30 Mayıs 2012 Çarşamba

Kürdistan Kopmuştur!..

Orduyu, polisi, adliyeyi ve medyayı ele geçirip, baykuş misali tepelerine oturarak, onları, ipi parmak ucundaki kukla gibi yöneten, savunma ile hücum kıtası olarak kullanan rejimlere çetecilik deniyor. Açtığı dükkanda, akıl boyu kısa, bilinç yoksulu kalabalıklara din ve ırkçılığı bir arada sunarak, taraftar kazanan çeteye Faşizm, çetebaşına da Faşist…

Bu tür soysuz rejimlerde, çetebaşı, yarı ilah mertebesinde muktedirdir. Görüşleri, bakış ve emirlerine karşı gelinmezdir. İnsan hayatı, iki dudağının kıpırtıları arasında var, ya da yok olur.


Çetebaşı için toplum, güdülmeyi bekleyen koyun sürüsüdür. Sürüyü hayali sunumlarla güdüp, yönlendirmek onun işidir.


Kimin ne düşüneceğine, hangi duruşun dost, hangı bakışın düşman, kimlerin terörist olduğuna, kadınların kaç çocuk doğuracağına o karar verir. Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın deyimiyle, o varlığıyla, kadınların vajina bekçisi, yazar Serdar Akinan’ın kalemine göre, görüşlerine ters düşenler uluslararası yıkıcı vajina örgütüdür.


Eğer yurdu, dili, kültürü, ayrı mensubiyeti, farklı halk olmaktan doğmuş, bütün özgürlükleri gasp edilmiş, çalınmış, üstüne oturulmuş Kürt isen, nefes almayı büyük bağış kabul edecek, günde beş kere, “çok yaşa çete başı“ diye bağıracaksın.


Kürdistan, destursuz (izin istemeden) girdiği bağ, keyfine varmak için cinayetler işlediği ormandır. Cinayetlerine yüz buruşturmak, “hayır” diye fısıldamak, katledilmişlerin yasını tutmak, uzmanlık alanı diye Hayvancılık Bakanına, geride parçalanmış insan bedenleri saçarak, iki ayak üstünde yürüyen hayvanın türünü sormak “nekrofil”lik, yani “ölüsevicilik”tir. Katile “katil” demek, kutsadığı ırkçı soykırıma, uluslararası komplo hazırlama suçudur.


Her neyse, Kürdistan, kırım ve yangınlar arasında, ırkçı vandallığın her türlüsünü gördü. Denenmemiş olarak, bir tek heybelerinde dini söylemle ortalıkta dolanan dinciler kalmıştı.


Kürtler, bunları vicdanlı dindar sanıyorlardı. Ta ki, köleliği dayatıp, sür-git etmek için, Kürdistan dağlarına zehir yağmurları yağdırana, halkı rehin almak üzere toplama kampları kurana, esir alınmış çocuklara tecavüz ve en son sınır ticareti yapan Roboskî gençlerinin bir araya toplayıp, hava saldırısıyla paramparça edene kadar…


Irkçıdan dindar çıkmıyordu. Kutsadıkları üzere, “tek millet” naralı ırkçıdır onlar. Kendisiyle aynı dinden de olsa, hizmetkarı olduğu ırka mensup olmayan halka, kavme kindardır, Faşist.


Kürtler, dindarlıklarına inanarak ağır bedeller ödediler.


Ama geç de olsa, din satan faşistin dünyasında, insandan sayılmadıklarını anladılar. Roboskî katliamı, yanılgılarının tarihten silinmeyecek delilidir.


 Dinci rejimin başı Recep Tayyip, Roboskî katliamını “milli hamle” ilan ediyor, “sen orada insanlık suçu işledin” diyen Kürtleri, “istismarcılık, ölüsevicilik”le suçluyor, katliamı unutturmaya çabalıyordu.


Katledilenlerle aynı dinden olduğunu aklına getirmeyerek…


Fakat, “din kardeşlerim” dediği Pakistan’lı askerlerin, Amerikalılar tarafından yanlışlıkla vurulmasını mesele ediyor ve Amerikayı, özür dilemeye çağırıyordu.!!!


Oysa, Roboskîli çocukların katliamında yanlışlık da yoktu. Roboskîliler, güpe gündüz evlerinden çıkarken havadan takibe alınmış, yolculukları, geri dönüşleri saniyesi saniyesine kaydedilmiş, akşam karanlığı çökende, önleri barajlanarak bir araya toplanmış, atışların isabeti için tepelerinde aydınlatma fişekleri patlatılmış, sonra “neye mal olursa olsun, vurun” emri yerine getirilip, bombaya tutulmuşlardı.


“Neye mal olursa olsun vurun” emrinin sahibi Recep Tayyip mi? Araştırıyoruz dediği kendi sesi mi?


Ses kime aitse, bir türlü bulamıyor, ama İsrail’in egemenlik haklarını çiğnemeye gönderdiği gemide ölenlerin sorumlularını, anında tesbit ediyor ve haklarında ceza davası açabiliyordu.


İki değil, bin yüzlülüktür, bu. Pakistan’da, İsrail sularında anında adalet dağıtıcısı, Kürtlere sıra gelince, “araştırıp, soruşturuyoruz” oyalama, kandırmaclığıyla unutturma, katliamın üstünü örtme taklaları…


Dindarlıktan vazgeçtik, ahlakın asgari değerleri nerede? Ahlak, insan evlarına dağılırken, bunlar neredeydi bilemiyorum, ancak Kürtlerin hiç bir güveni, adaletlerinden ümidi, beklentileri yok. Olan da Roboskî’de tükendi.


Yüz yılı aşkın süreden beri kurtuluş mücadelesi veren, son isyanla insanlık kavgasını doruğa çıkan Kürtler, zaten kopmuştu.


Kopma duygu ve düşüncededir. Görünmezdir.


İşgal ordularının tehditleri de, zehirli gazları, toplama kamplarıyla, halkı rehin ve esir tutması da kopmayı önleyemez, gidişi geri getiremez…


AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: