24 Ağustos 2010 Salı

Kürdistan'a Muhtariyet


Coğrafyamızda önemli gelişmeler yaşanıyor.

Sistem kendi içinde adeta art arda infilaklar yaşıyor.

Hukuk her zaman olduğu gibi yerle bir ediliyor.

Cezaevlerinde, sorgusuz sualsiz işkenceli hazırlık soruşturmalarının ardından tutuklu ve hükümlü binlerce mahpus yatarken, mahkemeler, generaller söz konusu olunca tahliye taleplerini gece yarısı verdikleri kararlarla işleme koyuyorlar.

Yıllarca, bizim gibi düşünenler her fırsata dile getirmeye çalıştık.

'Türk-İslam sentezine' dayalı resmi ideoloji ve resmi tarih koskoca bir yalandır.

Bu coğrafyada, çocuklar yalanlarla büyütüldüler.

Bu coğrafyada 'sorgulama' ve 'merak etme' yasaklanmıştır insanlara...

Toplumun büyük çoğunluğunun artık kabul ettiği ve tartışılarak çözüme kavuşturulmasını istediği ancak yönetenlerin tartışılmasına izin vermediği Kürt sorunu, geçtiğimiz günlerde başka bir boyutuyla yeniden tartışılmaya başlandı. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in dile getirdiği 'Demokratik Özerklik' talebi bazı kesimleri çok rahatsız etti. Ve her zaman olduğu gibi bir 'hain edebiyatı' başlatıldı.

Şahsen ben, 'ayrılma hakkı'nın tartışma konusu yapılmadığı bir tartışmanın, demokratik olmadığını düşünürüm.

Kürtlerin de tüm etnik gruplar gibi kendi kaderini tayin hakkı vardır. Bu tartışılmaz bir haktır. Ne istediklerine ancak ve ancak Kürtlerin kendileri karar verebilirler.

Demokratik Özerklik de bu seçeneklerden biridir.

Ve aslında, hiç de korkutucu değildir.

Aslında, bugün Osman Baydemir'i eleştirenler bilmelidirler ki, bu devletin kurucusu Mustafa Kemal bile bu gerçeği dile getirmiştir. Mustafa Kemal imzalı 1922 tarihli El Cezire Komutanlığı'na gönderilen talimatta 'Kürdistan'a Muhtariyet' ibaresi yer almıştır.

Talimatın, bir kısım bölümlerinde aynen şöyle denmektedir;

a-) Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç siyasetimizin gereğidir. Kürtlerle, meskžn mıntıkalarda ise, hem iç politikamız ve hem de dış siyasetimiz açısından aşamalı bir yerel yönetim kurulmasını savunmaktayız.

b-) Milletlerin kendi kaderlerini bizzat idare etmeleri bütün dünyada kabul edilmiş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Tahmin olunduğuna göre Kürtlerin bu zamana kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini tamamlamış ve başkanlarını ve yetkililerini bu amaç uğruna bizim tarafımızdan kazanılmış olması ve oyları açık ettikleri zaman kendi kaderlerine zaten sahip olduklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresinde yaşamaya talip olduklarını ilan etmelidir. Kürdistan'daki bütün çalışmanın bu gayeye dayanan siyasette yöneltilmesi El Cezire kumandanlığına aittir. (TBMM. Gizli Celse Zabıtları, Cilt 3, TBMM Basımevi, 1980, s. 550-551.)

Yukarıda okuduğumuz cümleler devletin kurucusu Mustafa Kemal'e ait... Yıllarca, benim de içinde bulunduğum birçok kişiye sadece Kürdistan kavramlarını kullandıkları için olmadık cezaları reva görenler artık gerçekleri görmeliler.

Bize her zaman sadece onların istediği zamanda ve onların istediği şekilde konuşmamızı emredenlere biat etmemenin meyvelerini toplamaya başlıyoruz.

Artık, herkes şu gerçeği duymaya alışmalıdır; Kürdistan'ı bölüp parçalayanlar, Kürt kimliğini yok etmeye çalışanlar başarıya ulaşamamışlardır. Kürt halkı boyun eğmemiştir ve eğmeyecektir.

Bugün, ileri sürülen 'Demokratik Özerklik' talebi son derece insani ve meşru bir taleptir. Ve kendi devlet kurucularının da dile getirdiği gibi 'Kürdistan'a Muhtariyet' tartışması artık başlamıştır.

keskineren@gmail.com

Hiç yorum yok: