9 Nisan 2012 Pazartesi

Irak Hükümeti ve Güney Kürdistan Bölge Hükümeti Arasındaki Kriz Derinleşiyor

Hewler ile Badat arasındaki kriz, Kürtlerin geçmişte yaşadıkları yanılgıları ve ilerde yaşanabilecek çatışmaların önemli ipuçlarını taşıyor. Genel hatları Mesut Barzani 21 Mart'ta yaptığı konuşmayla ortaya çıkan kriz temellerini Anayasanın muğlâk yapısı ve çözülmemiş stratejik konulardan alıyor ve bölgesel gerilimlerle birleşip ağırlaşıyor. Elbette bu sorunlar bazı görüşmeler ve küçük adımlarla geçiştirilecektir. Ancak sorun geçtiğimiz on yılda olduğu gibi yine sürüncemeye bırakılacak.

Hewler, Kürtler, Araplar ve Şiilerin ortaklığın bozulduğunu, yasalara müdahale edildiğini ifade edip Nuri Maliki'yi tekelleştirip Hewler protokolünü unutmakla eleştirdi. Barzani sorunların çözülmemesi halinde bağımsızlıklarını ilan edeceklerini ifade ediyor.

Güney Kürdistan hükümeti Kerkük ve bağlı bölgeler sorunun sürüncemede bırakılmasını Peşmergeye düşmanlık yapıldığı, daha şimdiden kendileri için ayrılan bütçenin verilmediğinden şikâyet edip Bağdat’ın 1 milyonluk ordu kurma girişimlerinden haklı olarak büyük endişe duyduğunu ifade ediyor. Irak'ın ihtiyaç duyabileceği savunma gücünden çok daha fazla bir stratejik gücü ifade eden bu ordu Kürtler için ölümcül sonuçlara yol açacaktır.

Konu hakkında görüşlerine başvurduğum PÇDK Başkanı Diyar Xerip bu konuyu şöyle değerlendiriyor: 'Hewler ile Bağdat arasındaki sorunların bir kısmı Irak'ın iç dengeleriyle ilgiliyken bir kısmı bölgedeki gelişmelerle ilgilidir. Bunlar Anayasa'da çözülmemiş ve ertelenerek günümüze kadar sarkmıştır. Örneğin Kerkük sorunu bunlardan biri, ne Bağdat bir çalışma yapmış ne de Hewler bunun için ciddi bir alternatif geliştirmiştir. Bu da sorunun krize dönüşmesine yol açmıştır. Biz PÇDK olarak bu konular bazı çözüm planları sunduk ancak bunlar ne Bağdat ne de Hewler tarafından ciddiye alınmıştır.

PEŞMERGE BİR ORDU OLARAK TANINMALIDIR


Peşmerge sorunu yeni ha keza. Biz Peşmergenin Anayasada özel bir madde ile ele alınmasını bölgenin resmi askeri gücü olarak yâda bir ordu olarak tanınmasını önermiştik. Anayasa da sadece ''bölgelerin kendi güvenlik güçlerinin olacağı'' belirtilmiş. Bağdat Hükümeti bunun ''polis gücünün bir parçası olması ve içişlerine bağlı olması'' gerektiği anlamında yorumluyor. Yine ''ağır silahlara sahip olmaması'' gerektiği savunuluyor.

Kürt yönetimi ise güvenlik birimleri ile Peşmergenin farklı olduğunu ve Bağdat’ın bunu kabul etmesini istiyor. Ayrıca Peşmergenin sayısı konusunda da çelişkiler var. Anayasaya göre ''federe bölgelerin güvenlik güçlerinin oradaki erkek nüfusun % 2 sini geçmemesi gerektiği'' ifade ediliyor. Anlaşılıyor ki Bağdat ile Hewler bir birini idare ediyor.

Ayrıca Maliki’nin Irak hükümetini kurmaya yönelik girişimleri Hewler’i rahatsız ediyor. Irak ordusunun kuruluşu konusunda ise Maliki merkeziyetçi bir zihniyetle hareket ediyor. Bu da Hewler yönetimini endişelendiriyor. “

KÜRDİSTAN’IN KAYNAKLARI KÜRT HALKININDIR

Güney Kürdistan’daki ham petrolün çıkarılıp satılması prosedüründe yaşanan sorunlardır ki, bu sadece genel değil aynı zamanda güncel olarak ağırlaşan bir sorundur.

1 Nisan akşamı Kürdistan Federe Bölgesi Doğal Kaynaklar Bakanlığı Bağdat ile yaşanan finansal krizden dolayı petrol ihracatının durdurulduğunu açıkladı. Bağdat uzun süredir Hewler’in yabancı petrol şirketlerle yaptığı kontratlarını tanımıyordu. Irak Merkezi Hükümeti ile Kürdistan Federe yönetimi 2011'de vardıkları bir anlaşmaya göre Güney Kürdistan petrollerinden elde edilen geliri yarı yarıya paylaşmaya karar vermişlerdi (zaten anayasa göre petrolden elde edilecek gelirlerin % 17'si Kürdistan hükümetine verilecekti). Güney Kürdistan yönetimi petrol ihracatını durdurma kararını Bağdat yönetiminin finansal sorumluluklarını yerine getirmediği için alındığını belirtti. Bağdat yönetimi geçen yılın Mayıs ayından beri petrol gelirlerinden Kürtlerin payına düşen yaklaşık 1,5 milyar doları aktarmamıştı. Bir süre önce Güney Kürdistan hükümeti Bağdat'ı parayı ödemesi konusunda uyararak üretimini düşürmüştü.

Yine Maliki merkez bankasına bir yazı göndererek kendine bağladı ve Kürtlere verilen ödenekleri kontrol altına aldı.
Gelişmelerle birlikte Batılı enerji şirketlerinden bazıları alanı terk etme kararı aldı. Shell Kürdistan'daki üretimden vazgeçme Genel Energy üretimi artırma kararı aldı.

Başbakan yardımcısı Hüseyin El-Şehristani AFP'ye verdiği demeçte ''Kürt bölgesinin üzerine düşen görevlerini yerine getirmediğini ve günde 175 bin varil petrol üretimini gerçekleştiremediğini'' açıkladı. El-Şehristani'ye göre daha önce yapılan anlaşmalara göre Güney Kürdistan yönetimi bu kapasiteye ulaşamadıklarında zararı tazmin etmek zorundalar. Ancak bunun Bağdat merkezi hükümetinin bir bahanesi olduğu açıktır. Çünkü bütçede bir kesinti değil tamamıyla durdurma söz konusuydu.

Bazı yorumculara göre Brent ham petrol fiyatı varil başına 173 doları aşması ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barak Obama’nın İran ile Güney Sudan’a karşı yaptırımların sertleşmesi konusundaki açıklamaların sonrasına denk gelmesi gizli gerekçeleri ifade ediyordu. Yine Çin’deki üretim sektörünün büyümesine yorumladılar. Ama yorumların bir kısmı Irak merkezi hükümetini sonraki adımlarını meşrulaştırıyordu.
Xerip bu konudaki fikirlerini ise şöyle ifade ediyor. ”Şüphesiz Enerji konusu bir sorundur bu kaynağını biraz da anayasadan alıyor. Anayasa bu konuda anlaşma imzalama haklarını merkezi hükümete tanımış. Belgesel hükümetler merkezi hükümetin izni dışında (ticari) anlaşma imzalayamaz. Bunu yerel hükümetin Bağdat temsilcisi de kabul etti. Bu konuyu zamanında eleştirmiş ve bu hakkın Kürdistan Federe Hükümetine tanınmasını istemiştik. Bu konuda anayasa, Bağdat hükümetinin Kürdistan yerel yönetimini engelleme hakkı tanıyor. Ama anlaşılan bu güne kadar Kürtlere ihtiyaçları olduğu için engellemediler. Ancak bu sorununun çözülmemesi halinde Kürtlere büyük zarar verecektir.”
Nihayetinde Irak’taki petrol üretiminin artırılmasıyla olası talep sıkıntıları giderilebiliyor. Zaten bu gelişmelerin yaşandığı sırada Irak Petrol Pazarlama Örgütü başkanı Falah Al-Amri bir açıklama yaparak Mart ayından bu yana süren petrol üretimi 2,32 varile ulaştığını bildirdi. Bunun 1,92 milyonu Basra’daki terminalden deniz yoluyla 399 bin varili Kerkük yumurtalık boru hattından aktarıldığını bildiriyordu. Bu ülke aylık olarak siyah altından 8,4 milyar dolar gelir elde ediyordu. Bu açıklamaya göre Saddam Hüseyin döneminden bu yana petrol ihracatı rekor seviyeye ulaşmıştı. Irak Merkezi hükümeti bu miktara rağmen Kürtlerin payına düşen miktara el koymak istiyor.

Tüm bu gelişmeler Kürtleri ekonomik ve politik olarak dışlayan senaryoları test etmeye benziyor. Ancak Kürtler tarihlerindeki gibi tamamıyla savunmasız değil.
GERİLLA EYLEMİ BAĞDAT-HEWLER ÇELİŞKİSİNE BİR MÜDAHALE MİYDİ

Yine bu konuda beklenmedik bir gelişme Kürtlerin artık birbirlerine ilgisiz kalamayacaklarını gösteriyordu. Bu tartışmaların yaşandığı (05 Nisan 2012) ve Kürtlerin iradesinin dışında Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına petrol pompalandığı sırada İdil ilçesine 1 kilometre uzaklıkta gerçekleştirilen eylem son derece önemliydi. BOTAŞ boru hattı vanalarını bir süre kapatmak zorunda kalacağını açıkladı.

Bunun salt Türkiye enerji sistemine karşı gerçekleşen bir eylem değil aynı zamanda Bağdat merkezi hükümetine; gelişmeler kayıtsız olmadığını ve Kürdistan doğal zenginliklerinin gerçek sahibinin Kürt halkı olduğuna dair bir işareti ifade ediyor olabilir.

Diyar Xerip, genel çelişkiler konusunda ise şu çarpıcı tespitlerde bulunuyor: “Irak Merkezi hükümet ile Federe bölge arasındaki ilişkilerde karışıklıklar var. Bağdat’a göre Hewler özellikle dış ilişkilerde sınırlarını aşıyor. Aynı suçlamayı Hewler de Bağdat için yapıyor. Anayasa yeterince açık yazılmamış ve iki tarafta anayasayı kendine göre okuyor. Bu yüzdende sorunlar çözülmüyor.

Çelişkilerin diğer bir yönünü ise bölgesel gelişmeler teşkil ediyor. İran ile ABD gerginliği Maliki ile Barzani arasındaki ilişkileri etkiliyor. Bu gerilimde Barzani Washington’a Maliki Tahran’a daha yakın duruyor. Barzani bu konuya ağırlığını koymaya ve hatta mümkünse bu çelişkiyi bir devletin kuruluşuna zemin haline getirmek istiyor.

Çünkü anayasadaki bir madde de Anayasanın Irak’ın birliğinin garantisi olduğu ve eğer uygulanamazsa Irak’ın parçalanması veya bölgelerin kopuşunun meşru olacağı ifade ediliyor.”


KÜRTLER BÖLGEDEKİ KANLI JEOPOLİTİK HESAPLAŞMAYA KARŞI TETBİRLİ OLMALI


Ama Kürtlerin bu konuyu sadece bir tehdit olarak ifade etmeleri ve bunun zemini hazırlayacak temel stratejik girişimlerde bulunmamaları son derece yanlış. Temel yanılgı hala kendilerinin temel haklarını tanımaktan kaçınan ve elde edilmiş kazanımları da (ilerde) geri almayı düşünen bir Irak devletinin kuruluşuna destek vermektir.

Hewler, 10 yıldır Bağdat’ı “Moğollardan” koruyor. Irak Hükümeti, Kürtlerin gerçek haklarını tanımak istemeyen, zayıf olduğu için taktik ilişkileri sürdüren Saddam’dan kalma bir zihniyetin devamcısı gibi davranıyor. Kürtlerse, bu zihniyeti taşıyan ve hissedilir bir düşmanlık besleyen bir Irak devletinin kuruluşu ve istikrarı için çalışıyor. Bu jeopolitik anlamda kendini yiyecek bir canavarı besleme anlamına gelir. Yapılması gereken ya o devleti kurulma sürecindeyken dönüştürmek ya da güçlü bir pozisyon almaktır. Eğer bu olmuyorsa kuruluşuna izin vermemektir. Bunun tersini savunmak kendi ölümüne etik söylencelere dayalı ağıtlar hazırlamaktır. Sorun günlük sürtüşmelerle ve geçici uzlaşmalarla çözülemez, çözüm yanlış zihniyet taşıyan bir devletin kuruluşunu önlemektir. Aksi takdirde Kürtler için özgürlük nostaljiye dönüşür.

Küresel ve yerel güçler bölgede kanlı bir jeopolitik kapışmaya hazırlanıyor. Kürtlerin ulusal bir doğrultuda ve (resmi olmasa da ) bir birini kollayan ulusal birlik içinde hareket etmesi yaşamsal olabilir.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: