26 Nisan 2012 Perşembe

Yeni Vesayet ve Güvenilmez Hükümet

Veysi Sarısözen
 
 
AKP, Kendisine karşı “darbe” yapmaya kalkışan Genelkurmay Başkanlarını, generalleri “ağırlaştırılmış müebbedle” yargılatıyor.

Kürt halkına karşı 1000 “operasyon” yapan ve suçu “sabit” polis şefine ise 2 yıllığına, özel olarak döşenmiş bir “cezaevi” hazırlıyor.

Hükmü kesinleşmemiş 28 Şubatçı paşaları ve gazetecileri kulaklarından tuttuğu gibi hapse attırıyor.

Hükmü kesinleşmiş Ağar “paşa”, kendisi için yeniden inşa edilen “özel cezaevi” hazır olmadığı için gözaltına bile alınmıyor.

PKK önderini, ellerinde imkan olsa Alkatraz’a hapsedecek olanlar, utanmasalar Ağar’ı “dinlensin” diye Kanarya Adalarına gönderecekler.

Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı “askeri” veyaseyetin yerini “polis” vesayetinin almasıdır. Geçmişte asker askeri kolluyordu, şimdi polis polisi kolluyor. Mal meydanda. Derin devletin ideolojisi “Kemalizm”di, “enstrümanı” orduydu. İdeoloji çöktü, “enstrüman” teslim bayrağını çekip, “türbanın” önünde el pençe divan durdu. Şimdi derin devletin ideolojisi “Fethullahçı, devletleştirilmiş, Türkleştirilmiş, kapitalistleştirilmiş İslam”, “enstrümanı” polis ve yargı.

Hükümet’in yeri ne bu ahvalde?

Aslında hiçbir şey. Onun afrası tafrası geçici. “Kemalist askeri vesayetten”, “Cemaatçi polis-yargı vesayetine” geçişe özgü ve gücünü “tek başına çoğunluk” olmaktan alan Hükümet adım adım bu vesayetin hükmü altına giriyor bile.

Şimdi düşünelim: Başbakan sık sık “fanilikten”, “ölümden” söz ediyor ya, Allah gecinden versin, hak vaki olduğunda Türkiye büyük olasılıkla yeniden “koalisyon” ya da “zayıf çoğunluklu”, istikrarsız hükümetler dönemine girecek. Yarın ya da öbürgün…Hiçbir hükümet ebediyen seçimlerden salt çoğunlukla çıkamaz. Hele kırk yamalı, lider karizmasının zamkıyla teğellenmiş bir AKP, Erdoğansız şimdiki oylarını aynıyla asla alamaz.

Böyle olunca ne olur?

Geçmişte zayıf, istikrarsız hükümetlerin ve koalisyonların başına ne gelmişse o olur. Belki “yakın” bir zamanda Samsun’a olmasa da Esenboğa havalimanına “çıkacak” olan Cemaatin “Genelkurmay Başkanı” her “krizli durumda” bir “muhtıra”, her “yaramazlık” karşısında bir “andıç” yayınlayacak, medyatör taifesi “huzura” alınacak, Kemalist “brifing” yerine “Fethullahçı vaazlarla” terbiye edilip, yerlerine gönderilecek…

Hükümetler de bu “vesayet”e boyun eğecek.

Ordunun karşısında “boyun eğenler” aslında “on yılda bir darbe” korkusuyla boyun eğdiler. Bugünün vesayet rejiminin güçleri bir yıla “on darbe”yi sıkıştırdı. Yeni vesayet rejimi gücünü “darbe tehdidinden” almıyor. On yılda bir siyasete giren askerin yerini, hayatımızın her saniyesinde hazır ve nazır polis ve yargı aldı. Kemalizmin darbesiyle on yılda bir boğuşurken, Cemaatin “darbeleriyle” her gün her saat boğuşmaktayız.

Erdoğan sonrası oluşacak Hükümetler bir ordu gücündeki polis teşkilatına ve az sonra ona kayıtsız şartsız bağlanacak olan bir o kadarlık jandarma teşkilatına dayanacak olan “Cemaatçi polis-yargı vesayeti”ne direnebilir mi?

Direnemez. Ordu vesayeti Hükümetleri her defasında yasaları, anayasayı çiğneyerek ve darbe tehdidiyle ve Kemalizm adına “hizaya” getiriyordu. Yeni vesayet sisteminde din adına Cemaat tehdit edecek, MİT dinleyecek, polis izleyecek, yargı tutuklayacak. Var mı buna itiraz edebilecek bir düzen partisi? Bilmem kaç generali, Genelkurmay Başkanlarıyla birlikte içeri atan bir sistemden söz ediyoruz. Bu sistem işte şimdi adım adım kurulmakta…

Türkiye’nin geleceği bu.

Siz bakmayın Başbakan’ın esip gürleyen “Kasımpaşalı” havalarına. Bana kalırsa o bile tıpkı Dr. Frankestein gibi, bir canavar yarattığını MİT krizi sırasında görmüş olmalıdır. Bu ilk sinyaldir. Ama ne sinyal. Erdoğan’ın ve elbette devletin “sır küpünü” bir vuruşta çatlatan bir sinyal. İlki böyle olunca, gerisini varın siz düşünün.

Asker vesayetinin alternatifi, polis-yargı vesayeti oldu. Bunun alternatefi halktır. AKP ise halkı “derin devletin vesayet sistemine” karşı harekete geçiremez. Bu misyon, Fırat’ın Batısında HDK’de birleşenlerin, “Türkmen Alevilerin”, “Sosyal İslam’ın” ve kıyılardaki “Laik Türklerin” misyonudur. Bu güçler Kürt özgürlük hareketiyle birleştiği gün, bırakalım vesayeti, derin devlet yerle yeksan olur.

Bu geleceğin işi. Bugünün işi ise daha somut.

Hükümet Kürtler açısından kesinlikle güvenilmez bir hükümet haline geldi. Oslo müzakere masasını yıktı, müzakere ettiği PKK önderine karşı hukuk dışı bir tecrit rejimi kurdu ve bir zamanlar Kemalist rejimin Mustafa Suphileri çağırıp, sonra katlettiği gibi, “barış için buyurun gelin” dediği Barış Elçilerini tutukladı ve geçtiğimiz gün onları toplam 76 yıl hapse mahkum etti.

Şimdi de diyor ki, “PKK silah bırakırsa operasyon olmaz.”

Ya olursa?

Kürtler diyor ki, “silah bırakmak için müzakereye hazırız, oturalım silah bırakmanın koşullarını konuşalım, PKK önderi özgür olacak mı, tutsaklar bırakılacak mı, Kürtlerin kimliği, dili, kendi kimlik ve dilleriyle demokratik özerklik temelinde özgürce yaşama hakkı tanınacak mı?”

Kem küm…

Neden diye soruyoruz? Eskiden “askeri vesayet” yüzünden diyorlardı, şimdi “polis ve yargı vesayeti” yüzünden diyorlar.

Hay size de, vesayetinize de…

Kaynak: Özgür Gündem


Hiç yorum yok: