17 Haziran 2012 Pazar

Zana’ya Rağmen Erdoğan Bu Sorunu Çözemez

Bu yazıda aslında bilim dünyasında Sicim Kuramı olarak adlandırılan fizik teorisinin toplum bilimlere katkısı ele alınacaktı. Fakat Leyla Zana konuşunca iş değişti.

Bel bağlanan Erdoğan ve AKP hakkında kısa bir öykü anlatmak icap etti.

Tabi meramımız Zana'dan öte Erdoğan'nın neden köklü sorunları, hele Kürt meselesi gibi çetrefil ve uluslar arası içeriği olan muammayı çözemeyeceğini anlamaya çalışmak.
 
Öykü, AKP'yi iktidara taşıyan 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretiyle başlıyor.

Ocak 2002'de gerçekleşen bu ziyarette Erdoğan, ABD'nin o dönemdeki savunma bakan yardımcılarından ve yeni muhafazakâr hareketin önderlerinden "Karanlıklar Prensi" Richard Perle ile gizli bir görüşme yapıyor.

Erdoğan, gayri resmi nitelikteki bu gizli buluşmada, başta Irak konusu olmak üzere, ABD'nin küresel siyasetlerini destekleyecekleri yönünde güvence veriyor.

Erdoğan'ın daha başbakan olmadan Washinton'un etkin kişileriyle ilişki kurmasını sağlayan ise Cüneyd Zapsu aracılığıyla 'Çizmeli Adam' lakabıyla tanınan Grenville Byford.

Zapsu'nun Byford'la dostluğu ise Davos toplantılarına dayanıyor.

Boston'da "Birahaneler Kralı" olarak ün yapan ve daha sonra "şirket stratejileri" danışmanlığıyla tanınan Byford ve eşi Orit Gadiesh, bu gizli ilişkilerde anahtar rol oynuyor.

Orit Gadiesh, İsrailli bir generalin kızı ve ayrıca hem İsrail'in eski başbakanlarından Simon Peres'in baldızı hem de onun en yakın danışmanlarından biri.

Daha 3 Kasım 2002 seçimlerinin tarihi belli değilken ve AKP liderliği dışında herhangi bir resmi sıfatı yokken Erdoğan ve ekibinin ABD'de yaptığı görüşmelerin seyri şöyle gelişiyor:

Önce stratejik araştırmalar merkezi CSIS'te bir konuşma yaparak Washington bürokrasisinin karşısına çıkıyor. Daha sonra Washington'da oturan ve yönetim üzerinde Türkiye uzmanları olarak söz sahibi olan eski CIA yetkilisi Graham Fuller, eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, ve Refahyol hükümetinin kurulmasında rol alan Henri Barkey gibi uzmanlarla baş başa yemek yiyor.

CIA'nın düşünce kuruluşu olarak anılan Rand Corporation ve Lehman Brothers Aracılık Kurumu yetkilileri ile görüşüyor.

Ve son olarak da American Jewish Congrees (Amerikan Yahudi Kongresi) yetkilileri ile tanışarak Ortadoğu, Türk-İsrail ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulunuyor.

Kuşkusuz bu görüşmeler içinde en önemlisi Richard Perle ile yaptığı gizli görüşme.

Irak savaşının mimarlarından Perle, Erdoğan'a ABD'nin Ortadoğu'ya bakışını anlatıyor, Irak'ta Saddam rejimine son verileceğinin altını çiziyor.

Perle, AKP'nin iktidara geldiği durumda, Ortadoğu'da Washington'un sorunlu olduğu bir çok ülkeye Ilımlı İslam modeli ile 'örnek' teşkil edeceğini ve Bush yönetiminin bu konuya çok önem verdiğini anlatıyor.

Ve Erdoğan'dan güvence alıyor.

Erdoğan, ABD'nin desteğini alarak kazandığı 2002 deki seçimlerinden kısa bir süre sonra yine resmi bir sıfat taşımadan bu kez ABD Başkanı George W. Bush'la görüşüyor.

Görüşmeyi sağlayanlar ise aynı aktörler.

Erdoğan, görüşmeden bir önceki akşam kaldığı otelde ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve yeni muhafazakâr hareketin önde gelen isimlerinden Paul Wolfowitz (daha sonra Dünya Bankası Başkanı oldu) ile ABD'nin eski Ankara büyükelçilerinden Mark Grossman tarafından ziyaret ediliyor.

Wolfowitz ve Grossman, Erdoğan'a görüşmeler sırasında nasıl bir tavır takınılacağı konusunda bir takım bilgiler veriyor.

Bush'un neler duymak istediğini, Erdoğan'ın da neler anlatması gerektiğini söylüyorlar.

Görüşme aynen planlandığı gibi gerçekleşerek ABD politikalarının her alanda destekleneceği yönünde güvence veriliyor.

Evet bu kısa öyküden de anlaşılacağı üzere AKP çıkışından bugüne çok uluslu şirketlerin güdümlü politikalarının dışına çıkamayacağının garantisini varlık gerekçesi yapmıştır.

AB'ye giriş konusunu bile iç dinamikleri kendi alanına çekme, iktidarını güçlendirme aracı olarak kullanmıştır.

Adeta bütün ana direniş damarlarını melezleştirip, anlamsız hale getirerek ülkeyi özellikle Amerikan sermayesine peşkeş çekmiştir.

ABD ile başından beri yapılan ittifakın mantığı budur.

Şimdi bu planlar, anlaşmalar vesaireler içinde Kürt sorunu ve demokratikleşme hikayesi nereye konmaktadır?

Elbette hiçbir yere...

Çünkü ne AKP ne de ABD'nin Türkiye'yi gerçek anlamda demokratikleştirme derdi yoktur, aksine yeni yüzyılda gelişebilecek demokratikleşme araçlarına saldırı vardır.

Yapılan double yollar toplumun bütün örgütsel araçlarının yok edilmek istenmesine seyirci kalınmasını sağlayabilir mi?

PKK'yi teslim almaktan, çirkef sermaye oyunlarına iç etmekten başka çözüm yolu düşünmeyen bir zihniyet silsilesi, hangi Kürt meselesini çözecek?

Kaç yıldır yapılan takkiyeleri, sahtekârlıkları, halen her gün ortalama 30 kişinin alındığı gözaltıları vs bir kenara koyun...

Açık ki son günlerde estirilen sahte barış rüzgârlarının arkası kirlidir.

Roboski katliamı çıkmazı ile iç politikada, yaz mevsimi dolaysıyla artacak gerilla eylemleri nedeniyle askeri anlamda ve Suriye'ye yapılacak müdahalede etkin rol oynama hevesinden dolayı bölgesel politikada sıkışıklığı aşma çabası söz konusudur.

PKK ve Kürt kamuoyunu oyalayarak, oyuna getirerek, Avni Özgürel gibi kerameti kendinden menkul kişileri de kullanarak sözüm ona zaman kazanmak istiyor.

Bu arada Leyla Zana'ya ne olmuştur?

Yazık olmuştur.

Zana, sahte barış rüzgarlarının Kürt kamuoyunda esmesinin sağlanmasına alet olmak gibi bir yazıklığa konu olmuştur.

Uzun süredir Barzani sermayesi ve Avrupa'daki tuhaf anti-PKK siyasal hattıyla dirsek temasında bulunan Zana, goygoycuların "büyük insansın velhasıl" türünden lakırdı tuzağını fark etmelidir.

Cengiz Taş
cengiztas@hotmail.fr

Hiç yorum yok: