31 Ağustos 2010 Salı

Deniz Feneri


Bir savaş gemisinde gözcü tam karşıda bir ışık görür. Hemen kaptana bildirir.

Kaptan karşıdan gelen gemiye ışıkla: 'Derhal rotanızı yirmi derece değiştirin!' mesajı yollar.

Karşıdan yanıt gelir: 'Siz derhal rotanızı yirmi derece değiştirin!'

Kaptan kızar. Bir mesaj daha yollar 'Ben bir kaptanım. Çarpışma rotasındayız. Derhal rotanızı yirmi derece değiştirin!'

Yanıt gecikmez: 'Ben de kaptanım ve derhal rotanızı yirmi derece değiştirmenizi emrediyorum!'

Kaptan öfkeden saçını başını yolmaktadır. Bir mesaj daha yollar: 'Ben bir savaş gemisindeyim!'

Bu kez de yanıt çabucak gelir: 'Ben de deniz fenerindeyim.'

Bazı şeylerin göreli olduğu doğru. Ama yukarıdaki örnekte olduğu gibi aslında mutlak olan bir şeyin göreli olduğu zehabına kapılanlar da olabiliyor.

Bugün rotasını değiştirmesi gereken Kürt Özgürlük Hareketi değil, Türkiye halklarını bindirdikleri savaş gemisini çarpışma rotasında götürmekte ısrar edenlerdir.

Ayan beyan ortada olan ama bazılarının ancak 13 Eylül sabahı görebileceği şey budur.

Referanduma sayılı günler var. Ama hükümet, PKK'nin tek taraflı eylemsizlik kararına rağmen elindeki fırsatı değerlendirme başarısını gösteremiyor.

Neden? Hükümetin örneğin seçim barajını indirmesinin önündeki engel nedir? Yasal ya da fiili bir engel bulunmadığını hepimiz biliyoruz. Üstelik bu yönde atılacak bir adımın şiddetli bir çarpışmayı önleyebileceği de aşikar olduğu halde.

Malum, bir gemi bir deniz fenerine çarptığında özellikle geminin göreceği hasar büyük olacaktır. Hele de bu bir savaş gemisiyse, içindeki mühimmatın gemiye vereceği hasarı bir düşünün.

Hükümetin varını yoğunu vakfettiği referandum meselesinin daha tali bir mesele olduğunu, aslolanın gemiyi sağ salim bir limana yanaştırmak olduğunu göremeyen aydınlarımız, yazarlarımız, siyasetçilerimiz bir zahmet kamaralarından başlarını çıkarıp baksalar diyoruz artık.

Bu kadar açık bir gerçeği defalarca ifade etmek zorunda kalmak acıklı doğrusu. Ama komik biraz da.

Boykot diyoruz.

Çünkü biz h‰l‰ yeni, sivil ve demokratik bir anayasa talebimizden vazgeçmiş değiliz.

Oysa AKP'nin hazırladığı paket, görece iyileştirmeler taşısa da yeni, sivil, demokratik bir anayasa vadetmiyor.

Ve bu haliyle Kürt halkının bugüne dek maruz bırakıldığı eşitsiz yaşamın değişmesi için hiçbir önermesi yok.

Ama her nedense, demokratikleşmenin önündeki en önemli engel olan Kürt sorununun çözümü için hiçbir adım içermeyen hükümet tutumunun ve bu paketin ve demokratikleşmenin önemli bir adımı olacağı konusunda ısrar edenler, böyle görmek isteyenler var. Yetmez ama evet derken, AKP'nin kendi elinde olan demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü adımlarını neden atmadığının hesabını sormuyorlar.

Adamın biri terziye ısmarladığı takımı denemektedir.

'Bu kolu çok uzun biraz içeri alır mısınız' der.

'Hayır' der terzi. 'Kolunuzu dirsekten bükün, tam olacaktır.'

'E şimdi de yaka enseme çıkıyor' der adam.

Terzi: 'Başınızı arkaya atın, şahane oldu şimdi' diye yanıtlar.

Adam 'İyi ama böyle yapınca sol omuzum sağdan üç santim aşağıda kalıyor' deyince,

'Hiç dert değil, belden biraz sola eğildiniz mi tamamdır' der terzi.

Adamcağız sağ kolu kıvrık ve yana açık, başı biraz geride ve belden sola yatık çıkar terzi atölyesinden. Sallana tökezleye yürümeye başlar.

Aynı anda sokaktan iki kişi geçmektedir.

'Vah zavallı' der biri, 'Genç yaşta sakat kalmış!'

'Öyle ama terzisi çok iyiymiş' der diğeri. 'Baksana takımı üstüne tam oturmuş.'

Türkiye'ye giydirilmiş 12 Eylül Anayasası'nı derhal üstümüzden çıkartmak istiyoruz ama hareket kabiliyetini önleyecek, bir daha çıkartması daha zor olacak bir ucube giysiyi Kürtlerin giymesini beklemek de neyin nesidir?

Kürt Özgürlük Hareketi bu gerçekliği gayet güzel anlamış ve anlatmakta ısrar ediyor işte. Üstelik hükümetin biçtiği giysi yerine kendi yöresel giysilerini giymeye başladılar bile.

Bakın 4. Kürtçe Eğitim ve Dil Konferansı'nı yapan TZP'nin kararlarına. Kürtçe eğitim sistemi oluşturulacak; Anadilde eğitim kampanyası başlatılacak; Savunmalar Kürtçe olacak.

Bunun dahası da var ve bu referanduma kadar da referandum sonrasında da sürecek.

13 Eylül sabahı başka bir dünyaya uyanacaklarını zannedenleri şimdiden bu gerçeğe uyandırmak için daha ne yapmak gerek? Yönünüzü şaşırmayın, bakın uyanık olanlara deniz ortasından ışığıyla yön gösteriyor deniz feneri.

Ayşe BATUMLU
batumlu.ayse@gmail.com

Hiç yorum yok: