7 Mart 2012 Çarşamba

Yuh Yani

Türkiye’de 28 Şubat’la ilgili tartışmaları izliyor musunuz? Basında çıkan yazıları okuyor, televizyondaki konuşmaları dinliyor musunuz? İzliyor; okuyor, dinliyorsanız neler hissediyorsunuz ve hangi sonuçları çıkarıyorsunuz?

Ne yalan söyleyeyim, olup bitenler karşısında dehşete düşmüş durumdayım. Şaşkınım ve ne söyleyeceğimi bilemez durumdayım.

Elbette her toplum gibi Türk toplumunun da kendi sorunlarını konuşması ve geçmişte yaşadığı travmaları tartışması, geçmişinden bazı dersler çıkarması gerekiyor.

Bu her açından gerekli ve önemlidir. Ancak Türkiye’de yaşanan bu değildir. Türkiye’de yaşanan tek kelimeyle toplumsal şizofrenidir.

Aslında bu bilinmeyen birşey de değildir. Türkiye toplumunun hayatın her alanında şizofrenik tavırlar sergilediği biliniyor. Konunun uzmanları bunun nedenlerini sık sık dile de getiriyor.
Ne var ki söylemi ve eylemiyle birbirinin tam zıddı ‘çoğul kişilik’ hali hiçbir zaman bu dönem olduğu kadar yaygın ve bu denli pervasız bir biçimde ortaya çıkmamıştı.

Daha da beteri hiçbir zaman ülkenin yönünü belirlemede bu kadar etkili de olmamıştı. Maalesef Türkiye’ye bugün içinde ‘çoğul kişilik’ barındıran hastalıklı bir zihniyet yön veriyor.

Bir yaşam biçimi haline gelmiş bu hastalık hali de sadece Türkiye’nin ve Türk toplumun değil, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Asuri-Süryani vd. o ülkede yaşayan herkesin ufkunu karartıyor; herkesin geleceğini tehdit ediyor.

Tehdit ediyor çünkü, bu hastalığa bile ‘demokrasi’ adı veriliyor! Ülkenin ‘demokrasi sancıları’ çektiği söyleniyor! 28 Şubat tartışmasına böylesi bir misyon biçiliyor! Türkiye’nin bu sayede geçmişiyle yüzleştiğ (!) ve dolayısıyla da normalleştiği (!) ileri sürülüyor.

28 Şubat’ta mevcut hükümet istifaya zorlanmış, Refah Partisi kapatılmış, bazı İslamcı gazeteciler işten çıkarılmış, bir milletvekilinin de (Merve Kavakçı) mazbatası elinden alınmıştı!

Aynı dönemde Kürtlerin partisi HADEP de kapatılmış, Akın Birdal’a suikast yapılmış ve PKK Lideri Öcalan’a karşı da uluslararası bir komplo planlanmış ve uygulanmıştı ama, bunlardan söz eden olmuyor!

Neyse, 15 yıl kadar öncesi astığı astık kestiği kestik olan Türk ordusu medyayı etkin biçimde kullanmış ve birkaç ay içinde amacına ulaşmıştı; Erbakan tası tarağı toplamak ve kaçmak zorunda kalmıştı.

Tabii, zamanla Türk ordusunun süngüsü düştü. Kürtlerle savaş onu itibarsızlaştırdı ve ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Şimdi Siyasal İslam ondan o günlerin rövanşını alıyor.

Şimdi de Siyasal İslam medyayı kullanıyor ve tutmuş bırakmıyor! Hem kuyruk acısını çıkarıyor hem de darbeci geleneğin yeniden güçlenmesinden korktuğu için kendini güvenceye almaya çalışıyor.
Kapatılan partisinin, işten çıkarılan gazetecisinin, Meclis’ten kovulan milletvekilinin hesabını daha çok kendi yerini sağlamlaştırmak amacıyla soruyor.

Dişleri çekilmiş Kemalizme her cepheden bunun için yükleniyor ama, Kürtlere de Kemalizmin kendisine yaptığının beterini yapıyor.

Kürt çocuklarına tecavüz edilmesine göz yumuyor! Kürt gençlerinin topluca katledilmesine onay veriyor! 7 bine yakın Kürt siyasetçisinin tutuklanması talimatı ondan gidiyor. Tecrit uyguluyor; Öcalan’ın esaretini şantaj aracına dönüştürüyor. Sık sık Kürtçeyi aşağılıyor ve Kürt çocularının asimile edilmesinde ısrar ediyor.

Yetmiyor; Kürt vekiller hakkında fezlekeler düzenletiyor. Seçilmiş bir milletvekilinin mazbatasını gasp ediyor. Düşünce ve örgütlenme yasağını hayatın her alanına yayarak genişletiyor; Kürt gazetelerini kapatıyor, gazetecilerini topluca içeri atıyor!

Hasılı kelam elinden ne geliyorsa yapıyor. Ancak yaptıklarına bir kez olsun bile dönüp de bakmıyor! Geçmişte baskı toplumu kuran ölü Kemalizme karşı sözde ‘demokrasi’ mücadelesi veriyor ama, özgürlük talep eden Kürtlere de faşizm uyguluyor.

Üstüne üstlük yavuz hırsız misali mağdur ettiği Kürtleri suçlamaktan da geri durmuyor!
Tabii, Kemalizmin savunulacak bir yanı yok. Kaldı ki geçmişin ‘kahraman’ Kemalistlerinde AKP despotizmine karşı duracak yürek de yok.

Devran değişince çoğu Kemalist dönekleşti. Bir çoğu pişmanlık duyuyor ve bu duyguyla AKP’ye kuyruk sallıyor! Tutuklanırım korkusuyla bir çoğu Siyasal İslam’ın önünde secde ediyor. Bu da AKP’yi pervasız yapıyor.

Dinci AKP, ırkçı Kemalizmi teslim almış, gönlüne göre oynuyor! Kemalizm gitti, Siyasal İslam geldi ancak, gideni de kendisiyle beraber getirdi; Kemalizmi kendi kişiliğinde yeniden diriltti!

Siyasal İslam hayatın her alanında ‘Kemalist’ davranışlar sergiliyor. Bu yüzden 28 Şubat’la ilgili tartışmalarından da sadece ‘Yeşil Kemalizm’ çıkıyor.

Bu yüzden Emre Uslu Emin Çölaşan’ı, Mehmet Baransu Fatih Altaylı’yı, Ekrem Dumanlı Ertuğrul Özkök’ü, Fehmi Koru Oktay Ekşi’yi, Nagehan Alçı da Ruhat Mengü’yü aratmıyor!
Bu yüzden bu hafta içimden yazı yazmak değil, ‘yuh’ çekmek geçiyor!

GÜNAY ASLAN
gunayaslan@hotmail.de

Hiç yorum yok: