15 Ağustos 2010 Pazar

İspanya'da 17 Özerk Bölge-2

Katalanların ve genel olarak İspanyol demokratlarının, Anayasa Mahkemesi’nin kararında en fazla gösterdikleri tepki “millet/milliyet” konusu değil, “dil” konusudur. 
Mahkeme, Katalancanın Katalanya’da serbestçe konuşulmasına, resmi yazışmalar dahil her yerde kullanılabilmesine engel getirmedi. Ancak Mahkeme, Katalancanın Katalanya’da, İspanyolcanın önünde, “öncelikli dil” olarak resmen kabul görmesine karşı çıktı.

Ulusal ve Toplumsal Sorunlarda Barış Arayışları Üzerine - 2 

 
İspanya’nın 1978 Anayasası üniter bir devlet yapısı öngörür ama ‘insan haklarını gözeterek tüm İspanyolların ve İspanya halklarının kültür ve geleneklerinin, dillerinin ve kurumlarının korunması’ çağrısında bulunur (Giriş). İspanyol ulusu ve yurdu bölünmez bir bütündür ama bu ulus ve yurdu oluşturan halkların ve bölgelerin hakları da güvenceye alınır (Madde 2). Devletin resmi dili İspanyolca’dır (Kastilyan) ama özerk bölgelerde yerel diller de resmi dildir ve farklı diller zenginlik olarak görülüp saygı gösterilir, korunur (Madde 3). İspanya bayrağı tektir ama, özerk bölgeler İspanya bayrağının yanına kendi bayraklarını da çekebilir (Madde 4). Bu çerçeve çizildikten sonra, savunma ve dış politika dışında, eğitimden maliyeye hemen her alanda bölgelere ve halklara özerklik tanınmıştır.

İspanya’nın demokratikleşme sürecinde ETA ve ateşkes 

 
1978 tarihli İspanya Krallık Anayasası Basklılara Otonomi statüsü tanıdı.1979 yılında Bask ülkesi geniş Otonomi haklarını elde etti. Bu ETA’nın mücadele ve örgütlenme alanında değişikliklere yol açtı. 1978’de ETA’nın legal kolu olan Herri Batasuna kuruldu. Herri Batasuna Bask ve İspanya parlamentosunda temsil ediliyordu. ETA ilk ateşkesini LeopoldoCalvo Sotelo(UCD) Başbakanlığı döneminde (1981) yaptı. Bu ateşkes Şubat 1982 yılına kadar sürdü. İkinci ateşkes kararı ise, Felipe Gonzale(PSOE) hükümeti döneminde 28 Ocak 1988’de yaptı. 60 günle sınırlı olan bu ateşkesle Gonzalez’in hükümetine bazı ön şartlar sunulmuştu. Bu 60 gün içinde Bask sorununun çözümü için bazı adımlar atılması öneriliyordu. Hükümet ve ETA arasındaki gizli görüşmelere Cezayirde başlandı. Bu görüşmelerin devamı ve gelişmelerin tıkanmaması için ETA 8 Ocak 1989’da tek tarflı ateşkes ilan etti. Görüşmelerin 4 Nisan 1989’da çıkmaza girmesiyle ve ilerleme sağlamamasıyla birlikte ETA ateşkesin sona erdiğini duyurdu. Haziran 1996 yılında ETA yeniden Jose Maria Aznar hükümetine bir haftalık ateşkes teklifinde bulundu. Bununla devlete siyasi çözümü geliştirme şansı sunulduğu belirtildi. Haftanın bitimiyle ETA eylemlerine devam etti. 16 Eylül 1998 yılında tekrar ateşkes ilan edildi. Bu ateşkesle beraber PP(Popular Partido İspanyanın en tutucu partisi. İçinde Franko döneminden kalma politikacılarda yer alıyor) hükümeti ve ETA temsilcileri arasında bir çok görüşme gerçekleşti. 19 Mayıs 1999 tarihli Zürih görüşmesi bu çalışmanın zirvesi oldu. Çözümün önüne engel koymamak için süresiz ve şartsız başlatılan 1998 ateşkesi 1999’un Kasımında sonuçlandı. 18 ocak 2004 yılında ise ETA, Bask ülkesinde şiddet eylemlerine son verdiğini açıkladı.(10)

ETA’nın legal kolu Herri Batasuna, PP ve PSOE’nin ortak çıkardıkları yeni partiler yasasıyla 2003’te yasaklandı. Batasuna’nın yasağını, EHAK ve ANV’nin yasağı izledi. Gerekçe bu partilerin ETA’ya destek sundukları ve ETA’yı terörist ilan etmedikleri şeklindeydi. 2004 kararlarıyla ETA’ya yakın bütün legal örgütler yasaklandı. (11)

ETA 16 Ocak 2005’te Bask ülkesindeki sorunları diyalog yoluyla çözme önerisinde bulundu. Fakat devlet ETA’nın bu önerisini, ‘’Devletin kayıtsız şartsız silahları bırakma’’ önerisini dikkate almadan yaptığı gerekçesiyle red etti.

22 Mart 2006’da ETA süresiz ateşkes ilan etti. Bu ateşkes ilanıyla Bask sorununun demokratik yollardan çözüm olanakları sunulduğu, İspanya ve Fransız devletlerine çağrı yapılarak bu sürecin serbest gelişmesine katkı sunmaları istendi. İspanyadaki bütün partilar ve sivil toplum örgütleri ETA’nın bu adımını selamladı ve önemli bulduklarını açıkladılar. Fakat sürecin daimi olmayacağı yönündeki çekingelerini de açıkladılar. Bunun üzerine ETA Bask ülkesinde çıkan Gara gazetesinin Web sayfasında ETA’nın devamlı olacak ateşkese ilişkin ikinci bir açıklama yaptı.

Jose Lois Rodriguez Zapatero hükümeti ETA ile görüşmelere başladı.İspanya Parlamentosu bu görüşmeleri destekledi. Sadece muhalefetteki PP karşı çıktı. PP Zapatero’yu 2000 yılında yapılan anlaşmayı bozmak ve ‘teröristlere’ taviz vermekle suçladı. ETA içinde de bu görüşmelere karşı olanlar vardı ve bunlarda gelişmelerin sabote olması için boş durmadılar. ETA lideri Josu Ternera ve yasaklanan Batasuna’nın lideri Arnaldo Otegi süreci desteklerken, Mikel Garikoitz Aspiazu Rubina alis Txeroki ve taraftarları silahlı mücadeleye devam diyordu.

Örgüt içindeki yönetim değişikliğinden sonra, silahlı mücadeleden yana olanlar ağırlığı ele aldı. Yeni yönetim ateşkesi, 30 Eylül 2006 yılında Madrid Hava Alanına yaptığı bombalı saldırıyla sonlandırdı. Bunun üzerine Zapatero ETA ile süren görüşmelere son Verdi. ETA ise, 5 Haziran 2007’de ateşkesin sona erdiğini duyurdu.

Fransa ve İspanya devletlerinin ETA’ya karşı işbirliği

 
İspanyol Polisi ve gizli servisi Fransa’daki Bask mültecilerine karşı terör eylemleri yapıyordu. GAL’in seri eylemleri sonucu Fransa, İspanya’yla ETA militanlarının iadesi hakkında diplomatik görüşmelere başladı.

Fransız hükümeti, ETA ve GAL’e karşı tutumunu sertleştirdi ve 1986 yılında Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda ETA ve GAL’in şiddet eylemlerini kınadı. 1986 yılında muhafazakar Chirac hükümeti, bu politikayı değiştirdi. Bu şekilde 200 kadar ETA militanı İspanya’ya geri iade edildi. (9)

İspanya: ETA’yla bir daha görüşmem!

 
Fransa ve İspanya gizli istihbarat teşkilatlarının ortak operasyonu sonucu, 21 Mayıs 2008’de Fransisco Javier Lopez Pena Alias Thierry, diğer askeri ve politik kadrolarla Fransa’nın Bordeaux şehrinin Tren istasyonunda tutuklandılar. 2006 görüşmelerinin kapsamında önemli rolü olan Txeroki 17 Kasım 2008’da, onun yerine geçen Aitzol Iriondo Alias Gurbita ise, 18 nisan 2009’da Fransa Gerde‘de tutuklandılar. Onun yerine geçen Jurdan Martegi’de 2009 da tutuklandı. İspanya ve Fransa Devletlerinin ortak operasyonları ETA’nın yönetim kadrosuna darbe vurdu ve aynı zamanda Legal kurumların yasaklanması sonucu Bask halkının parlementodaki temsiliyetide önemli oranda darbe aldı. 2009 seçimlerine girmek isteyen EHAK ve ANV’de ETA sempatizanı diye yasaklandı. ETA 2009 seçimlerini boykot etti. Boykota 101.000 seçmen uydu. Oysa daha önceki seçimlerde Batasuna partisi 150.000 oy almıştı. Boykot çağrısına uymayan 49.000 kişi ETA taraftarı.Tabi bu bir anlamda güç kaybı, yada izlenen yalnış politikanın cezalandırılması olarakta görülebilir. Seçimlerden sonra ETA yöneticilerinden Josu Ternera görüşmelerin tekrar başlaması çağrılarını yaptı. Fakat İspanya devleti, 2006 ateşkesinden sonra‚‘‘ETA ile bir daha görüşmelerin yapılmayacağı‘‘ söylemine uyarak reddetti (12).

Siyasi ve örgütsel hatta yeni dönem 

 
Bask ülkesinin bağımsızlık mücadelesinde yeni dönemin aktörü abertzahle Linke (‘’Bask İçin Bağımsızlıkçı Ulusal Sol’’ kavramın türkçe anlamı yaklaşık olarak böyle), Bask Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Abertzahle Linke esasında bir çatı örgütü görevini görüyor. Bu çatı altında sendikalar,kadın örgütleri, siyasi partiler, çevre ve İnsan hakları aktivistleri gibi geniş bir yelpazeden toplumsal katman ve sınıf örgütleri yer alıyor.

Yukarıda tarihsel gelişim seyrini özet olarak verdiğimiz Özerlik süreci ve bu sürecin politikalarını abertzahle Linke, Ekim 2009 tarihinde 29 sayfalık bir metinle özeleştiri yaparak yeni yol haritası niteliğinde ki stratejisini kamuoyu ile paylaştı. Sözkonusu yazıda süreç eleştirel bir yaklaşımla ele alınırken, yeni dönemin politik saptamalarıda özetleniyor. Fakat Abertzahle Linke’de bağımsızlık talebini en ön plana koyuyor. Bu konuda değişen bir şey yok. Sadece mücadele ve örgütlenmede köklü değişiklikler gündeme alınıyor. Mesela silahlı eylemin kesinlikle devre dışı kalmasını, bu direktife rağmen bu yönlü gelişmeler olursa, halkla birlikte mahkum edileceğini belirtiyor. Mücadelede, Bask ülkesinin bütün ulusal güçlerinin birliği, mücadelenin sonuç alıcı silahı olarak belirleniyor. Bundan ötürü şimdiye kadar milliyetçi, işbirlikçi(PNV) v.b. diye dışlanan bütün çevrelerle Bask ulusal bağımsızlığı için işbirliğine gidileceğini ve bu birliğin yaratılması çalışmanın esas alınacağı saptanıyor.

Yeni siyasi hat’ta ETA’nın silahları tamamen bırakması, zira silahların yapması gerekeni yaptığını, sıra demokratik mücadelede olduğu ve demokratik mücadeleyle ancak sonuca varılabilineceği tespitleri yapılıyor. Bu tespitin real politika ve uluslararası durumla olan bağlantıları irdeleniyor, AB içindeki sorunların çözüm yolları üzerinde duruluyor. Çek, Slovak ve Belçika sorunu AB içi sorunlar olarak ele alınıp, Bask sorunu bu katagoride değerlendiriliyor. Eski Yugoslavya ve Kürdistan sorunu AB dışı bölgelerdeki gelişmeler katagorisinde ele alınıyor ve buralardaki mücadele sorunları üzerinde duruluyor. Bask ülkesi için AB koşullarında ve Dünyanın yeni konjektürel yapısında, silahlı mücadele yerine halkın birleşik mücadele gücünün daha etkili olacağı ve sonuca daha hızlı varılacağı saptanıyor. Bu kararla ETA’nın yarım asırlık silahlı mücadelesine son verilmiş oluyor. Bu kararın ETA’nın bütünü tarafından kabullenip kabullenilmeyeceğini zaman gösterecek. Fakat görünen o ki, ETA ve yakın örgütlenmeler son 30 yıllık Özerklik sürecinde işlemiş oldukları hatayı tekrar etmek istemiyorlar.(14)

İspanya’da demokrasi kavgası

 
Bask mücadelesinin tarihsel süreci gösteriyor ki, ulusal sorunların çözülmesi kısmi iyileştirmelerle gerçekleşmiyor. Ulus olma bilincine varmış bir halk, topluluk olmaktan kaynaklı bütün tabii haklarını kulanmak ve o hakları nasıl kullanacağı noktasında söz sahibi olmak istiyor. Bu haklar üzerine uygulanacak ambargo ve sınırlamalar sadece toplumsal sorunların derinleşmesine yol açıyor. Kısmi ‘iyileştirmeler’ ise, sorunu çözmüyor,fakat daha kontrol edilebilir hale getiriyor.Bunu Bask mücadele sürecinde uygulanan politikalarda rahatlıkla görebiliyoruz. Kısmı iyileştirmeler Bask ulusal iradesinin bölünmesine ve iç çepheleşmelere yol açabiliyor. Fakat sabit ve kalıcı olan sorunun toplumsal bir huzursuzluk olarak devam ettiğidir.

Kürtlerle kıyaslandığında Basklılar, 1979 İspanya Anayasasının tanıdığı haklar ve 1981 Özerklik anlaşması karşısında görece daha ‘şanslılar’. Zira geniş bir Otonomi hakları ve iç işlerinde serbestlik tanıyan bir statüleri var. Basklılar bu sınırlı haklara, ‘’hakkımız olan bizimdir ihsan değildir’’ şiarı altında karşı çıkıyor. Burada karşı çıkılan en önemli nokta, ‘verme’ kavramı oldu. Hak varsa verilmez çünkü o haktır. ‘Vermek’ birilerinin inayeti sonucu gerçekleşmiş demektir.Buda birilerinin verilen şey üzerinde kalıcı bir vesayet hakkına sahip olduğu anlamına gelir. O halde haklar verilmez, sadece onların gasp egemenliği ortadan kaldırılır. Bu şiar altında, son 30 yılı silahlı ve barışçıl mücadele yürüterek geçiren Basklılar, şimdi Anayasa mahkemesinin Basklıların tam bağımsızlık talebini kısmi budayan yeni kararına karşı mücadeleye hazırlanıyorlar.Ama bu sefer silahlı değil, İspanyanın demokrat, Sol, Sosyalist, Komünist ve Liberallerininde destek verdiği barışçıl ve demokratik eylem tarzıyla.

“Öncelikli dil Katalancadır” itirazı

 
05.07.2010 tarihli El Pais gazetesinde bir makale yayınlandı. Bu makaleyi, Katalan Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Salvador Giner, edebiyat eleştirmeni ve yazar Josep Maria Castellet ile Barcelona Üniversitesi İktisadi Tarih Profesörü Jordi Nadal dahil, sadece Katalonya’nın ve İspanya’nın değil, Avrupa’nın da en önemli entelektüelleri arasında sayılan altı demokrat, birlikte kaleme almışlardı. Makalede, “yirminci yüzyılın başlarından miras bir sorun, İspanya’da hala çözüme kavuşturulamadı” başlığı altında sorunların kaynağını şu cümleyle ifade ediyorlardı: “gündemdeki mesele, kendi çokuluslu karakterini tanıma ve kabul etme yeteneğine sahip bir devletin anayasal olarak tarifidir.” Bu tespit İspanya’daki zihniyeti irdelerken esasında Türk devlet zihniyetini tanımlamış oluyor.Çünkü İspanya’nın kendi “çokuluslu” kimliğinin farkına varması, bunu benimsemesi, bunun gereği olan hak ve özgürlükleri hayata geçirmeye başlaması yeni değil. Ülkede, Franco faşizminin tasfiyesi ve demokrasiye geçiş (la trancision) sürecinin en önemli aşamalarından biri olan 1978 Anayasası, “özerk bölgeler idaresi” adı verilen sistemin kurulmasını öngörmüş; ardından 1980’deki Endülüs Referandumu ve 1981’deki (yazının ileri bölümlerinde değinilmişti), başarısız darbe girişiminden çıkarılan derslerle, sistemde köklü reformlara gidilmişti.

İspanya’nın kuzeydoğusunda yer alan ve ülke nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan Katalanya, gerek güçlü siyasi birikimi ve ekonomisi, gerekse kültürel alanda Salvador Dali’den Antoni Gaudi’ye, kadar Katalan sanatını dünyaca ünlü kılan isimleriyle, Barcelona gibi muhteşem başşehri, ve futbol’la özdeşen takımıyla bütün bu özerk bölgeler içinde hep çok özel bir yere sahip oldu. Katalanlık, İspanya’da en az “İspanyolluk” kadar kuvvetli bir kimlik’tir.

İspanya Anayasa Mahkemesi geçen hafta, ülkenin muhafazakar Halk Partisi’nin (PP) 2006’da yaptığı başvuruya ilişkin kararını açıkladı. PP, Katalanya’nın aynı yıl bir referandumla kabul ettiği ve sadece Barcelona’daki Katalan bölgesel parlamentosundan değil, Madrid’deki ulusal parlamentodan da yeşil ışık alan Katalanya Özerklik Şartı’nın bazı maddelerinin iptalini istemişti. Sosyalistlerin ve Katalan milliyetçilerin muhalefet ettiği bu başvuruyu değerlendiren İspanya Anayasa Mahkemesi, kendi içinde ciddi bölünmeler yaşadı; yine de çeşitli şerhler düşülen nihai karar, Katalanya’nın 223 maddelik Özerklik Şartı’nın onaylanması yönündeydi.

Barcelona’nın tepkisine, Madrid’in de ikiye bölünnmesine sebep olan 14 maddenin kısmi iptali ve 27 maddenin ise nasıl yorumlanacağı ek maddelerine ilişkin karar oldu. Sosyalist Başbakan Zapatero, İspanya Anayasa Mahkemesi’nin budadığı bütün hakların hayata geçmesi için yeni bir yol bulunabileceği sözünü verdi. İspanya’nın genelinden yükselen ses ise, “Katalanlık” duygusunun özünü oluşturan kimliğin ve dilin “birinci sınıf statüsü yasalarla tam olarak sabitlenmedikçe,” Katalanların ve demokratların tatmin olmayacağını gösteriyor. Karar bir anlamda,“Millet” olun ama dilinizi ülkenizde konuşulacak ilk resmi dil olarak istemeyin diyor. Aslında, İspanya Anayasa Mahkemesi, ‘’üniter devlet çatırdayacak” diye veryansın eden muhafazakarların iptalini istediği birçok kritik maddeye yeşil ışık yaktı. Katalanya’ya Türkiye’den ve ister istemez Kürt meselesini düşünerek bakanların, İspanya’daki bu ‘kavgayı’ doğru kavrayabilmesi için, Madrid’deki mahkemenin kararındaki nüansları göz önünde tutması gerekiyor. Mahkeme, Katalanların ‘’bir millet” olarak kabulünü öngören maddeyi, muhafazakarların yoğun kampanyasına rağmen kabul etti. Halihazırda Katalanya ve diğer özerk bölgeleri, ayrı “milliyetler” (nacionalidades) olarak kabul eden İspanya Anayasası’nın “tek devlet/millet (nacion) vardır, o da İspanya’dır” demesi, bu hükmün gerekçesi yapıldı.

Katalanların ve genel olarak İspanyol demokratlarının, Anayasa Mahkemesi’nin kararında en fazla gösterdikleri tepki ise, “millet/milliyet” konusu değil, “dil” konusu...Mahkeme, Katalancanın Katalanya’da serbestçe konuşulmasına, resmi yazışmalar dahil her yerde kullanılabilmesine engel getirmedi. Ancak Mahkeme, Katalancanın Katalanya’da, İspanyolcanın (yani “Kastilyano”nun) önünde, “öncelikli dil” olarak resmen kabul görmesine karşı çıktı. Katalan Bölgesel Parlamentosu Başkanı Ernest Benach’ın “Madrid’deki karar demokrasiye ihanettir, halkımızın demokratik tercihine saygısızlıktır” demesi de, 2006’da Katalan halkının onayladığı “öncelikli dil Katalancadır” ifadesinin mahkemece reddinden kaynaklandı. Bu kararın protestosu için, fanatik ve ırkcı milliyetçiler dışındaki demokrasi yanlısı güçler 10 temmuzda Barcelona sokaklarında büyük protesto gösterileri düzenledi.

Tekrar vurgulamakta yarar var ; bu kararla, Katalanca eğitimine ve kullanımına ciddi bir sınırlama getirilmeyecek. Halen, Katalanya’daki okullarda eğitim dili Katalanca; İspanyolcanın (Kastilyano) ise haftada en fazla dört saat okutulmasına izin veriliyor. Ve şimdi Katalanlar, “Bir milleti yapan dildir” diyen Katalan atasözüne uygun yaşamakla yetinmiyor, Katalancayı Katalanya’da “birincil dil’’ olarak tescil ettirip, kendi kimliklerinin Kastilyano kimliğinin yanında hiçbir şekilde “ikincil” olmadığını, olmayacağını aynı zamanda yasayla da sabitlemek istiyorlar. (14)

Türkiye’de Kürt kimliği sorunu tartışılırken, Kürt kimliğinin ‘ikinci’ kimlik olarak kabul edilmesi dahi tartışılmıyor. İspanya bir dizi demokratik açılım ve Bask haklarını tanımasına rağmen, son 30 yıllık savaş, bu ‘birincilik’ ve ‘ikincilik’ kavramları yüzünden sürdü. Çünkü sömürge halkın dilini ve kimliğini ‘ikinci’ olarak tarif etmek, egemenlik vurgusunun başka bir ifadesidir. Basklılar kendi dilini, kendi ülkesinde ikinci dil, kimliklerinin ise, ikinci kimlik olmasını hiç kabullenmediler; haklı olarak. Kürt kimlik mücadelesi verilirken şu bilinmeli ki, eğer Kürt ülkesinde Kürt dili ve kimliği ‘ikinci’ Türk dili ve kimliği ‘birinci’ dil ve kimlik statüsünde tanımlanırsa, bu Kürtlerin sömürge statüsüne, daha ‘çağdaş’ bir form altında devamı anlamına gelir. Bir halkın birinci görevi kendi dilini ve kimliğini geliştirmek ve yaygınlaştırmaktır. İkinci demek önemsiz ve tali demektir. Önemsiz ve tali olansa zaman içinde yok olmaya mahkum demektir. Hinliğin inceliğide burada yatıyor.

Etnisiteye dayalı sorunların böyle muğlak formülasyonlarla çözülemeyeceğini Bask sorunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bir dilin ve kimliğin birinci ve ikinci olarak numaralanması zaten mantıksız bir sıralama! Çünkü birden fazla millete sahip ülkelerde bir dilin birinci dil olarak lanse edilmesi sadece egemenliğin başka bir demostrasyonudur. Çok toplumlu ülkelerde konuşulan dillerin birinin birinci dil seçilmesi hangi demokratik temahüllere dayandırılıyor. Kürtlerin konuştuğu dil Kürtler için birinci dildir. Eğer buna ikinci dil derseniz o takdirde egemen dil sömürgeciliğine boyun eğmişsiniz ve asimlasyonu ‘yasal’ yollarla kabul etmiş oluyorsunuz demektir.

BİTTİ


ALİ ÇATAKÇIN

 
KAYNAKÇA:
1-http://news.bbc.co.uk/2/hi/Europe/141720stm
2-Keating, M. (1990): „Minority Nationalismus und der Staat: die europäische Sache“,
3-G.; GUNTHER, R. (1982): „Sprache, Nationalismus und politischer Konflikt in Spanien“,
4-Grugel, J. (1990): „Die Basken“
 5-PRESTON, P. (1986): „Der Triumph der Demokratie in Spanien“, New York: Methuen & Co.
6-Dobson, C.; Payne, geht R. (1982): „Spanien: Der König in den Krieg“, New York: Facts on File.
7-Chislett, W. (1992): „Spanien Business & Finance“, London: Euromoney Veröffentlichungen PLC.
8-Zariski, R. (1989): „Ethnische Minderheiten Extremismus unter Ethnoterritorial in Westeuropa“, Vergleichende Politikwissenschaft, Band XX1, Nr
9-Dorothea Wuhrer: HYPERLINK „http://www.uni-kassel.de/fb5/frieden/regionen/spanien/eta3.html“Baskenland: Mit Axt und Schlange, WOZ vom 26. April 2006
10-Angel’ka Huber Schiffer ‘’Die baskische ETA-Abkehr vom Terrorismus’’
11-El Pais Zapatero Webedition vom 30.Dezember 2006
12-Frankfurter Allgemeine ‘’ETA erklaert Waffenruhe beendet’’ Webedition vom 5 Juni 2007
13-WWW.ezkerabertzahlea.inf0
14-5 Temmuz tarihli El Pais Gazetesi 10.07.10

Hiç yorum yok: