar ve sermaye sahibi kölecilerin, kültür değer ve ideolojilerine yönelik geliştirilen direnişin ifadesidir. Köleci uygarlığın insanı daha doğrusu egemen güçleri özneleştirdiği, geri kalan ezilenlerden tutalım doğaya, hayvanlara kadar tüm varlıkları nesneleştirmesine karşı Pan, ezilenlerin ve doğanın özneleştirilmesidir. Oysa nesneleştirme krallaştırmadır. Bugün kapitalist modernitenin, doğayı, doğa canlılarını nesneleştirerek sınırsız sömürüye tabi tutması gibi, Pan'ın bu mitolojik anlatımı bile ilkel komünal doğal toplumun izlerini taşıdığının göstergesidir. Doğayla iç içedir. Nesneleştirmemekte özne olarak görmektedir. Bu yüzden doğanın tüm canlıları onun için kutsaldır. Aynı doğal toplumun klan kabilelerin tüm doğayı canlı olarak görmeleri, bir 'mana' biçtikleri doğa ve canlılara yaşamlarını idame ettirmenin ötesinde zarar vermemeleri gibi.
Pan'ın mitolojik anlatımında tanrılar tarafından hor görülmesi, küçümsenmesi, aslında klan kabilelerin değerlerinin, kültürlerinin, ahlaklarının, yaşam biçimlerinin horlanmasıdır. Bu merkezi uygarlık tarihinin geneli için de geçerlidir. Hangi çağda olursa olsun iktidar ve sermaye sahipleri kendi dışındaki kültürleri horlayıp küçük görmüştür. Antik Yunan'da, Yunanlıların kendi dışındaki tüm halkları barbar olarak nitelemeleri, Roma'nın kendi dışındaki halklara zulmederek klan kabileleri, aşiretleri barbar olarak görmesi gibi tüm uygarlık merkezlerinin bakışı aynıdır. Günümüzde de kapitalist uygarlık, çağı yarattığı kültür modernitesi dışında yaşamayı tercih eden halkların kültürel değerlerini hor görüp, parçalayıp, yıkıp yerine kapitalist moderniteyi inşa etmeye çalışmaktadır. İdeolojik hegemonyayla yapılmak istenen, kutsal olanın özgürlükçü, eşitlikçi, ahlaki, politik toplum değerlerinin lanetlenmesidir. Pan'ın tanrılarca hor görülmesi aslında eskinin, kutsallık atfedilenin, egemen ideolojik kimlik yaratımıyla lanetli hale dönüştürülmeye çalışılmasıdır. Ancak bu o kadar kolay gerçekleşmeyecektir. Eşitlikçi, özgürlükçü toplum da direnecektir. Mitolojik anlatımı Pan'ın hor görülmeye karşı kendi değerlerinde ısrar edip, doğaya yönelmesidir. Uygarlık karşıtları güçlerin boyun eğmeme gerçeği öyle kök salacaktır ki, M.S binli yıllara kadar Hıristiyanlığı bile zorlayacaktır.
DİRENİŞİN MİTOLOJİK ANLATIMI
Tek tanrılı dini inanç öncesi, klan kabilelerin totemik dini inançlarını ifadelendirmek için kullanılan Pagan inancı, Paganizm kavramları Pan'dan gelir. Kilise, uygarlık merkezleriyle bütünleşip iktidar ve sermayenin bir parçası haline gelince; Hıristiyanlık inancı ile eski kabile inanışlarını birleştirip sentez oluşturan halklara, eski Pagan inanışlarında direnenlere yönelik çok büyük mücadeleler verilmiştir. Bu ideolojik mücadele; Pagan inanışına sahip olanları diri diri yakmak da dahil, en üst ifadesini kilisenin kurduğu Engizisyon Mahkemeleri ve onun cezalandırma yöntemleriyle gösterecektir. Köleci uygarlık merkezlerinin ideolojik kimliği olan tanrılar panteonundan mitolojik anlatımında eski toplumun kimliği olan totemleri yok edip yahut da biçimlerinden biri, lakabı haline getirmesi, tek tanrılı dinlerde de görülür. Eski toplumun inanış biçimleri kutsallıktan lanetli konuma indirgenir. Örneğin Hıristiyanlıkta şeytanın görünümlerinden biride Pan'ın görünümünü andıran figürdür. Şeytan keçi sakallı, keçi boynuzlu, kuyruklu olarak gösterilir. Yenilgiye uğrayan toplumların kutsalları galip gelenlerce lanetlenen, horlanan figürler haline gelir. Toplumun değişen koşullarla bağlantılı yeni bir ideolojiye ihtiyaç duyduğu, içte sınıflaşmanın derinleştiği vb. nedenlerle de kutsal olanın lanetlenmesi sıkça görülen bir olgudur. Örneğin Babil mitolojisinde, bir dönemin ana tanrıçası Tiamat'ın erkek egemen köleci uygarlığın kök salmasıyla yok edilmesi ve onun yanında Marduk'a karşı savaşan varlıkların lanetlenmesi gibi. Yahudiler Mısır'da Kenan'da yaşadıkları dönemde yılda bir kez halkın tüm günahlarını bir keçinin kafasına yerleştirir ve keçiyi çöle salarlardı. Birçok halkta benzer ritüellere rastlanır. Tanrı-kralların belirli zamanlarda kurban edilmesine kadar gider. Kişinin ölmesi, baharın yeniden doğması ve bu döngünün sürekli yaşanmasına benzer. Kral da ölmelidir. Yeni gelecek kralla beraber aynı baharın yeniden gelmesi gibi, toplum da, yeni gelen kralla yenilenmeyi sağlamalıdır. Kralın öldürülüşü topluluğun günahlarını kendisine yüklemesidir. Keçiye günahların yüklenmesi; eski gelenekte toplum için kutsal bir varlıkken, sonradan lanetli konuma düşürülmesinin göstergesidir. Buna benzer birçok örnek verilebilir. Ana soyluluktan baba soyluluğa geçişle beraber, öncesinde kutsallık atfedilen kadına sonrasında ilk günahk‰r, cadı vb. yakıştırmaları yüklenmesi gibi. Pan'ın mitolojideki yeri bu bakımdan önemlidir. Ahlaki politik toplumun, klan kabilelerin kimliklerini koruma çabasıdır. Direnişlerinin mitolojik anlatımıdır. Bu asi tanrıyı egemen tanrılar ehlileştirememişleridir. Kendilerine benzetip köklerinden koparamamışlardır. Bu yüzden Pan; ezilenlerin doğal toplumun merkezi uygarlıklara karşı bir direnişinin ifadesidir. Bu, kültürel ahlaki olduğu kadar maddi, politik bir direniştir. Ahlaki politik toplumlar tarihin tüm çağlarında merkezi uygarlığa karşı direnmişlerdir. Kimi zaman uygarlık merkezlerinden uzakta, ormanlarda, dağlarda kendilerine özgür yaşam alanları seçerek, kimi zaman isyanlar, başkaldırılarla yenerek, yenilerek, kimi zaman uygarlık merkezlerine akınlar düzenleyerek, kendi ideoloji, tanrı inanışlarını yaratarak, kimi zaman da dini kılıf altında ahlaki ve politik mücadelelerini sürdürerek günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tanrıların ve egemenlerin sevmediği ama ezilenlerin kendilerinden biri gibi hissettikleri, ezilenlere eşitlikçi, özgürlükçü bir dünyanın geleceğini muştulayan Pan, ahlaki politik toplumun direnişinin tarihsel akışında böylesi bir yere sahiptir.
Özgür GÜRBÜZ *
* Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi
Kaynakça:
-Akdeniz Tanrıları (Y. Atan)
-DTM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder