5 Ocak 2013 Cumartesi

Öcalan ve Farklı Beklentiler


ENGİN ERKİNER





Yeni bir görüşme dönemine daha giriliyor. Bu kez reklam daha fazla, beklentiler oldukça yüksek ve hatta bazı yayın organlarına göre neye karar verileceği bile belli: PKK silah bırakacak ve hükümet de bazı adımlar atacaktır…

Süreci üç yönden inceleyeceğim:

Birincisi: Açıklık her zamankinden daha fazla gereklidir.

Görüşmelerin psikolojik bir savaş ortamında süreceği şimdiden görünüyor. Değişik gazeteler çözümün içeriğinin ne olacağı konusunda manşetler atıyor, televizyonlar yayın yapıyor. Söylenenler ne kadar gerçektir, bilinmiyor.

Bu puslu ortamın en iyi çaresi açıklıkta ısrar etmektir. Kişilerin ve kurumların sadece doğrudan söylediklerini dikkate almak, onlara atfen yapılan belirlemelere itibar etmemektir.

Çok kişinin aklına geleni söylediği, belki olabilecek gelişmeleri olmuş gibi ilan ettiği, yalanın ve küçük taktiğin her çeşidinin kol gezdiği bir ortamda açıklığa dikkat etmek özellikle önemlidir.

Bu karanlık ortamı aydınlatabilmenin en iyi yolu, görüşmelerin içeriği ve ulaştığı düzey konusunda kamuoyuna düzenli bilgi verilmesidir.

İkincisi: Görüşmelerde en zor durumda olan Öcalan’dır. Hükümetin ve Kürt halkının kendisinden beklentileri farklıdır.

Kısa süre önce Başbakan idam cezasının gerekli yasal değişiklik yapılarak yeniden uygulanabileceğini savunmuştu. Ardından da bazı bakanlar hükümetin böyle bir çalışmasının olmadığını duyurmuşlardı.

Başbakanın bir öfke anında dili mi sürçmüştü?

Hayır!

Öcalan’a mesaj verilmişti: ya istediğimiz gibi davranırsın ya da…

Hükümet Öcalan’dan ufak tefek ödünler karşılığında PKK’nin silahsızlandırılmasını sağlamasını bekliyor.

Kürtlerin ise ana dilden özerkliğe kadar uzanan önemli talepleri bulunuyor.

Bu talepler başlangıçta bütün boyutlarıyla gerçekleşmeyebilir ama mücadele içinde kazanıp da görüşme masasında kaybetmeyi ya da taleplerinden vazgeçmeyi kimse beklememelidir.

Üçüncüsü: Garip karşılanabilir ama ortam o kadar bulanık ki, çözüm ne demektir konusu üzerinde durmak gerekiyor.

Hükümet çözüm istiyor ama PKK istemiyor ya da tersi gibi belirlemelerin anlamı bulunmuyor. Çözümü herkes istiyor. Hiç kimse büyük kayıplara ve acılara neden olan bu savaşın sürmesini istemiyor.

Sorun, çözümün içeriği konusunda ortaya çıkıyor.

Çözüm ne demektir? Farklı çözüm anlayışları bulunuyor.

“Teslim olun, Türk adaletine sığının” da bir çeşit çözümdür.

“PKK silah bıraksın, eylemlere katılmamış olanlara ceza verilmesin, diğerleri de istedikleri ülkeye gitsinler; bunun karşılığında biz de bazı adımlar atarız” anlayışı da bir çeşit çözümdür.

“KCK tutuklularının serbest bırakılması, Öcalan üzerindeki tecridin kalkması ve giderek özgür duruma gelmesi, anadilde eğitim ve özerkliğin sağlanması” da çözümdür.

Çözümü herkes istediğine göre, kendi başına çözümden söz etmenin anlamı bulunmuyor.

Çözüm, her şeyden önce, karşı tarafın isteklerini dikkate almak ve uygun düşecek uzlaşma aramak demektir.

Çözüm denildiğinde herhangi bir çözümü değil, belirli bir çeşit çözümü anlamak gerekir.

Bugün o noktaya gelinmiş midir?

Evet demek zordur ya da ancak büyük bir ihtiyatla olumlu konuşulabilir.

Son büyük çözüm görüşmelerinin üzerinden daha birkaç yıl bile geçmedi.

O zaman denildiğine göre görüşmeler ileri bir aşamaya ulaşmış ve hatta protokol bile ortaya çıkmıştı.

Ardından yazılı ya da bağlayıcı hiçbir şeyin bulunmadığı ve hükümetin asıl amacının görüşmeleri zaman kazanmak amacıyla kullanmak olduğu ortaya çıktı ve silahlı çatışma eskisinden daha şiddetli olarak yeniden başladı.

Benzer bir sürecin yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını düşünmek için nedenler az değil…

Önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanlığı seçimi var, yerel seçim var.

Tansiyonun düşürülmesi ve ülkenin en önemli sorununun çözümünde hükümetin başarılı olduğunun gösterilmesi gerek…

Hükümet kuşkusuz bazı adımlar atacaktır.

Komik içerikte anadilde savunma hakkı, Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerle ilgili belirlemelerine konulan çekincelerin kaldırılması, Kürtçenin seçmeli ders olmasının yaygınlaştırılması, yerleşim birimlerinin Kürtçe isimlerinin iadesi, yeni Anayasa’da ırk belirlemesinin kullanılmaması; bunların hepsi mümkündür.

Bunlar olumlu adımlardır ama 30 yıllık savaşın ardından hiçbir halk bu kadarına razı olmaz.

Sert bir pazarlık süreci yeniden başlıyor. Umarız bu süreç daha fazla kan dökülmeden ilerlesin.

Bunun da yolu bellidir. Tarafların ortaklaşa kabul edebilecekleri barışa ve çözüme ulaşılması ilk kez bizde gerçekleşmeyecek. Başka ülkelerdeki deneyim bire bir tekrarlanmayacak ama genel kapsamın dışına çıkılması da söz konusu olmayacak…

Bugüne kadar yaşanmış olumlu çözüm ve barışa ulaşılması deneyimlerinin bize gösterdiği, öncelikle karşılıklı güvenin asgari temelde sağlanmasıdır.

Karşılıklı asgari güven olmadan, ki şu anda yoktur, kalıcı hiçbir gelişme sağlanamaz.

Hükümetin bunu sağlaması hiç zor değildir.

Operasyonların durdurulması ki, buradan anlaşılması gereken hükümetin silah bırakması değil, operasyonların durdurulmasıdır. Başka bir adıyla iki taraflı ateşkestir.

Öncelikle hasta olan KCK tutuklularının serbest bırakılması…

KCK operasyonlarının durdurulması…

Öcalan’a uygulanan tecrit koşullarının aması fakatı olmadan kalıcı olarak kaldırılması…

Geriye kalanlar kademeli olarak gerçekleşebilir.

Herkes barışa inanmak istiyor ve bu barışa da birdenbire ulaşılabileceğini beklemiyor.

Önemli olan gidişin o yönde olmasıdır ve bunun için de ortamı yumuşatacak, asgari güven adımlarının atılması zorunludur.

Büyük bir psikolojik savaşın içinde hedefi kaybetmeden yavaş da olsa ilerlemek gerek…

Öcalan 14 yıldır tutsaktır. Hükümet ve devlet kendisiyle defalarca görüşmüştür.

Hükümetin gerçekten çözüm amacı olsaydı, şimdiye kadar bu amaca çoktan ulaşılmış olması gerekirdi.

Geçmişe bakıldığında ihtiyatlı olmak için fazlasıyla neden bulunuyor.

Umarım bu kez aynısı olmaz…

Hiç yorum yok: