11 Haziran 2012 Pazartesi

Çözümsüzlükte Israr Ancak Mücadeleyle Kırılır

AKP ve devleti, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı çok yönlü bir savaş içine girmiştir. Askeri, siyasi, psikolojik saldırılarını tırmandırarak sürdürüyor. Hukuk artık Kürtler üzerinde faşist terör estiren bir araç haline getirilmiştir. Bu nedenle 2012 ve 2013 yıllarının şiddetli bir çatışma ve siyasal mücadele içinde geçeceği kesinleşmiştir. Amiyane deyimle her alanda kıran kırana bir mücadele yaşanacaktır. 

AKP savaşı her alanda tırmandırırken, Kürtleri ise direnişsiz ve tepkisiz bırakmayı hedefliyor. Aldığı dış destek ve devlet imkânlarıyla bunu sağlayacağını düşünüyor. Zaten basını kontrol ederek toplumu kara propagandayla istediği gibi bilgilendirerek yürüttüğü özel savaş doğrultusunda yönlendiriyor.

CHP'nin son girişimi bir devlet yönlendirmesi mi, yoksa kendileri mi düşündü bilemiyorum; ancak mevcut durumda AKP politikalarının yedek lastiği haline geldiği görülmektedir. Zaten bu öneri öncesine kadar CHP'ye, BDP'ye her türlü hakaretler yağdıran AKP'nin Kılıçdaroğlu görüşmesini büyük bir hevesle kabul etmesi kuşku yaratıyordu. Görüşme ve görüşmeden sonraki günler AKP'nin oyalama, beklenti yaratma ve tasfiye etme dışında bir şey düşünmediğini bir kez daha gösterdi.

CHP'nin söylemleri de Kürt sorununda bir çözüm yaklaşımı olmadığını ortaya koymaktadır. Devletçi karakteri gereği AKP'nin temsil ettiği ve uygulamaya geçirdiği devlet projesi dışında bir proje geliştirmediği anlaşılmıştır. CHP de devletin oyalama ve tasfiye etme politikalarının bir parçası olmak istiyor. Çünkü Türk devleti Kürt sorununda yeni bir politika benimsemiştir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin yürüttüğü mücadele, Kürt halkının bilinç düzeyi, bölge ve dünya koşulları yeni bir Kürt politikasını zorunlu kılmıştır. AKP'nin şunları yaptık ve artık Kürt sorunu kalmamıştır dediği şey işte bu devlet politikasının pratikleşmesi oluyor. Bunun da çözüm değil ezme ve tasfiye etme olduğu netleşmiştir. CHP bunu aşan bir zihniyet, tutum ve politika ortaya koymuyor. Uygulanan devlet politikasının parçası olmak istiyor. Bu nedenle AKP'nin tamamlayıcısı haline gelmiştir. 

AKP beklenti yaratıp oyalayarak tasfiye politikasını yıllardır sürdürdü. Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi AKP'nin bu politikasını başından beri biliyordu. Ancak devleti ve toplumu çözüme hazırlamak için bu süreçte yumuşak yaklaşım içinde oldu. Bu sürecin AKP'yi de değiştireceğini düşündü. Ama bu başarılamadı. AKP'nin bir çözüm politikası olmadığı 2011 seçimleri öncesi ve sonrası netleşti. Bu nedenle daha şiddetli bir çatışma dönemi içine girildi. 

Her seçim öncesi Kürt halkını ve demokrasi güçlerini oyalama, seçim sonrası ise saldırılarını arttırma AKP'nin tarzı haline gelmiştir. Bu nedenle AKP teşhir olmuştur. Artık oyalama ve beklenti yaratma sözlerinin bir inandırıcılığı kalmamıştır. Nitekim yakın zamana kadar AKP'yi destekleyen birçok yazar artık AKP'ye inanmıyor. Bir hayal kırıklığını yaşıyorlar. AKP Hükümetinin tüm aydınları ve yazarları tasmalı görmek istediğini anladılar.

AKP bir taraftan oyalama, diğer taraftan tasfiye etme politikasını bir daha Kürt Özgürlük Hareketi'ne dayatmak istedi. Bu kabul görmeyince saldırılarını azgınlaştırdı. Şu anda ya teslim olursun ya da kırk satır ve kırk katırdan birini tercih edersin politikası izliyor. Teslim alamayınca İmralı’da tehdit ve şantaj politikasına başvurmuş, askeri ve siyasi saldırılarını arttırmıştır. Ancak Kürtler tüm bu baskılara rağmen direnince zor durumda kalmıştır. Bu direnişin önceki iktidarlar gibi kendi sonunu da getireceğini görmüştür. Bu nedenle zulmünü arttırarak kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır. 


Tam da çok sıkıştığı durumda CHP'nin önerisi gündeme gelmiştir. Şimdi CHP'nin ipine sarılarak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Belki de Kürtlerin direnişini böyle kırıp zapturapt altına almayı hesaplamaktadır. AKP, Kürt sorununu çözerse Türkiye'nin demokratikleşeceğini ve bu ortamda AKP iktidarının anlamsız hale geleceğini görmektedir. Kendisine demokratik olmayan bir Türkiye'de ihtiyaç duyulacağını, demokratikleşme geliştiğinde sıradan bir siyasi güce dönüşeceğini anlamış bulunmaktadır. Bu nedenle CHP’yle birlikte demokratik olmayan yeni bir Türkiye yaratmayı planlamaktadır. Hatta Kürtler üzerinde yeni siyasi egemenlik ve kültürel soykırım sistemi olan bir anayasayı da CHP ile birlikte yapmayı düşünmektedir. 

Güngör Mengi, aslında CHP ve AKP ikilisinin neyi hedeflemesi gerektiğini iyi tanımlamıştır. Eğer, ''AKP ve CHP birleşirse BDP ve Kürtlerin baskı altında tutularak kabul edilmeyecek taleplerden vazgeçirilebileceğini'' söylemektedir. Böyle bir milli mutabakatla Kürtler iradeleri kırılarak yeniden kültürel soykırım sistemi içine sokulmak istenmektedir. Yani on yılların politikası yeniden canlandırılmak istemektedir. Aslında AKP de Güngör Mengi gibi düşünmektedir. Sadece bu gerçek bile AKP'nin durduğu noktanın ne olduğunu gözler önüne sermektedir. 

Kuşkusuz bir çözüm niyeti ve politikası olsa yapılan önerilere ve görüşmelere kimse bir şey diyemez. Ancak CHP'nin önerisinin bir çözüm projesine dayanmadığı; AKP'nin de bu görüşmeyi çözüm için kabul etmediği netleşmiştir. Bu açıdan bu konuda net olmak ve bir beklenti içine girmemek gerekir. Zaten belediye başkanlarının tutuklandığı, siyasi soykırım operasyonlarının arttırılarak demokratik siyasetin ortadan kaldırıldığı yerde bir beklenti içinde olmak kafayı kuma gömmek olur. Herhalde bu yaşananlar ortamında AKP'den, bu devletten hiçbir beklenti içinde olunamayacağını en iyi demokratik siyaseti izleyenler görmüştür. Eğer görmüyorlarsa o zaman buna kafayı kuma gömmek bile denemez. 

Bu ortamda mücadeleden başka bir şey düşünmek özel savaşa, psikolojik savaşa teslim olmak anlamına gelir. Ya da Beşir Atalay gibi psikolojik savaş sorumlularının ''görüşme oluyor, silahları bırakacaklar, seçmeli Kürtçe öğretim dersi düşünüyoruz'' biçimindeki sözlerin başarısı anlamına gelir. Bilindiği gibi AKP zorlandığı her süreçte ''açılım devam edecek, bir şeyler yapacağız'' diyerek beklenti yaratıp oyalamayı bir tarz haline getirmiştir. Ancak amiyane deyimle bu tarz bayatlamıştır. 

Gelinen aşamada AKP'nin sıkışıklığını, bundan kurtulmak için yürütülen özel savaşı anlamak; AKP'nin tasfiye politikalarının ancak mücadeleyle boşa çıkarılacağını görmek ve mücadeleyi yükseltmekten başka bir seçenek yoktur. AKP'nin inkârcılığı ve kültürel soykırımı yeni koşullarda sürdürme politikası ancak mücadeleyle yenilgiye uğratılarak Kürtlerin varlığı güvenceye alınıp özgürlüğü sağlanabilir.
Mustafa Karasu

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info   

Hiç yorum yok: