11 Nisan 2012 Çarşamba

Arap Baharı, Tuareg’ler ve Kürtler

Kuzey Afrika’yı kaplayan Büyük Sahra çölüne serpilmiş, yerli bir halktır, onlar. Tuareg derler, adına. Yurtları, yer yer ot bitmeyen kumul tepeler, düzlükleriyle, sonsuz çöl...

Tuareg’ler, çölün ruhen özgür göçebeleridir. Fakat Kürtler’e benzerlikle, kendi yurtlarında vatansızdı. Yurtları Mali, Libya, Cezayir, Nijer, Burkina Faso arasında bölüşülmüştü.

Onların geleneksel ruh derinliklerini, ilk defa Alberto Vazquez-Figueroa’nın, „Tuareg“ adındaki romanının baş kişisi, onuru çiğnenmiş Gazal Sabah’ın işgal gücü askerlerle kişisel savaşıyla kavradım. Kitabı okurken, onuru uğruna, „çi dibe bira bibe“ diyen Kürdün sesini duyar gibi oldum.

Vazquez-Figueroa onları, „Büyük Sahra bölgesinde gelenekleri, töreleri ve ahlak anlayışlarıyla, Kuzey Afrikalı Araplar, Berberilerden çok farklı, uçsuz, bucaksız çölün tümüyle kendileri olan efendisi, gururlu bir ırk“ diye tanımlanıyordu.

Siyah Afrikalılar, Araplarla komşu, ticarette ilişkili olmalarına rağmen, tarih boyunca kendileri olarak kalmışlardı. Çöl Araplar’ı gibi giyiniyor, tamamına yakını çadırlarda yaşıyor, ama Araplar’da kadın, gözleri açıkta kalacak şekilde yüzünü kapatırken, onların geleneğinde erkekler kapanıyordu. 

Kürtler de, tarihleri boyunca Araplar, Persler, kuzey ve batıdaki yönetimler ve en son onların kalıntısı Türklerle komşuluk ilişkileri içinde yan yana yaşamış, onlarla alış-veriş yapmış, ama gelenekleri, töresel yaşama biçimleri, dilleri, kültürleriyle hep kendileri olarak kalmışlardı.

Onlar, Kürtlerden farklı olarak dağınık, birbiriyle irtibatları kesikti. Bir aile, aşiret sonsuz kumluğun bir kuyusuna konuyorsa, öteki onlarca kilometre ötede çadır (kon) açıyordu.

Buna rağmen, birlik için örgütlenmeye çabaladılar. Kürtlerinki kadar tarihi derinlikte olmasa bile, zaman zaman alevlenen sıcak savaşlarla bağımsızlık mücadelesi verdiler. Bu savaşta sınıf, kat, katman çıkarını gözetip, önde tutmak yok, Kürtlerinki benzeri adı üstünde, bütün olarak „Welat“ın kurtuluşu vardı.  Gazal Sabah benzeri mülkiyetinde su kuyusu olanın da, deve, keçi sürüleri sahiplerinin, üç keçisi, bir devesi olanın, hiç bir şeyciği olmayanın da ortak hayali, buydu.

Mali Cumhuriyetine karşı, bu hayalle bir ve beraber oldular. Amerika’nın „Arap Baharı“ savaşından faydalanıp, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Onlar şimdi, çöl ülkesinin başı dik efendileri.

Amerika’nın kimseye özgürlük, demokrasi bağışlama gibi bir derdi yok. O kendi çıkarına bakıyor. İyi hizmet veriyorsa, Kürtlere kan kusturan TC ırkçılığı da, insanları biat mengenesinde sıkıştıran Katar ve Suudi Arabistan’da „demokrasi şahane“dir. Onun için, üçü bir arada Amerikancı „Arap Baharı“nın motorudur.

O nedenle, „Bahar“ dedikleri „İslamik alemde, zamane dünya savaşı“, İslam dünyasını yeni bir vakte kadar elde tutmak, Amerika’nın çıkarına uygun biçimde, „zaptu rapt altına“ almaktır.
 
Bütün büyük savaşlarda olduğu gibi „zamane“ dünya savaşlarının da sonuçları vardır. Arap Baharından önce, Berlin duvarının yıkılışı da evrensel bir savaştı. Bu savaştan sonra Avrupa ve Asya’da sayısız halk devletleşti.

Arap Baharının ilk sonucu Güney Sudan’ın özerkleşmesi, ikincisi de Tuareg’lerin halk olarak „Avazad“ adıyla devletleşmesidir. Suriye’de ayak altında olan Kürtler ise sırada…

Fakat, Arap Baharında TC, Amerikan çıkarları için kale kapılarını döven koç başı, yeri geldiğinde İslamı görünüşlü Truva atı aldatmacasıdır. Hizmetine karşılık aldığı güçle, Kemalist İslamın yeni versiyonu „İkinci Cumhuriyet“i inşaya başlamış, bu arada Kürtlerin kapısında, ırkçı „qeda“ kesilmiştir.

Hizmet mukabilinde, içerideki Kürtleri yok edecek „akıllı bombalar“ alıyor, Amerika’dan. Kürtleri baskı kıskacında tutmak için, kendi rejimini Suriye’ye ihraç edip, fitne birlikler duvarları örüyor.

İran’la boğazlaşıyor, ama Kürtlere şer sürmek söz konusu olunca „patadak“ müteffik olabiliyor.

Kuzeydekilerden sonra Suriye Kürtlerine de özerklik haram, sağlıklarına zararlı, fakat soydaş ırkçılığı mübahtır, AKP-Fethullah Gülen İslamında.

 TC Başbakanı, Çin’e giderken, Uygurlar nereden soydaşı oluyorsa, özerk Uygur bölgesine iniyor ve burada, „soydaşlarımızın asla zulüm göremesini istemiyoruz. Asimile edilmeden nasıl olur, buna bakmak gerekir“ diyordu.

Aynı Başbakan Almanya’da da „asimilasyon insanlık suçudur“ demişti.

Böyledir bunların dini, imanı, vicdan ve İslama bağlılığı. Soydaşa dokunuyorsa asimilasyon suç, Kürtlerin dilini, benliğini, kişiliğini körelterek onları ırkçı potada eritmekse İslam’a uygundur. 

Kürdistan’ın özerkliği Suriye’de de olsa savaş ittifakıdır. Tuareg’ler Sahra çölüne serpilmiş bir avuç insandır. Onlar bile bağımsızlık ilan ettiler.

TC’nin bunca ırkçılığa rağmen, hala ulusal kurtuluş çizgiye yan giden Kürtler ne düşünüyor, acaba?

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: