Veysi Sarısözen
Hükümet, bölgesel gelişmeler ve geçtiğimiz dönem savaşın tırmandığı yeni evre ile yerel seçimlerde BDP’nin mutlak bir zafer kazanacağının -kamuoyu yoklamalarıyla- ortaya çıkmasından sonra İmralı sürecini başlattı ya da başlatmak zorunda kaldı.
Başlayan süreci “Türk kamuoyuna” kabul ettirmek gibi bir gerekçeyle, “entegre strateji” adı altında, İmralı sürecini “terörle mücadele” süreci olarak tanıttı ve bunun gereği olarak da, hem tutuklamalara devam etti, hem de gerillanın çekilmesini istediği Kandil’i görülmemiş bir yoğunlukla bombalamaya başladı.
İmralı görüşmelerinin başladığı günden itibaren hükümet öyle bir psikolojik savaş başlattı ki, kısa zamanda İmralı sürecine karşı Kürt kamuoyunda derin bir güvensizlik, kuşku ve kaygı egemen oldu. Kürt halkının bu psikolojisi, kaçınılmazlıkla Kürt siyasi hareketine de yansıdı. PKK Önderi Öcalan’ın üzerinde sürmekte olan tecrit nedeniyle, İmralı’dan ayrıntılı ve ikna edici açıklamalar gelmesi önlenince, güvensizlik, kuşku ve kaygı yoğunlaştı. Paris katliamının Türk devletiyle bağı hakkında ortaya çıkan haklı şüphe, İmralı sürecini Kürt kamuoyunun gözünde artık savunulamaz hale getirdi. Bunun sonucunda, “görüşme”de inisiyatif hükümete geçti.
Son iki buçuk haftalık durum, Amed, Dersim, Maraş ve Mersin “serhildanlarına” kadar tastamam böyleydi.
“Görüşmede inisiyatifin hükümete geçmesi” büyük bir tehlike yarattı. Eğer görüşme süreci bu şartlar altında devam etseydi, Kürt özgürlük hareketi, görüşmeler “olumlu” sonuçlar verdiği durumda da, “olumsuz” sonuçlar verdiği durumda da kaybedecek; “olumluluk puanları” AKP’ye, “olumsuzluk puanları” PKK’ye yazılacaktı. Bu ise, devletin “tasfiye” planlarını uygulaması için elverişli koşulların ortaya çıkmasına, Kürt özgürlük hareketinin AKP’nin peşinde sürüklenmesine neden olacaktı.
Paris’te cinayetleri her kim işledi ya da işlettiyse, şundan emindi: Kürt halkı bu cinayet karşısında İmralı sürecinden kesinlikle kopacak ve özellikle cenazelerin gelmesiyle birlikte, kitlesel silahsız, barışçı, yasal serhıldanlar, bir anda kanlı çatışmalara dönüşecekti. Hükümet kuvvetleri ister müdahale etsin, ister etmesin, “intikam” öfkesiyle hareket eden kitlelerin önü alınamayacaktı.
Bütün bunlar olsaydı, PKK Önderi Öcalan bir anda İmralı’da “manevi olarak yalnızlaşacak”, devletin karşısında müzakere gücünden çok şey kaybedecek ve hükümet de müzakere sürecinde elde ettiği inisiyatifle, PKK’ye “tasfiye” sürecini dayatma imkanı bulacaktı.
Bunların hiç biri olmadı.
Neden olmadı?
Çünkü bir kere daha Kürt özgürlük hareketini ve Kürt halkını tanımayanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Onlar, ''bir tarafta öfkeden “kudurmuş” bir halk ve onun karşısında on bin üyesi tutuklandığı için bu halkı disiplin altına alma gücünü yitirmiş bir Kürt siyaseti var'' sandılar. Oysa karşılarında “örgüt halinde halk” vardı. Örgütün kendisi halk, halkın kendisi örgüt olmuştur.
Bu “örgüt halindeki halk” 9 Ocak’tan beri Türkiye’de, Kürdistan’ın bütün parçalarında ve dünyanın bütün ülkelerinde ayağa kalktı. Ve Amed, Dersim, Maraş ve Mersin serhıldanlarında inanılmaz bir disiplinle yüz binler halinde bütün hesapları altüst etti.
Yalnız “provokasyon” beklenti ve hesaplarını altüst etmekle kalmadı. Büyük serhıldanın temel sonucu şu oldu: İmralı sürecinde inisiyatif yeniden Kürt halkının ve özgürlük hareketinin eline geçti.
Şimdi durum şu: Kürt halkı İmralı görüşmelerinde Öcalan’ın etrafında kenetlendi. Oyun bozuldu. AKP ile ilgili güvensizlik,kuşku ve kaygı sürüyor. Buna karşılık AKP’nin Kürtleri İmralı görüşmelerinden “soğutma”, bu yolla hem Öcalan’ı, hem de PKK ve BDP’yi müzakere sürecinde halk desteğinden mahrum ederek “birbirine düşürme” ve teslim alma taktiği çöktü. Milyonlarca insan, evlatlarının cenaze törenlerinde İmralı sürecine sahip çıktı ve bu devrimci serhıldan sayesinde Kürt özgürlük hareketi inisiyatifi yeniden kazandı.
Şimdi artık İmralı süreci nasıl seyrederse seyretsin, hiç kimse Kürt tarafını “İmralı sürecini sona erdirme” şantajıyla geriletemez ve hiç kimse, bu şantajla köşeye sıkıştıracağı, kendi halkının desteğinden yoksun edeceği Kürt tarafına “tasfiyeye yol açan” hiçbir sözde “çözümü” dayatamaz.
İnisiyatif AKP’deyse, o İmralı sürecini “tasfiye”ye yönlendirecektir, inisiyatif Kürt özgürlük hareketindeyse, Türkiye “barış ve çözüme” yürüyecektir. Siyasetin ve sosyolojinin kanunu böyle söylüyor...
“Tam barış demişken, yine mi mücadele” diyenler olabilir. “İnisiyatif kazanma mücadelesi”, “siyasetin” ta kendisidir. BDP “siyaset yapmıyor” diyenler, sanırım Amed’de gerekli yanıtı aldılar...
Kaynak: Özgür Gündem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder