27 Nisan 2012 Cuma

Zilan Katliamının Delirttiği Hayatlar...

Zamanın Türk Basınından Katliam açıkça destekleniyordu
Tayfunê Zilanî, Tenzere ve Delal, Zilan katliamından sağ kurtuldular ama yaşadıkları ve tanık oldukları vahşet akıllarını yitirmelerine neden oldu. Biri zorla akıl hastanesine kapatıldı, diğeri ceset deryasında nişanlısının cesedini görünce delirdi, bir diğeri ise her uçak gördüğünde yere yatıyor…

1930 Zilan katliamından sonra yüzlerce kişi travmaya girdi, bazıları da delirdi. Tayfunê Zilanî, Tenzere ve Delal bunlardan birkaçı. Katliam esnasında 15 yaşlarında olan Tayfun, Zilan’ın Hesenevdal Köyü’nde cesetlerin altından sağ kurtulup kilometrelerce yol yürüyerek Doğubayazıt’a varır. Kendi anlatımına göre yıllarca burada subaylara çobanlık yaptıktan sonra, akıl hastası olduğuna kanat getirilerek, Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderilir. Burada tedavi edileceğine, Zilan katliamı mağduru olduğu için yoğun işkencelere maruz kalan Tayfun, sonunda bir yolunu bularak Muş’un Bulanık’ın ilçesinin Rüstemgedik köyüne yerleşir.

“ZİLAN’I ANLATMIYORDU”

1980’li yılların başında Rüstemgedik Köyün’de öğretmenlik yapan Cemal Deniz, iki yıl önce 100 yaşında yaşamını yitiren Tayfunê Zilanî’yi anlatıyor:

“Tayfur ilginç, çoğunluğun deli olarak bildiği ve insanların çoğu zaman kötü muamele ettiği ama aslında bilge bir adamdı. Tayfur, Elazığ Akıl Hastanesi'ne zorla götürüldükten sonra uzun bir süre ortalıkta görünmedi. Sonra bir gün sakalsız, bıyıksız ve takım elbiseli halde Bulanık çarşısında görüldü. Ama o elbiseler üzerinde hiç durmazdı. O yine eski elbiselerini giyer ve sakallarını uzatırdı. Kendi halindeydi, aslında dilencilik yaptığı söylense de o dilenmezdi, kimseden bir şey istemezdi, insanlar kendi rızalarıyla bir şeyler verirlerdi ve o da meşhur torbasına koyardı. Zilan’la ilgili sorulan soruların çoğunu cevapsız bırakırdı.”

ZİLAN’IN DELALI

Delaloya Dînik, ismi Delal. 25 köy, Milk Köyü civarında toplatıldığında onun da bütün ailesi ve kendisi bu mahşeri kalabalığın içindeydi. Mitralyözler seriye bağlandığında, bütün ailesi gözleri önünde parçalanıp göğe savruldu. Yaralıydı, ölmemişti. Akşam ceset deryasının içinden nişanlısının yüzünü seçebildi, delirdi. Erciş’e doğru koştu. Koştukça da delirdi.

Erciş’te ömrünün sonuna kadar dilencilik yaptı. Milis Helim Hoca’nın camisinde kalıyordu. Delal’ın ölümü de, yaşamı gibi trajik oldu. Katliamcı dedelerin torunları,1970’li yıllarda Delal’a Erciş’in Örene Çimenleri’nde defalarca tecavüz ettikten sonra karnına bir kazık çakarak öldürdüler.

Saçları sürekli erkek traşlı olan Delal’ın yaşadıklarını Erciş şehir merkezinde yaşayan herkes bir şekilde biliyor. Delal’den geriye Berber Celal’in çekmiş olduğu çok silik bir fotoğraf kalmış.

TENZERE

Ağrı şehir merkezinde bir ‘deli’, gökyüzünde her uçak gördüğünde kendini yere atıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Üzerinden çok zaman geçmedi Zîlanlı olduğu anlaşıldı. Köyleri bombalamaya gelen uçakların dehşetine kapılıp delirmişti, ya da ağır bombardımanın etkisindeydi hala. Ahmed Aras, Zîlan’nın bu delisine olan tanıklığını şöyle anlatıyor:

“1950’lerde Ağrı’da lise eğitimimi sürdürürken, Ağrı’nın en meşhur delisiyle neredeyse her gün karşılaşırdım. İsmine Tenzere derlerdi. Sanırım gerçek ismini kimse bilmiyordu. Kollarını kaldırarak uçak gibi sesler çıkararak koşardı. Çarşıyı o şekilde bir baştan bir başa koşardı. Etraftakilere sormuştum, neyin nesidir diye. Birisi bana demişti ki; ‘ismi Tenzere’dir. Zîlan’ın Hesenevdal Köyü’ndendir. Katliamda bütün ailesini kaybetmiş. Bir o kurtulmuş. Buraya akrabasına sığınmış, delirmiş. Zapt edemiyorlar evde. Sokağa salmışlar.”

ANF NEWS AGENCY

Katliam 82 yıl aradan sonra AİHM'de

Zilan Deresi'nde 1930 yılında 15 bin köylünün katledildiği ve 44 köyün tamamen yok edildiği Zilan Katliamı'na ilişkin başlatılan hukuk mücadelesi sürüyor. Katliam sonrası topraklarına el konulan ve birçok bireyi katliamda öldürülen Gürbüz ailesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yaptığı başvuru, kabul edildi. AİHM, dosya kapsamında Gürbüz ailesi fertlerinin tamamından imza ve bilgi istedi.
 
Ağrı isyanının bastırılması sırasında Van'ın Erciş İlçesi'ne bağlı Zilan bölgesindeki köylülerin Zilan Deresi'nde katledilmesi, Kürtlerin katliamlarla dolu tarihine Zilan Katliamı olarak geçti. 44 köy ateşe verildi. Zilan Katliamı'nda öldürülenlerin sayısı 15 bin olarak gösterilse de, dönemin tanıkları ve çeşitli kaynaklar gerçek sayının 40 binin üzerinde olduğunu iddia ediyor.

Sağ kalanlar sürgün edildi
 
Zilan Katliamı, mağdurlar tarafından 20 yıl sonra yargıya taşındı. 1950 yılında Erciş Asliye Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunan köylüler, Osmanlı döneminde kendilerine verilen tapuları da delil olarak gösterdi. Zilan Katliamı'nın açığa çıkmasını isteyen köylüler, hazineye devredilen ve yasak bölge ilan edilen köylerine geri dönmek istediklerini talep etti. Köylülerin açtığı dava 56 yıl sonra 2006 yılında tapuların geçersiz olduğu gerekçesiyle düşürüldür. Bunun üzerine mağdurlardan Gürbüz ailesi, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. AİHM, başvuruyu kabul ederek, dosya kapsamında aile fertlerinin tamamından imza ve bilgi istedi.

Dedesinden devraldığı dava 
 
Yıllardır hukuk mücadelesi vermelerine rağmen hiçbir sonuç alamayan köylülerden biri Mehmet Gürbüz. Dedesinin başlattığı hukuk mücadelesini ömrü yetmediği için 1995 yılında devralan Gürbüz, Zilan Deresi'nde yaşananların artık ortaya çıkarılmasını istiyor. 1930 yılında yaşanan katliam sırasında ailesinin büyük bölümünün katledildiğini belirten Gürbüz, "Katliamda amcalarım ve diğer akrabalarımı öldürüp, toplu olarak gömüyorlar. Babam ölmeden önce bana olayları tam olarak anlattı. Ve toplu mezarların yanına götürdü. Ben küçük olduğum için tam hatırlamıyorum. Ama bana anlattıklarını dinlediğimde ne tür bir katliama maruz kaldığımız açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. O sırada askerler köydeki insanları kadın, çocuk, yaşlı erkek demeden hepsini kurşuna dizmişler. Babam Ali Gürbüz, bu katliamdan yaralı olarak kurtulmuş" dedi. Zilan Katliamı'nın ardından tüm köylülerin mağdur olduğunu belirten Gürbüz, şunları söyledi: "Bizim köylüler ve akrabalar her biri bir yerde yaşıyor hiçbir şeyleri yok hepsi perişan haldeler. Türkiye'de her görevi yapmışız. Şimdi Kafkasları getirip, topraklarımıza yerleştirmişler. Artık birilerinin buna dur demesi gerekiyor. Gelyê Zîlan'da bir sürü toplu mezar var bunların hepsini biliyorum. Ama buna rağmen hiçbir hukuki işlem yapılmıyor. Yaptığımız hukuksal girişimler ise reddediliyor. Biz de bundan dolayı davamızı AİHM'e taşıdık. Bu olay açığa çıkıncaya kadar mücadelemiz devam edecektir."
 
Dedelerinden kalan 6 bin dönüm arazini yaşananlardan sonra devlet tarafından kamulaştırıldığını belirten Gürbüz, ellerinde Osmanlı dönemine ait tapular olmasına rağmen bu tapuların kabul edilmediğini aktardı. Gürbüz, "Yeri geldi mi, Osmanlının her türlü kalıntısına sahip çıkılarak, 'ecdadımızın mirasıdır' deniliyor. Fakat elimdeki tapular Osmanlı tarihinde yazılmış. Neden bu gerçek inkar ediliyor. Anlamış değiliz" diye sordu.
 
Amacının sadece topraklarını almak olmadığını da belirten Gürbüz, temel amacının, yaşanan katliamın ortaya çıkması olduğunu ifade etti.

Hiç yorum yok: