10 Nisan 2012 Salı

Türkiye’nin Ortadoğu Politikası Suriye’de Çökmüştür

M.Karasu

Korkunun ecele faydası yoktur. Kürtler Suriye'de demokratik özerklik kazanacaklar ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini, yani inkarcı ve kültürel soykırımcı ulusal Kürt politikasını tehdit edeceklerdir.

Ortadoğu'da Suriye durumu tartışılıyor. Tunus’ta Suriye üzerindeki baskıyı arttıran kararlar alındı, ancak askeri müdahale kararı çıkmadı. Arap Barış Gücü önerisi de Suriye istemediği takdirde pratikleşmeyecektir. Anlaşılıyor ki, Suriye’de siyasal mücadele bir dönem daha sürecek. ABD ve AB'nin ‘askeri müdahale olmayacak’ söylemi bunu gösteriyor.

Türk devleti söylenenin aksine askeri müdahale istiyor. Hatta kendileri de tüm sınır boyu girmeyi hesaplıyor. Ne var ki Türkiye'nin bu beklentisi gerçekleşmiyor. Bu durum Türkiye'yi huzursuz ediyor. Özellikle Kürtlerin statü kazanması Türk devletinin uykusunu kaçırıyor. Sınırlarında iki özerk Kürt yönetiminin bulunmasının kendi Kürt politikasını çökerteceğini görüyor. Bu durumda Kürtlerin demokratik özerklik talebini farklı gösterme ve reddetme imkanı kalmayacaktır. Kürtlerin özyönetim istemesi reddedilmeyecek bir talep olarak önlerinde duracaktır.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin demokratik özerklik talebi dünyanın en haklı ve demokratik talebi olmasına rağmen, bunu çarpıtmak ve reddetmek için “PKK kendine diktatörlük alanı istiyor” diyor. İşbirlikçi Kürtler de AKP'nin Kürt halkının özerklik talebini reddetmek için ortaya attığı bu gerekçelerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Hatta Kürt Özgürlük Hareketi'ni eleştirmesi için federasyon istemesine göz yumulan bu işbirlikçiler, AKP'yi kurtarmak için şimdi de federasyon ve özerklik için “Türkiye buna hazır değil” diyebiliyor. AKP'yi korumak olur da ancak bu kadar olur.

İşbirlikçi ve uşak ruhlu olanlar AKP'yi her ne kadar korumaya çalışsalar da, demokratik özerklik Türkiye'nin kapısına dayanmış bulunuyor. Suriye'de Kürtlerin demokratik özerklik statüsünü Türkiye ne yapsa da engelleyemez. Kürt halkının yüzde 90’ının talebi özerk yönetimdir, özerk Kürdistan’dır. Zaten şimdiden demokratik özerkliğin kurumlarını oluşturmaktadırlar. Türkiye bu durumu görüyor ve öfkeleniyor.

Türk Dışişleri Bakanı Tunus toplantılarından sonra “İnsani yardım önemli, ama Türkiye'nin güvenliği de önemlidir” dedi. Davutoğlu hiçbir dönemde olmayacak kadar gergin bir biçimde bu cümleleri sarf etti. Oysa Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden hiçbir belirti yok. Suriye’nin Türkiye'ye savaş açması ve güvenliğine zarar vermesi mümkün değil. O halde Türkiye başka bir şeyi kastediyor. Bunun da Suriye’de Kürtlerin siyasi statü kazanması, daha doğrusu Kürtlerin demokratik özerklik elde etmesi olduğu açıktır.

Bu demokratik özerklik nasıl olur da Türkiye'nin güvenliğini tehdit eder? Bu söylem hem yanlış hem de doğrudur. Doğru olan tarafı, Güneybatı Kürdistan'da gerçekleşecek demokratik özerkliğin Türkiye'nin inkârcı ve kültürel soykırımcı Kürt politikasını tehdit etmesidir. Kürtler Suriye’de siyasi statü kazandığında Türkiye'nin Kürt politikası çökecek ve ne kadar inkârcı ve kültürel soykırımcı olduğu açığa çıkacaktır. Türkiye'nin Kürt’ten söz ederek Kürt’ü kimliksiz ve statüsüz bırakıh yok etmek istediği netleşecektir.

Tabii ki Türk devleti ulusal güvenliğimiz önemi derken demokratik özerkliği açıkça hedef almıyor. “Ben PKK'ye karşı savaşıyorum, sınırımda PKK etkili olacak, bunu güvenliğime tehdit olarak görüyorum” diyor. Bu söylemle Kürtlerin kazanım elde etmesinin önünü almaya çalışıyor. Başta Araplar olmak üzere herkes de biliyor ki, Suriye'de kazanılacak özerklik PKK'nin ya da başka bir partinin değil,  Kürtlerin olacaktır. Kürtler demokratik yollardan kendi özyönetimlerini seçecektir. Kuşkusuz Kürt Halk Önderi orada yirmi yıl kaldığı ve halk içinde çalıştığı için sempati duyan önemli bir toplum gücü var. Ancak Güneybatı Kürdistan'da başka siyasi güçler de var. Çok farklı siyasi akımlar birlik içinde demokratik özerk yönetimlerini inşa edecektir.

Türk devleti istiyor ki Kuzey Kürdistan'da demokratik siyasetçileri, kadınları ve gençleri nasıl tutukluyorsa Suriye’ye gidip orada da onu yapabilsin. Aslında gücü yetseydi Güneydeki federasyonu da tanımaz ve ezmek isterdi. 2007’de ABD'nin AKP'ye PKK'nin tasfiyesi için verdiği destekten sonra Güney Kürdistan Federasyonunu tanıdı. Hatta Deniz Baykal bile “KDP ve YNK ile iyi ilişkiler kuralım, PKK'nin tasfiyesini sağlayalım” dedi. PKK böyle hayırlı işlere vesile oluyor. 1992 yılında da PKK'ye saldırı karşılığında Kürdistan Parlamentosu ilan edilmişti. PKK'nin varlığı böyle kazandırıyor. PKK bundan rahatsız değil. Varlığı bazı olumlu gelişmelere vesile oluyorsa bu da iyidir. 

PKK'nin varlığı 1992 yılında sol güçlere af çıkartılmasını sağlatmıştı. PKK yalnızlaştırılmak için bu af gerçekleşmişti. Yine PKK'nin Aleviler üzerindeki etkisi artınca, 1993 yılından sonra Alevilere yaklaşımda yumuşama gelişmişti. Bunlara da hayırlı sonuçlar diyoruz. Ancak bazı işbirlikçi ve uşakların sadece kendilerine imkân sağlamak için PKK'ye küfretmelerini bu kategoride görmüyoruz. Bu nedenle bunların tutumunu işbirlikçilik ve ahlaki çürümüşlük olarak değerlendiriyoruz.

Türkiye ve AKP Hükümeti bu defa içeride ve dışarıda baltayı taşa vurmuştur. “Irak'ta engelleyememiştim, hiç değilse Suriye'de engelleyeyim” demişse de başarılı olamamıştır. Her ne kadar hala “Irak’ta yoktuk, Suriye’de varız” dese de, bu sadece bir propagandadır. Suriye politikası çökmüştür. Ahmet Davutoğlu sıfır sorun diyerek tüm bölgeyi Kürt karşıtı konumda tutacağını sanmıştı. Sıfır sorun politikası çöktüğü gibi, tüm sınırları kendine sorun haline getirmiştir. AKP'yi ve Erdoğan’ı desteklediği söylenen Arap Dünyası, şimdi Türkiye'yi Suriye'den uzak tutmak için her yolu deniyor.

Fransa ve İtalya’nın hinterlandı olan Libya’da bile Türkiye'nin etkili olmaması için çaba harcadı. Önemli oranda da bunu başardı. Libya’dan Türkiye'yi uzak tutan Fransa, kendi hinterlandı olan Suriye’de Türkiye'nin etkili olmasını ister mi? Araplar Arap kapısı olan Suriye'yi Türkiye'ye bırakırlar mı? Araplar çok iyi biliyorlar ki, 1516 Mercidabık Savaşı ile Arabistan kapıları Osmanlı’ya açılmıştır. Herhalde sadece Türkiye’nin değil, Arapların da bir tarih bilinci var. Kaldı ki o zaman Kürtlerin desteğini alan bir Osmanlı vardı; şimdi ise Kürtlerle savaşan bir Türkiye var.

Davutoğlu “İnsani sorun var, ama bizim de güvenlik sorunumuz var” diyor. Davutoğlu baklayı ağzından çıkarmıştır. Suriye’ye ilgisinin nedeni anlaşılmıştır. Diğer anlaşılan bir durum ise Arapların bu ulusal güvenlik tehdidini ciddiye almamasıdır. Muhalif Burhan Galyun sözde de olsa Kürtlerin özerkliliğinin tanınacağını açıklamıştır. Suriyeliler Kürtlerin özerkliğini tehdit görmemiş, ama Türkiye ulusal güvenlik sorunu yapıyor. İşte Türkiye gerçeği budur.

Türkiye Suriye'de Kürtlerin özerklik statüsüne adım adım yürümelerini ulusal güvenliğe tehdit olarak görüyorsa ne yapacaktır? Sınır ötesi harekat mı yapacaktır? Herhalde buna gerekçe arıyor. PKK'nin eğitim kamplarından, PKK'nin yol kontrolünden söz ediyor. Herhalde birkaç gün sonra Suriye'den geldiler eylem yaptılar bile diyebilirler. Davutoğlu’nun hayal dünyası Çiller’inkinden aşağı değildir. Çiller “PKK'nin helikopterleri Dersim’i bombaladı” demişti. Davutoğlu da “Suriye’den füze attılar” der. Daha bir yıl kadar önce gerilla İskenderun vurunca bunu İsrail’le işbirliğine bağlamamışlar mıydı? Yakında Amanos’ta gerilla eylem yaparsa herhalde bu sefer de Esad’ın ordusuyla birlikte yaptı derler. Türkiye Kürt sorununu çözmediği müddetçe aklı zorlayan şeyler söylemeye devam edecektir. Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye'de her şey yalan, her söz sahte olmaya devam edecektir.

Korkunun ecele faydası yoktur. Kürtler Suriye'de demokratik özerklik kazanacaklar ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini, yani inkarcı ve kültürel soykırımcı ulusal Kürt politikasını tehdit edeceklerdir.

Türkiye'nin güvenliğini ve geleceğini esas olarak Kürt düşmanı politikalar tehdit etmektedir. Türkiye'nin Ortadoğu politikası Kürt politikası nedeniyle çökmüştür. Ortadoğu'da yalnız bir devlet haline gelmiştir. Türkiye, artık mağripten maşrığa kadar ABD'nin ajanı, istenmeyen devlet olarak görülmektedir. AKP'nin derdi insan hakları değil, mağripten maşrığa kadar kendi çıkarını esas olmak olduğu anlaşılmıştır. AKP Ortadoğu'da “Rabbena, hep bana” politikası izleyince bugünkü gibi her güç tarafından istenmeyen konuma düşmüştür.

Türkiye Kürt sorununu çözüp bölgede insan hakları ve demokrasi konusunda inisiyatif alacağına, Kürt sorununu çözmeyerek başkalarının mahkumu olmayı tercih etmiştir. Bu nedenle Türkiye hiç kimseye kızmamalı, öfkelenmemeli, kendim ettim, kendim buldum türküsünü söylenmelidir. 

Türkiye'nin şu andaki hali pür melali böyledir.

Hiç yorum yok: