10 Nisan 2012 Salı

AKP'nin 'Protestan Kürt' Hesabı

Ankara - Kamuoyuna Oslo Görüşmeleri olarak yansıyan, PKK ile AKP hükümeti arasındaki görüşmelerin, Türk Başbakan Tayyip Erdoğan'ın müdahalesi ile kesilmesi, eskinin tekrarını dayattı. Geleneksel Türk siyasetinin temel yapı taşlarından olan müzakere edememe durumu, AKP'de de devam ettiğini kanıtladı. Masayı boşa çıkaran AKP, çok geçmeden kendinden önceki iktidarların tercihini sahiplenerek savaşı tek ”çözüm” olarak gören politikalara sarıldı.
Adaletsiz seçim sistemine sığınarak, Kürdistan'da gasp ettiği milletvekillikleri üzerinden "en çok Kürt kökenli milletvekiline sahip partiyiz" propagandasını yapan AKP, Kürt halkı indinde hiç bir siyasal değeri olmayan bazı isimleri bulundukları Avrupa ülkelerinden devşirerek kendi yalanına inanan bir "Kürt kökenli" yandaş grubu oluşturmayı da ihmal etmedi. Bunların toplamı bir kaç ismi geçmese de denetimindeki basın ve televizyonlar aracılığı ile gürültü çıkarmaya çalışan Erdoğan bu yandaşlarından ”muhatap” oluşturma hesabı yapıyor.

BDP'ye siyasal kimliğini inkar etmesi kaydı şartı ile ”muhatap” alınabileceği mesajı veren Erdoğan, hiç bir siyasal gücü olmayan yandaşlarını muhatap olarak kamuoyuna pazarlamaya çalışıyor.

Erdoğan bu yolla, İngiliz sömürgeciliğinin Kuzey İrlanda sorununda protestanlaştırdığı İrlandalı yandaşlarına masada yer açarak, özgür İrlanda mücadelesine yaptığı müdahaleyi Kürdistan'da hayata geçirmeyi planlıyor.

AKP eski Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt, Neşe Düzel'e verdiği röportajda, (02.04.2012-Taraf) Kürt tarafını kast ederek, AKP'nin iktidara gelmesinin ardından, ”2004’ten 2011’e kadarki dönemde ben pek çok görüşmenin aracısı oldum” diyerek, ”Birçok olayda kendim bizzat onları görüşmeye davet ettim. Hükümet sorunu BDP’yle istişare etti o dönemde” diyor. Kurt ardından da, istişare etmenin AKP açısından ne ifade ettiğini ise şu sözlerle dile getiriyor:

”Aksine örgütün toplum üzerindeki hegemonyası derinleşiyor. Bunlar bu sefer bütün Kürtleri hegemonyaları altına almaya çalışıyorlar. Bunlar, toplum üzerinde kurmaya çalıştıkları hegemonyayı meşrulaştırmak için bizimle görüşüyorlar, diye düşünüldü.” Kurt aslında, siyasal gücü anlaşılan Kürt Özgürlük hareketinin bu gerçekliğinin iktidarı nasıl paniğe sevk ettiğini anlatıyor.
Kurt ardından özgürlük hareketini tasfiye planını açıklıyor, ”Kürt sorunu sadece BDP ile görüşülürse, çözüm süreci eksik kalır. Çünkü Kürt sorununun siyasi uzantısı herkestir. Sadece BDP değildir. Şunu bilmek lazım. PKK, Kürt sorununu hegemonyası altına almaya çalışıyor. Problem burada. BDP, tüm Kürtlerin temsilcisi değildir... Eğer devlet asayişi sağlayamazsa, insanlar üzerindeki tehdit ve şantajı kaldıramazsa ve KCK sistemi Kürtlere dayatılırsa, bölgede bir iç savaşa gitme ihtimali var.”

Kurt önce Kürt sorununda ”herkes” muhataptır diyerek kendileri açısından hedefin sorunu muhatapsızlaştırmak olduğunu vurguluyor ardından da bunun yöntemini, bugün bağımsız hiç bir siyasal gözlemcinin zikretmediği ”Kürtler arası bir iç savaştan” söz ederek bir tehdite dönüştürüyor. AKP, Kuzey İrlanda örneğinde olduğu gibi, Kürdistan'da da Kürtler arası bir silahlı çatışmadan medet umuyor.
Düzel'in, Kurt'un bu belirlemesi karşısında gizleyemediği şaşkınlığı ile yönelttiği, ”Bölgede PKK’nın dışında silahlı bir güç var mı?” sorusuna Kurt'un cevabı AKP'nin bu yöndeki hazırlığını gözler önüne seriyor:

”Yok ama, KCK’nın sürmesi silahlanmayı zorlar. Bu yapı, Kürtleri kendi içinde bir iç savaşa götürür. Bölgede farklı gruplar var. Bir bölümü İslami gruplar. Hizbullah, bunlardan biri. PKK sempatizanı arkadaşları KCK sistemiyle ilgili ben çok uyardım. “Toplumun üzerinde bu baskıyı kurmayın. Toplum bir yerden patlar. Nasıl ki siz devletin baskısına karşı bir yerden patladınız, birileri de sizin KCK sistemiyle topluma yaptığınız baskıya karşı patlar” dedim. Ama dinlemediler.”

Kurt'un, doksanların başında devlet eli ile palazlandırılarak paramiliter bir güç olarak kullanılan, ”Hizbullaha” yaptığı gönderme benzer bir hazırlığın bugün AKP eli ile yapıldığını düşündürüyor.

AKP bu hazırlıkları ile Kürt sorununda Kürt halkı adına güçlü bir muhatabın varlığının meşruiyetini yok saymayı hesaplıyor. Nitekim, İngiliz sömürgeciliğinin Kuzey İrlanda sorununun çözümünde Katolik İrlandalılar tek muhatap almak yerine kendi yandaşı Protestanlar'ı da masaya dahil etmesi sorunun çözümden çok uzun zamana yayılan bir çözümsüzlüğün pratiği olarak geçti tarihe.

Asıl muhatap dururken arabulucuya ne hacet

AKP Hükümeti'nin, ”Yeni Kürt Stratejisi” olarak kamuoyuna sunulan planlarda var olduğuna dikkat çekilen arabulucu pozisyonu da düşündürücüdür. Buna göre Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin ”aktif bir rol” alacağı vurgusu yapılıyor. Barzani'nin Kürt siyasetindeki rolü elbette yadsınamaz. Etkisi ve bugün temsil ettiği konumun tüm parçalardaki Kürtler açısından son derece önemli olduğu da açık. Ancak, sorunun taraflarının çok açık ve net bir biçimde ortada olduğu Kuzey Kürdistan'da bir arabulucu arayışını gündeme getirmek, çözümü sürüncemeye bırakmak çabasıdır. Olası bir masayı kalabalıklaştırarak konunun gerçek veçhelerinin ele alınmasını zorlaştırmaktır.

BDP Grubu, DTK ve dolayısı ile bu yapıları ayakta tutan halk desteği ortada dururken, Öcalan ve PKK müzakere etme gücüne sahip iken, Barzani'nin ara buluculuğu ne kadar anlamlı? Zira, kısa bir süre öncesine kadar hem İmralı Adası'nda Abdullah Öcalan ile hem de PKK yöneticileri ile en üst düzeyde direk görüşmeler yapan AKP'nin bugün, kendi sabote ettiği müzakereleri başlatmak için ”arabulucu arayışında olması” bu yaklaşımın ne denli samimiyetsiz ne denli meseleyi asli mecrasından çıkarmaya yönelik olduğunun göstergesidir.
erdemcan@riseup.net

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: