12 Ağustos 2012 Pazar

Neoconlar ve ‘Arap Baharı’: Savaşa Dönüş

Ramzy BAROUD / Çeviren: Aynur Kaş


Neoconlar intikam için geri döndü. Tunus, Mısır, Yemen ve diğer Arap ülkelerindeki halk ayaklanmaları onların bölgeyle ilişkilerini kısa bir süreliğine kesmiş olsa da, Libya’daki Batı müdahalesi yeni bir fırsatın sinyallerini verdi. Hâlihazırda Suriye, Ortadoğu’da hüküm süren savaşa Neoconların da tamamiyle geri dönmesine yönelik vaatlerde bulunuyor.
Amerikan Girişim Enstitüsü’nde dış siyaset ve savunma politikası çalışmaları başkan yardımcısı Daniella Pletka, “Washington, Suriye ile ilgili siyasetinde Türklere, Suudilere ve Katarlılara taşeronluk vermeye artık bir nokta koymalıdır. Şüphesiz bunlar Esad karşıtı mücadelenin birer parçasıdır, ancak ABD, Suriye’nin bir başka bölgesel güç için vekil devlet olmasına göz yumamaz” şeklinde yazmıştı (Washington Post, 20 Temmuz).


Neo-muhafazakâr, İsrail yanlısı ‘beyin takımı’nda yer alan birçok akranı gibi Pletka da, neo-muhafazakâr aklın ve siyasetin bir sonucu olarak Ortadoğu’nun mahkum olduğu yıkımın ne derece olduğunun iyice farkında olan Arap habercilerin aşina olduğu bir isim. Ancak Suriye’deki karışıklık haberlere yansıdığında -bölgenin jeopolitik haritasını tekrar çizmekten sorumlu olan başlıca güçler bir anda önemini yitiriyormuşçasına-, bu gibi utanç verici isimlerden nadiren bahsedilir.


Pletka, 1990’larda “Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın güvenilir bir üyesi ve Saddam Hüseyin’i yerinden etme amaçlı başarısız darbenin önemli bir aktörü olarak” tanımladığı ve şu an sürgünde bulunan Iraklı Ahmed Çelebi’nin en büyük destekçisiydi. (LA Times, 4 Haziran 2004). Çelebi, yanlış bir biçimde Irak’ın gerçek ulusal bir girişimi olarak gösterilen Irak Ulusal Kongresi’ni yönetti. Çoğunluğu CIA ve diğer Batılı istihbaratlarla bağlantısı olan Iraklı sürgünlerden oluşan konsey üyeleri en nihayetinde dümeni istedikleri yöne çevirdiler ve böylelikle Irak yıkıma uğratıldı.


Neoconlara kalırsa bir Arap ülkesinin yıkılışı ahlâki bir mesele değilse de, 2003’teki ABD savaşını takiben yaşanan kaos ve şiddet olayları, iddialarını her zaman kullandıkları dille öne sürmeleri için ‘entelektüellerle’ savaşmayı imkânsız kıldı. Artık bir müdahale gerekliydi. Saygınlığını yitirmiş kuruluşlar kapatıldı ve yerlerine derhal yenileri kuruldu. Böyle platformlardan biri de, kurnaz bir tavırla eski sloganları yeni sözcüklerle dile getiren neo-muhafazakârlar tarafından kurulan Dış Politika İnisiyatifi’ydi. Matt Duss, Dış Politika İnisiyatifi’nin Mart 2009’da Afganistan’da gerçekleştirilen açılış konferansı hakkında ThinkProgress.org’da şöyle yazmıştı: “Konuşulanların ne kadar küçük bir kısmının tartışmalı olduğu beni dehşete düşürdü. Asıl mesele de budur -neoconların yaygın ve haklı bir şekilde sorumlu tutulduğu Irak’ın çöküşünün ardından bu durum, Amerika’nın askeri aşırılığına destek olmayacaktır. Biraz daha düzenbaz olmalı ve bu çocuklar, düzenbaz değilse bile hiçbir niteliğe sahip değil.”

 

Suriye’deki katliam sadece Suriye halkını perişan etmekle kalmadı, Arap toplumlarında düzenlenen ve barış çağrısında bulunan toplu kampanyalara da bir son verdi. Suriye’deki sürüncemeli karışıklık ve çeşitli bölgesel aktörlerin müdahalesi, neoconlar için yeni markalarının arkasında durmayı dayanılmaz kıldı ve yavaşça bir geri dönüşün önünü açtı. Onlar için ya şimdi ya da hiçbir zamandı...
Aslında neo-muhafazakârlara, şu an Suriye’de kendi usulleriyle oynamak istedikleri final maçında dalavere peşinde olduklarından düzenbaz denebilir. İsrail lobisi, ABD medyası ve sürgündeki Suriyeli liderlerle doğrudan bağlarını verimli bir biçimde kullanan bu kesimin çabaları büyük ölçüde odaklanmış ve iyi koordine edilmiştir. ‘Uzmanlıkları’ ülkeleri yıkma ve daha sonra istedikleri gibi tekrar kurmakla -ki bunlar da tam anlamıyla fiyaskodur- sınırlı olmasına rağmen bu kişilere ‘dış politika uzmanları’ olarak bakılıyor.

Elise Labott CNN’in internet sayfasında kaleme aldığı yazıda, neo-muhafazakârların Suriye’de Amerikan müdahalesini arttırmak için yakın zamanda uyguladığı baskıya dikkat çekti: “Dış politika uzmanları Çarşamba günü (1 Ağustos), silahlı muhalefete desteği arttırması için Obama hükümetine baskıda bulundu.” Söz konusu ‘uzmanlar’ arasında Washington’ın İsrail yanlısı bir başka kanalı olan Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü (WINEP) üyesi Andrew Tabler da vardı. Enstitü 1985 yılında, nüfuz sahibi İsrail lobi grubu AIPAC için bir araştırma bölümü olarak kuruldu, ancak o zamandan bu yana, kendini “Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını dengeli ve gerçekçi biçimde anlamayı” daha da ilerletme ile ilgilenen bir Amerikan kuruluşu olarak yeniden markalaştırmayı başarmıştır.


Obama elbette ki ‘uzmanların’ baskısı nedeniyle istediklerini yapmak zorunda kaldı. CNN’e göre, “CIA ve diğer ajansların gizli desteğine fırsat veren bir istihbarat ‘buluşu’ olarak gösterilen” gizli bir sözleşme imzaladı.


Yine de neoconlar çok daha fazlasını istiyor. Suriye’deki katliam sadece Suriye halkını perişan etmekle kalmadı, Arap toplumlarında düzenlenen ve barış çağrısında bulunan toplu kampanyalara da bir son verdi. Suriye’deki sürüncemeli karışıklık ve çeşitli bölgesel aktörlerin müdahalesi, neoconlar için yeni markalarının arkasında durmayı dayanılmaz kıldı ve yavaşça bir geri dönüşün önünü açtı. Onlar için ya şimdi ya da hiçbir zamandı.


AIPAC 31 Temmuz’da, Kongre’nin bütün üyelerine, Ileana Ros-Lehtinen ve Howard Berman tarafından sunulan bir tasarıyı imzalamaları için baskı uyguladı. Ulusal Menfaat Konseyi’ne göre “İran Tehdidinin Azalması ve Suriye İnsan Hakları Yasası (H.R 1905)” başlıklı tasarı geçerlilik kazanırsa “İran’la gerçek bir savaş durumuna girilecektir.” Suriye, İran ve müttefikleri arasında kaçınılmaz bir bağlantıyı savunan eski neo-muhafazakâr anlayış artık azami seviyede sömürülüyor.


Bu yaşananlardan birkaç gün önce, 27 Temmuz’da, önde gelen elli altı ‘muhafazakâr dış politika uzmanı’ Obama’yı doğrudan Suriye’ye müdahale etmesi konusunda sıkıştırdı. “Amerika Birleşik Devletleri ipleri eline alıp harekete geçmezse, bireysel olarak ya da benzer düşünceli uluslarla uyum içinde, binlerce Suriyeli sivil daha ölecek ve Suriye’de belirmekte olan iç savaş Ortadoğu’da daha fazla istikrarsızlığa neden olacaktır.”


Mektubun kısmen Dış Politika İnisiyatifi tarafından düşünülen zamanlaması tesadüfi değildi. Mektup, Tunus’ta ‘Suriye’nin Dostları’ temas grubuyla yapılan ilk toplantıdan bir gün önce yayımlandı, ki bu da mektubun Amerika’nın Suriye ile ilgili gündemini tanımlamaya yardımcı olmasının amaçlandığını ima ediyordu. İmza sahipleri, Paul Bremer, Elizabeth Cheney, Eric Edelman, William Kristol ve elbette Daniella Pletka gibi, Irak savaş anlatısıyla ilişkilendirilen tanıdık isimleri de içeriyordu.


ABD’nin Suriye ile ilgili net bir stratejisinin olmaması nedeniyle, organize durumdaki neo-muhafazakârlar net ancak tehlikeli bir plana sahip tek kesim olarak görünüyor. Washington Post’ta yazdığı yazıda Pletka’nın müdahale, köprü ülkeler, halklar, her çeşit hizip ve grup hakkındaki görüşleri -Ortadoğu hayali ancak ısrarcı hırslarca yönetilen bir satranç oyunuymuş gibi- açığa vurulmuş. Tek bir paragrafında İran, Hizbullah, İran Devrim Muhafızları Ordusu, Irak’ı istikrarsızlaştırma amacındaki teröristler, “Beyrut’taki kukla hükümetler” ve “İsrail’in yıkımına adanmış Filistinli terörist gruplar”dan bahsediyor.


Ne var ki, yaklaşık yirmi yıldır ABD’nin Ortadoğu’daki dış politikasını yöneten şey bu tarz bir ‘siyasi uzmanlık’ olmuştur. Artık kısa paydos sona erdiğine göre, neo-muhafazakârlar garip haritaları, sevimsiz hayalleri ve daimi bir karışıklık için hazırlanmış planlarıyla geri döndüler.




Hiç yorum yok: