Cahil kalabalıkları kandırıp, kullanmak için, dini yalanlara dolayarak
büken, çarpıtanlara karektersiz, dolandırıcılara dinci denir.
Kuranda, dini siyasetle ilişkilendiren tek bir kelime yoktur. Ama gördüğü her camiye abdestsiz dalıp namaz gösterisine duran, tek ayak üstünde bin yalanı bir arada söyleyen, mazlum ve masumlar için ölüm, kırım, tutuklama emri veren dinci zalim, aynı zamanda cennet yolu rehberi rolündedirler. Dolar milyarderi de, dindar rolünde, yoksullara gitmesi gereken „sadaka ve hayrat“ı toplayarak dolar dağını yükseltir. İki bir arada ses sese imam-hatip, kadının türbanı, etek boyu diye diye avanak yerine kalabalıkların sırtına binip, sultani bir hayat sürer.
Her dincinin gücüne göre soyguna çıktığı bir yerde, işi cennette arsa satmaya kadar götüren bir tarikat, daha geçen gün yakalandı.
Bunlar böyledir. İran dincileri, 1979 yılında gerçek demokrasi yalanıyla Kürtler ve Komünistlerden destek alarak Şah rejimini yıktılar. Su başlarını tuttuktan sonra, demokrasi isteyen Kürtler ve Komünistler için meydanlarda darağaçları kurmaya başladılar. Günde ortalama bir kaç kişi asılıyordu. Asılan düşmanları arasında kadınlar, 10 yaşlarındaki çocuklar da vardı. Yalanlarına göre hiç biri düşünce mahkumu değildi. Hepsi uyuştutucu madde kaçakçısı veya Şah rejimi yanlısıydı.
Saddam da, sokak ortasında namaza duracak kadar dinciydi. Onun astırdığı muhaliflerinin boynuna, casus yaftası asılıyordu.
TC dinciler için, mümbit bir kazanç ve siyaset yatağıdır. Fethullah Gülen, dini masal, menkibeler anlatarak „din alimi“ ve „tarikat reisi“ olmayı başarmış, ve bu yoldan topladığı sadakayla dünya zengini olmuş biridir.
Süleyman Demirel, siyasette din pazarlarken, yeni keşfetmiş gibi Kuran’ı meydanlarda öpüp, başına koydukça oyları artıyordu. Türkeş bile, bir kumarbaz ve rakıcı, aynı zamanda dinci olan Necip Fazıl’ın akıl vermesiyle, son zamanlarında dinci olmuş, oylarını artırmıştı. Böyle bir yerdir, TC…
Erbakan hareketinin amblemlerinden (işaret) biri de anahtardı. Bu amblem, „şekilde görüldüğü üzere, cennet kapılarını açan anahtardır“ diye tanıtılıyor, kimileri hak edeceğini düşünerek Erbakan’a oy veriyordu.
AKP’nin amblemi, cennet yolunu aydınlatan ampul…
AKP-Fethullah Gülen kumpanyasının başlıca sermayesi, dini kadın baş örtüsü, etek boyuna dolamaktır. Uluslararası taklaları da dine dolamadır. Amerikan çıkarlarının öncü kuvveti olarak, Suriye’ye terör şırınga ederken bile „din adına“ diyor, Türk halkı da yutuyor.
En vahimi, uyuyan Kürtlerin bile bile kendilerini dolandırmalarıdır. Onca yoksulu, yerinden yurdundan olmuş bunca mültecisi varken dolar milyarderi Fethullah Gülen’e sadaka adı altında haraç, mezarlarını kazmakla meşgul Erdoğan’a da oy vermektedirler. Dinin ucunu gösterince, Kürtlerin koyun sürüsü gibi peşlerinden yürüyeceklerini sandıkları için Başbakan’ın eşi bile, kocasının emri altındaki ordunun katliam yaptığı Roboskî köyüne gittiğinde medya, „köylüler, imam istedi“ diye yalan uçurdu. Oysa, yaslı anneler sadece „katil“ diye inlemişlerdi.
İran’daki dincilerin muhalifi özgürlük savaşçısı Kürtler uyuşturucu kaçakçısı, bunların yalanında ise teröristtir. 8 bin tane Kürt, terörist olarak toplama kamplarında. Esir Kürtler, dertlerini anlatacak mevki, makam da bulamıyorlar.
AKP-Fethullah Gülen kumpanyası, din adına namus bekçisi, zina düşmanı rolünde yakaladıkları kadın ve erkekleri teşhir ediyor, ama devletten icazetli genelevlerden gelen vergiyi, maaşlarını aldıkları hazine kasasına katıyorlardı. Pozantı’da ise namuslarına teslim küçük Kürt çocukları tecavüze uğruyor, tecavüzcülerle, tecavüzcülere yardım ve yataklık edenler terfi ettiriliyor, vahşeti teşhir eden gazeteci Özlem Ağuş ve Ali Buluş tutuklanıyordu. İki gazetecinin yüzüne karşı uydurulan yalan, „sırları ifşa etmek“ değil, teröristlikti...
Yalancı ve dolandırıcıların çıkarına dokunan herkes teröristti.
Kürtlerin asimilasyonuna son verdiğini söylüyor, sonra Batman’daki kültür merkezinin kapısına kilit vuruyorlardı. Sebep mi? Teröristlik. Çünkü Atatürk resmi ve onun gençliğe hitabesi yokmuş.
Kürtler, „biz atanıza tapınmak zorunda mıyız?“ deyince ertesi gün, İzmir’deki lokali basıyor, boş bir şişeyi, „Molotof kokteyli için malzeme olabilir“ diye suç listesine yazılıyorlardı.
Avrupa Birliği ile bütünleşmiş özgürlük ve „ileri demokrasi“ vaaddediyorlardı. Erdoğan, „Kürt meselesi benim meselemdir“ diyor, Kürtleri asimle terörünün son bulduğunu, hak ve özgürlüklerinin teslim edilip, barış getirileceğini söylüyor, „artık anaların ağlamayacağını“ bağırıyordu. Hatta ikinci iktidar döneminde, bu konuda „açılım“ bile yapmış, şarkıcıları toplayıp, fikirlerini almış, televizyonlar, barışın Kürtlere neler getireceğine dair tartışma maratonları düzenlemiş, bir yandan da PKK ile görüşmeler yürütmüştü.
Gerilla, yalanlarına teslim olmayınca, Kürdistan’ı rehin alıyor, toplu tutuklamalarla ülkeyi toplama kampına çeviriyor, havadan bomba yağdırıyor, sivil katliam yapıyordu, dinciler…
Ama ampul partisinin terör körükçüsü lideri, daha dün Mardin’de Kürtleri aşağılayarak, sağa sola din satıyordu. Yapar. Ona yakışan budur.
Bir şeye değil, Kürdün, mezarını kazan düzenbazı, yalancıyı dindar bilip, peşine takılmasına yanıyorum. Baksanıza CHP lideri bile „uyanın artık“ diye sesleniyordu, onlara…
AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder