15 Mayıs 2012 Salı

Oyalanmayalım, Yürüyelim!

Veysi Sarısözen
 
 
Kürt dağlarında binlerce askerin katıldığı bir savaş sürüyor. Sakil ve ticari “anneler gününde”, yüzbinlerce Kürt annesi kan ağlıyor.

Türkiye’de var olan bütün demokratik eğilimlerin –kitleleri değilse de- bütün sözcülerinin ve örgütlerinin birleşik örgütü HDK Genel Kurulu yeni bir atılıma geçiyor.

Ve bir “tarihçinin” kışkırttığı tartışma, internet sitelerini baştan aşağıya kaplıyor. Ne savaştan, ne de HDK Genel Kurulunda alınan yeni parti kurma kararından söz eden var.

Tartışma öylesine bir boyut aldı ki, bugün HDK’de birleşen gelenekleri birbirine düşürecek “anılar”ın yaraları yeniden kaşınıyor. Suçlamalar birbirini izliyor. “TKP’lilerle Maoistler” arasındaki kavgalar hakkında ifşaat ifşaatı kovalıyor.

Soruyoruz: Halil Berktay ve onunla dayanışma içinde olan Ahmet Altan, Yıldıray Oğur ve isimlerini söylemeye değmeyen diğerleri, sol kamuoyunu hangi amaçlarla bu “1 Mayıs 77” tarihinin herkes için bilinen “sırrı”yla uğraştırıyorlar? Sol “bölünmüşmüş”, “silahları da varmışmış”, “birbirlerini de vurmuşlarmış”, “devlet bundan çok yararlanmışmış”…

Eğer sosyalistler suçlarını “itiraf” ederse, ancak o zaman “sosyalist” olabilirlermiş. Sanırsınız ki, bu kimseler sosyalistler bir “itirafta” bulunsa, hemen gidip sosyalizm partisine kayıt yaptıracaklar. Elbette yaptırmayacaklar. “Tarihçi”, ne yazık ki hala bu gazetede “tutunmaya” çalışan sosyalistlerle dalga geçiyor. Zaman Gazetesinde Mahçupyan onların adına bu “sosyalizmin” manasız bir şey olduğuna dair makaleler yazmakta. Bunlar, “Medya Diyalog’da dendiği gibi, “otopsi masasının etrafında toplanmış, masaya yatırdıkları Sovyetçi, Çinci, “ortacı”, Troçkist “kadavraların” bedeninde onların “ölüm nedenlerini” keşfetmeye çalışmakta.

Bu çevreler daha düne kadar “derin devletin” belgelerini deşifre ederken, birden bire, aynı derin devletin 1 Mayıs 77’deki rolünü örtbas eden iddialarla ortaya çıktılar. Oysa onlardan beklenen derin devletin, yalnız 1 Mayıs 77’de değil, tüm 12 Eylül öncesinde sola karşı giriştiği her türlü operasyonun belgelerini bulup ortaya çıkarmalarıdır. 1990 başında Kürt halkına karşı işlenen suçları deşifre etmeleridir. 


AKP’ye karşı derin devletin belgelerini ortaya çıkaranların, ordunun “bağrına sızmış” darbecileri, Ergenekoncuları, Balyozcuları, suikastçıları, Batı Çalışma Grubu üyelerini teker teker yakalayanların, generalleri dizi dizi tutuklayanların, sola sızdırılmış derin devlet “ajanlarını” ortaya çıkartan belgelere ulaşamaması nasıl açıklanacak? Solu ve Kürt özgürlük hareketini “içleri ajan kaynıyor” şeklindeki psikolojik savaş laflarıyla suçlamanın ahlaksızlığı açık değil mi? Bir hareketi “içinde ajan var” diye suçlamak, aslında o örgüte ajan sokan devletin ağzıyla konuşmaktır. Devletin devrimci hareketlerin içine sızdırdığı ajanlar, orada sanıldığı gibi yalnızca “istihbarat” elde etmek için değil, örgütleri birbirlerine karşı düşmanlaştırmak, her örgütün içinde bölünmeler yaratmak, “illegal ve silahlı” örgütlerde “iç infazları” kışkırtacak tertipler yapmak, örgütleri zamansız hareketlere kışkırtmak, gösterilerde sivillere karşı “terörist” saldırıları bizzat yapmak gibi amaçlarla hareket ederler.

Bunun tersini söyleyecek bir “kahraman” var mı bu tayfanın içinde? Varsa çıksın ortaya. Onun boyunu posunu bir görelim.
Yukarda sayılan “operatif” ajan faaliyetleri suçtur. Ve şimdi solun “suçları” hakkında konuşanlar, önce devletin sosyalist harekete ve Kürt özgürlük hareketine karşı işlediği bu suçları ortaya çıkartmak için çalışsınlar. Her iş sırayla…. Sırayı şaşırdın mı, devletin sırasına girmen bir saniyelik bir iştir.

Çünkü devlet şu anda da bu suçu işliyor.

“Efendim, Kürtler savaştan vazgeçsin, böylece devletin de bu tür işler yapmasının gereği kalmasın!”
Bu çevrenin temel tezi budur. Bu tezin, “vücuduna mikrop girmesini istemiyorsan, vücudunu ortadan kaldır, mikrop da girecek vücut bulamasın” tezinden zırnık farkı yok…

Yıllarca aynı yöntemlerle Kürt özgürlük hareketine karşı her türlü suçlamada bulundular. Manşetler manşetleri izledi. Aynı kalemler, devlet güçleriyle HPG güçleri arasındaki her çatışmada benzer spekülasyonlarla kafaları bulandırmak ve her şeyden önce Kürt özgürlük hareketine karşı kuşku yaratmak için elden geleni yaptılar.

Bu kampanya geri püskürtülmüştür. Bu çevrelerin artık hiçbir “manşeti” hiç kimsenin kafasında en küçük bir tereddüt bile yaratamayacak ölçüde itibardan düşmüştür. Kürt halkı arasında “alternatif Kürt hareketi” macerası hüsranla sonuçlanmıştır.
Şimdi yeni bir cephe açılmıştır. Sosyalist hareketin “tarihiyle” çelik çomak oynanıyor. Bu da boşuna değildir. HDK’nin ülke ölçüsünde, henüz yeterli olmasa da, toplumsal zemine ektiği tohumlar tutmuştur.

AKP hegemonyasının alternatifini yaratacak çok önemli adımlar atılmıştır. Bu adımları atanlar kendi geçmişleriyle “hesaplaşmaktan” korkmayan sosyalistlerdir; “gelin karşılıklı olarak tüm savaş boyunca işlenmiş bütün suçları ortaya çıkartmak amacıyla bir komisyon kuralım” diyen Kürt özgürlük hareketidir…
Oyalanmayalım; gözlerimizi dağlarda yoğunlaşan savaşa ve metropollerde açılan “ikinci cephe”nin öncüsü Halkların Demokratik Kongresi’ne çevirelim. Ve yürüyelim…

* Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: