11 Haziran 2012 Pazartesi

İsyan

Kürtler, terör devletinin insan oğlu nefesini hançerlediği yerde, şeref savaşçılarının son sözü "Çi dibe bira bibê" çığlıklarıyla karşı koyuyorlar.

Yeri geldikçe, tarihin gerçeğini tekrarlıyorum:


TC, Kürtler ve Türklerin ortak savaşıyla kurulmadı. Kürtler, o dönemde de "Kürdistanı kurtarma" sevdasındaydı. Ruslar, Britanya ve Fransız işgalcilerle savaşırken de...


İttihatçıların (Kemalistler), müttefikleri Britanya ve Fransa tarafından terk edilip, yalnız bırakılan Yunanistan güçleri geri çekilirken, "maksat bir şeyler yapıldı" tertibinden, arkadan vurmanın dışında, öyle sanıldığı gibi "ulusal kurtuluş savaşı" olmadı. Bu olayda da, yakalanıp zorla cepheye sürülenlerin dışında, Türk mücadelesinde Kürtler yoktu.


TC’nin kurucusu da Britanya Sömürgeler Bakanı (daha sonra Başbakan) Wilson Churchill’dir. Churchill, 1921 yılında 40 tane adamıyla, Ortadoğu haritasını ülkesinin çıkarına uygun şekilde cetvelle parsellerken, bugünkü TC ortaya çıktı. Arabistan’dan Irak’ı, Suriye’yi, Körfez devletçiklerini çıkaran, Filistin’den Ürdün'ü üreten güç, TC’yi doğurdu. Haritayı çizerken, nereye kimin baş olacağını tesbit ve tayin eden de Churchill idi.


Kürtler, o günden beri parçalanmış ülkelerinin davasındadır.


Perşembe günkü yazımda da söyledim: Bunlar, hiç bir zaman dürüst olmadılar. 


Churchill’e verdikleri hiç bir sözün arkasında durmadılar. Hep arkadan dolandılar. Dolandırıcı kurnazlığı ve hileler dolanbacında, kan ve ateş çemberinde Kürtlerin vatanını gasp edip, özgürlüklerini boğmak için, çeteci vahşetle saldırdılar.


Onca vahşi cinayet ve soykırıma rağmen Kürtler teslim alamadılar.


 Diri diri insan yakan, atlarının terkisinde kan damlayan kesik insan başlarıyla zafer gösterisi yapanların çocukları, 1980’lerde insanları helikopterlerden atma, Kürtlerin kulağından namazdan sonra çekilecek tesbih, sevgiliye sunulan kolye üretme, köyleri uçaklarla bombalama, evleriyle birlikte sahip oldukları tüm varlıkları yakma yeni çetecilik yaratıcılılıklarıydı. 


Pusu kurup insan avlama da…


Ama başarılı olamayınca, son hamlelerinde "dindarlık” kisvesine büründüler.


Irkçı ama, dindar maskeli olmak, aslını inkar eden ve Kürtleri de kendilerine benzetmek için Hitler'in ruhunu ortalıkta dolaştıranlara yakışan duruştu.


Dindar ama yurt, yuva hırsızı, insanın kendi diliyle okuyup yazmasını yasaklama yalnız bunların dininde vardı.


 Kürtler bunların dininden olmayı insanlığa hakaret saydıkları için camilerini ayırdılar.


Rejimin seçilmiş başı Recep Tayyip, bize din satarken, insanlığa inen darbeleri protesto etmek için sokağa çıkan Kürtler için "kadın da olsa, çocuk da olsa gözünün yaşına bakmayacağız" narasıyla kırım emri veriyor, ertesi gün, çoğu çocuk 10 tane ölü kaldırılıyordu.


Bütün yer yüzü canları üstüne terörle yürüyüp, Dağlara zehir serpiliyor, adına "terörle mücadele" deniyordu.


Roboskî'de katliam yapılıyor, utancın evrensel tarihine geçen bir savunmayla adı kaçakçılıkla mücadele oluyordu. Katliamcılara oğlunu kaptırmış anne ise Recep Tayyip rejiminin insanlık boyutunu, "10 yıldır köyümüze yaptığı tek yatırım, mezarlıkta yatan parçalanmış evlatlarımızdır" diye açıklıyordu.


Tapınağı faşizm olan rejimin din, iman hikayesi buydu. Bu tapınakta çıkarlarına uygun olmak koşuluyla seçme ve seçilmeye, "demokrasi" deniyordu.


Din, tarikat, ticaret üçgenindeki demokraside 99 Kürdistan Belediyesinden 38 tanesinin seçilmiş başkanı, rejimin esiri olarak cezaevindedir. Ellerindeki imkanlar ve döndürülen iftira ile yalan makinalarına rağmen, hiç biri hırsızlık, yolsuzluk ve kalpazanlıktan sanık değildir. Ama biz hırsızlıktan, soygun, dolandırıcılık ve kalpazanlıktan, kendi mahkemelerinde ter döküp, titreme nöbeti geçiren sahte dindarları biliyoruz.


Kürtlere isnat edilen suç, hırsızlık, kalpazanlık kara leke değildir. Halkının kaderini belirleme mücadelesine katkıdır. Ki, vicdanların evrensel mücadelesinde onur madalyası yerine geçen…


 Halkının kurtuluş mücadelesini veren PKK ve KCK’ye yardım etmekle suçlanıyorlar.


Oysa yalan yok, son seçim sonuçları ortadadır. Kürdistan’ın seçim sandığına akan oyların üç milyonu onların öncülük ettiği harekete gitmişti. Her oyu, ergen yaşa gelmemiş dört kişiyle çarparsanız 12 milyon kişi eder.


Kızını, oğlunu düğün törenselliğiyle dağa göndermeyen, aile, aşiret, sosyal sınıf ve hacısı, melesi, Şeyhiyle maddi ve manevi destek sunmayan katman yoktur.


O halde, 12 milyonluk Kürt kitle PKK’li ya da KCK’lidir...


Son esirleri, depremi ganimet bilerek çalıp, çırpma, talan hamlelerini ifşa eden Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’dır.


Haydar Işık’ın aktardığına göre, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosunda konuşan BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, siyasetten tutuklu Kürt sayısını 40 bin olarak açıklıyordu.


Bababları, dedeleri atlarının terkisinde Kürt başı teşhir ederek, Zilan ve Dersim soykırımlarını insaniyete açılan zafer yolu sanmıştı. Bunlar, tutuklamaları öyle sanıyor.


Oysa 12 milyon kişilik toplama kampı inşa etseler bile, isyan seli, aldı başını gidiyor. 



AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: