6 Ocak 2013 Pazar

Tayyip, ‘Pişman ve Teslim Ol’ Diye Buyuruyor

Ahmet KAHRAMAN
 
Dünyada, toprakları zengin ya da yoksul her halk kendisi ve ülkesinin efendisi olarak yaşarken, Kürtlerin bunlardan eksiği ne? Yurt hırsızları, katiller, insanlık için hayırsız, uğursuzlar bile yurt edinmişken Kürtler, kendi yurtlarında esir, söz hakkı bulunmayan, kaderine sahip olmayan köle…

Son insanlık davası başkaldırısında 40 bin Kürt katledildi. Bunların, 17 bin 500’ü Türk güçlerince kaçırılan, “katili (faili) meçhul öldürülmüş” sivillerdi.


Kimileri evinde uyurken, işyerinde çalışırken haydutça baskınla götürüldü. Eşkıyanın yol kesme metoduyla çıktılar kimilerinin yoluna. Pusuya düşürdüler. Bazılarını, Türk büyükleriyle görüşmek için kışlaya, askeri karakollara çektiler. Pek çoğundan bir daha haber alınamadı.


Kim çete, devlet kimlerden oluşuyor belli değildi. Türk devletinin kendine has olan hukuku da hiç bir zaman uğramadı Kürdistan’a.


Türk medyasında bayraklaşan MİT raporuna, Kürtler sözkonusu ise devlet mafya, mayfya da devletti. AKP rejimi, devletten maaşlılardan vurucu güce sahip, ama Başbakan Tansu Çiller, kiralık katiller, mafyadan oluşan ölüm taburlarını kurmuştu. Buna “Tansu-Özer Çiller Birlikleri” deniyordu.


İşkenceler, mafyanın bile kendisi için onur kırıcı bulup, rakiplerine uygulamadığı cinstendi.


4 bin Kürt köyü, Türkler tarafından yakılıp yıkıldı. 4 bin köy, yok edilmiş dört bin dünya demektir. En az 4 milyon insanı, kendi yurdunda sığınmacı, yani mülteci oldu.


“Bir tanesi dünyaya bedel” naralı Türkün zulmünden kurtuluşu, kendini yollara, dağlara, denizlere, nehirlere atmakta arayanlardan en az iki milyon kişi, dili, yaşama biçimi, iklimi de farklı başka dünyalarda mültecileşti. Topluca 1992’de, topluca güney sınırına doğru kaçanlar, savaş uçaklarıyla vuruldular.


Kaçış, umudu beklemeydi. Özgürlük günü dönüş yolculuğu…


Çalınan, kaçırılıp kaybedilen oyları saymıyorum. Türk devletinin resmen kabul ve açıkladığı sonuçlara göre, son seçimde, üç milyon Kürt BDP’ye oy verdi. Yani kendine, kendi davasının örgütüne.


20 yaşın üstündekilerin oy verme hakkı vardır, TC’de. 3 milyon kişi (oy), üç milyon ergin insan ve aile demektir.  Aileleri, en azıyla dört kişiden ibaret sayarsak, bu 12 milyon insan demektir.  


Türk ırkçılığına, hayır diyen 12 milyon Kürt…


Bu aynı zamanda, açıktan açığa hedef haline gelmek demektir.


Hedefe yönelen Türk devleti, tümünü ortadan kaldırma gücüne sahip değildi. Milyonlarca Kürdü barındıracak toplama kampları da yoktu, henüz. Kürdistan’ın geleceğine oy veren kadınlar ve erkeklerle onların seçtikleri ve çocuklardan oluşan 11 bin 400 kişi hapistir, bugün.


Avukatlar, Kürdistan’ın trajedilerini yazan gazeteciler, annelerine işkence yapan, köylerini yakan, babalarının emeğini çalan, talan eden çetecilere taş atan çocuklar…


Türk muktedirler, Kürt katliamıyla kişilik buluyor, kanla kibirleniyor, medya, yeni yılın sevindirici haberi olarak katledilen, tutuklanan Kürt toplamını ise gururla sunuyor, bir yandan da Kürt ulusal kurtuluş hareketini pişmanlaştırıp, teslim alma planlarını açıklıyordu. Günümüzün muktediri, Recep Tayyip Erdoğan, hayalciliğiyle İspanyol yazar Cervantes’in yarattığı şövalye tipi Don Kişot’u andırıyordu. MİT müsteşarı eski çavuş Hakan Fidan da da, sanki Don Kişot’un uşağı Şanso Panso’ydu.


Tayyip, rüyasında gördüğünü, uyanıkken hayal ettiğini gerçek sanıp, Fidan’a “yakala” diyor, o da Kürdistan Mücadelesi liderlerine dönüp, efendisinin “silahlarını teslim ve ülkeyi terk” emrini tebliğ ediyordu.


Manzaraya bakan Kürdistan mücadelesi Don Kişot’un emriyle başlamış ve onun emri geri almasıyla bitecek sanıyordu…


Cervantes’in Don Kişot’u bile gülecek, ama sanki Kürt halkı sonunda pişman olmak için bunca bedeli ödedi, dağları tutan çocukları da silahları bırakıp teslim olmak, teslim olmayanları orada burada mültecileşmek hayatını koydu ortaya!..

Hiç yorum yok: