15 Mayıs 2012 Salı

Bir Anketin Düşündürdükleri...

Veysi Sarısözen
 
 
Bu müthiş sözcük, “liberal Türklerin” sosyalistlere, “tirşîkçi Kürtlerin” de Kürt özgürlük hareketine karşı mücadelede kullandığı en sihirli sözcük...

Zamanın ünlü sihirbazı Zati Sungur’a ”Şiddetin kurbanlarını ‘şiddet’ sözcüğüyle mahkum et” deseydik, adamcağız bin defa “abra kadabra” falan dedikten sonra “kusura bakmayın olmuyor” diyerek silindir şapkasıyla bizi selamlar, pelerinini savurarak sahneden ayrılırdı.

Bizim hokkabazlar Zati Sungur’un yapamadığı marifeti her gün, her dakika yapıyorlar. Müthişler.

“Şiddet yani zor, yeninin anasıdır” demiş ya sosyalizm düşünürleri...Vur abalıya. “Şiddet kötüdür, öyleyse sosyalistler de, Kürt özgürlük hareketi de kötüdür...”

Erdoğan iyi midir?

İyidir.

Ama Erdoğan şiddet kullanmıyor mu?

Kullanıyor, ama o devleti yönetiyor, şiddet kullanma tekeli devletin...

Bu cevap üzerine insanın “ültra-liberal” olacağı geliyor: Şiddet üzerindeki devlet tekeline son; “bırakınız vursunlar, bırakınız kırsınlar...”

Şimdi gelin biraz düşünelim.
 

Geçtiğimiz gün yapılan bir ankette ''şimdi darbe olsa ne yaparsınız?” diye sorulmuş, deneklerin yüzde 60’dan fazlası “direniriz” demiş...

Ben bu anketten sonra, kendi çapımda bir başka anket yaptım. Çok çeşitli tepkiler aldım. Ama en müthişi şuydu.

Kendi halinde bir çift. Kadın tesettürlü. Adam takkeli, cüppeli...Ayağında mes. Yanaşıp sordum:
Şimdi darbe olsa ve darbeciler AKP’li vekillerin bir kısmını hapse atsa... Belediye Başkanlarının da...AKP MYK ve PM üyelerinin de, AKP’nin “Şehir Örgütlenmesi” olan “Hizmet”, “Cemaat” ya da “Hareket”in “başı” Fethullah Gülen’i Hayırsız Ada’da tecrit etse. Fehmi Koru’yu, Hüseyin Gülerce’yi, öteki gazetecileri tutuklasa...bu duruma itiraz eden herkesi “şeriatçı” ilan etse; İslamiyet’in “ana dili”ni yasaklasa; ezanın Arapça değil Türkçe okunmasını mecbur etse; devletin denetimindeki Camilerde Kur’anın Arapça dilinde okunması yasaklansa...İmam Hatipler kapatılsa. Kadınların başörtüleri, peçeleri zorla açılıp, yırtılsa...takke, yelek, şalvar giyen adamlar yol ortasında üryan edilse...Sünnete uygun sakalları, bıyıkları traş edilse...

Çiftin yüzü renkten renge girdi. Sonunda her ikisi birden “yeter” diye bağırdılar. “Allah yazdıysa bozsun!”

“Ya bozmazsa ne yaparsınız!” Adam yasaklanacak olan Arapça dilinden bir ayet okudu ve “zalime isyan etmeyen münkirdir” gibi bir şeyler söyledi. “İsyandan kastın nedir?” diye sorunca, “cihattır” deyip, kestirip attı. Cihat! “Kafire karşı” örgütlü şiddet...

Yukarda saydığımız türde bir darbe olursa, işte “darbeye karşı direnirim” diyenlerin bir kısmı, silahlanacak, “Sancak-ı Şerif” altında toplanıp, darbecilerin ana karargahına karşı tekbir haykırışlarıyla saldırıya geçecek...

Yani “şiddet” uygulayacak... Aynı soruları diyelim ki, “Çiçek Bar”da demlenen bir liberal-laik çifte sorsak onlardan da benzer yanıtlar alacağımız çok açık. Yalnız bu yanıtlarda “İslami içeriğin” yerini, daha “laik bir şiddet” söylemi alacaktır. Onlara “eğer Balyoz darbe planı uygulamaya konsaydı ve Deniz Müzesinde bir denizaltıya saklanan bombalar patlatılarak yüz çocuk öldürülseydi, siz, ikiniz, o anda ne yapardınız? diye sorduğumuzda bu çift, tereddüt bile etmeden, “ilk gördüğümüz polisin elindeki silahı alır, bu canilere karşı silahlı mücadeleyi başlatırdık” diyecektir.

Tıpkı şu anda “Arap Baharı”nın yaşandığı ülkelerde olduğu gibi. Sosyalistlerin geçmişine, Kürt özgürlük hareketinin bugününe “şiddete tapanlar” diye saldıran “liberal laik ya da Müslüman” takımı, böyle bir “şiddete” tek bir sözcükle itiraz etmek şöyle dursun, bigane bile kalamaz. Bıraksanız, onlar da silahlanıp, bu “cihad” yolunda “şehit” düşmeyi, ya da “demokrasi” yolunda can vermeyi bile göze alacaklar... Devam edelim. Her iki çifte soralım:

Diyelim ki, -Allah muhafaza- bu konuştuklarımız aynen vaki oldu; onlar darbe yaptı, siz silahlı şiddetle karşı koydunuz...Sonuçta kırkbin insanımız hayatını kaybetti. Siz ve bir kısım insan, şehirlerdeki korkunç darbe tutuklamalarına, cezaevlerinde “lağım suyuna batırma” da içinde insanlık dışı işkencelere karşı “dağa” çıktınız. Yani, elbette “Kandil”e, “Cudi”ye filan değil, “Ilgaz”a, “Toroslar”a, “Kaz Dağına”, “Sipil Dağına” çıktınız.

Bu durumda size deseler ki, “şiddete son verin, dağdan inin”, buna ne derdiniz?

Her iki çift şunu soracaktır; “dağa çıkmamıza neden olan olaylar ortadan kalktıktan sonra mı, yoksa bizim dağa çıkmamıza neden olaylar hala sürerken mi?”

Onlara şöyle yanıt verdiğimizi düşünelim: Sizin dağa çıkmanıza neden olan olaylar sürmekle birlikte, farzedelim, bu olayları yaratan darbecilerin yerini siviller almış olsun...Bu durumda ne yapardınız?

Her iki çift de suratımıza bir tuhaf bakacak ve “biz dağa piknik yapmak için mi çıktık?” diyeceklerdir.

Ama bu iki çifte deseniz ki, “Kürtler de tıpkı sizin dediğiniz gibi diyorlar, darbeye direndiklerini, darbecilerin yaptıkları baskılara karşı dağa çıktıklarını, bu baskılar şimdi de sürdüğü için...” Daha lafınızı bitirmeden, “icabında Kaz dağına ya da Hira Dağına silah kuşanıp çıkacak olan her iki Türk “kökenli” çift de, size; “ama onlar şiddet kullanıyor, terörist” diyecektir.

İşte buna, “şiddetin Türkleştirilmesi” ya da halt yemenin Türkçesi” deniyor...

Apê Musa bu durumda ne der? “Eşitlik istiyoruz!” der...

Kaynak: Özgür Gündem


Hiç yorum yok: