1 Mart 2012 Perşembe

Vicdansızın Vicdanı!..

Kürdistan’ı, fethetme güdüsüyle, çepeçevre sarıp, silahtan barikatlar kurarak esir kampına çevirmeye çalıştılar.

 İnsani duygu ve vicdanın ölü olduğu esir kampında hayatın kuralı, Amerikalı General Caster’ın Kızılderililer için söylediği sözün adaptasyonuyla, „iyi Kürt, ölü Kürt’tür“ üzeredir.

Silahlı güç oluşturup, kırım yapmak, sıram sıram toplama kampları kurmak şeref ise eğer, onuru kendilerine ait, TC kurulduğundan beri, bu böyledir.

Bebeklerin gözündeki uykuyu, ellerindeki ekmeği çaldıktan sonra katlettiler. Kendi toplumlarını da katillerle doldurdular. Fakat Kürdistan, ekili patates tarlasını andırıyor. Kazmanın vurulduğu, belin saplandığı yerden kefensiz ölülerin kemikleri toprak yüzüne çıkıyor. Onların kurumları da „yüz yıl öncesine ait“ diye etiketler yapıştırıyorlar. Yüz yıl öncesine aitse bile, şerefinin kendilerine ait olduğunu unutarak…

Siirt’te Kasaplar Deresi, Kürtler için kazılmış toplu mezar tarlalarından biridir. Eserlerini görmeye, gömdükleri yakınlarının kemiklerini çıkarmaya giden Kürtlerden 36 tanesi, Türk adaletinin esiri olarak, ağır hapis istemiyle yargılanıyor. Suçları, cinayetler işleyen devlete övgü dizeceklerine karşı çıkmak, katile „katil“ diye bağırmaktır.

Dicle Üniversitesi öğrencisi Rıdvan Çelik, koşuda üç kere TC şampiyonu, bir kere de Avrupa birincisidir. Rıdvan Çelik, esir kampında 14 yıl 7 ay hapis cezası hükümlüsüdür. Suçu 1 Mayıs gösterisinde, ağzı açıkken polise yakalanmak...

Bu kış, uçakların bombardımanı hiç kesilmedi. Türk medyası, uçakların havalanmasını zaferin habercisi olarak müjdelediler. Türk medyası, zehirli gaz yağmuruna tutulmuş Kürt gençlerinin bedenlerini, alan hakimiyeti diye gösteriyorlardı.

Peki yarın karlar eriyip, dağlar geçit verdiğinde ne olacak? Kırıma çıkanlar karşılık bulduklarında?..

Uçaklar uçtukça, Kürdistan topraklarına havadan zehir yağıyordu. Kürdistan’ın havasını, toprağın otunu, böceğini de zehirlediler. Dersim’in karı kadar beyaz olan cevizleri artık, kara. Çünkü, cevizler de zehirli.

Kamuoyunun vicdanı olması gereken Türk medyası, Kürdistan’ın fethi adına havanın, su ve toprağın zehirlenmesine kör, sağır ve dilsiz…

 Türk parlamentosunun tutuklu Kürdistan temsilcilerinden Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız, vicdanın ölü doğduğu bir yerde, 15 günden beri ölümüne açlık grevinde. Vicdanın cüzdana sığdığı bir yerde, iki Kürt temsilcinin açlık direnişi ölümle sonuçlansa bile kimin umrunda!

Çünkü, olmayandan vicdan istenmez!..

Hangi vicdan? Zorba, elindeki silah ve askeri kalabalıkla Kürdün evine girip, işgal etmiş. „Hadi, bana benzemek için, kendini inkar et ve yaşa“ onursuzluğunu dayatıyor. Adam, „düm tek“ niyetine, „tek millet“ diye borazanlaşıyor.

Aralarında, „ben daha çok Kürt kanı döker, geçtiğim toprakları yakar, yıkarım“ diye yarışanlarda, vicdan ne arar!..

Dil yasaklamak, terörle kimlik yasaklamak hangi vicdanın kitabında yazılı?

Onur mu var ki, onur aranıyor kimilerinde? Onuru olan insan, başkasının onurunu çiğnemeyi zafer sayar mı? Onursuzluğu insaniyet olarak beller mi? Teklik, insaniyetin hangi defterinde yazılıdır?

Teklik adına dün Geli e Zilan’ı bebek, kadın, ihtiyar ölüleriyle dolduran, Dersim’de insanları diri diri yakarak kıranların çocukları, torunları, köyü yakılmış, kendi yurdunda mültecileşmiş Küretlerin küçücük çocuklarını, Pozantı’da katillerin kucağına atıyor, bugün. Onlara zorla kendi bayraklarını öptürüyor, gözler önünde tecavüz ediyorlar.

Koruculuk hizmeti vermeyen Roboskî’nin 34 çocuğunu bir araya toplayıp, üstlerine bomba yağdırıyor, kendinden geçmiş ruh haliyle havayı, suyu, toprağı yalnız Kürtlere ait sanıp zehirliyorlar.
Bütün bunları yapanlardan utanmayı beklemek, bunlarda vicdan yoklamasına çıkmak, vicdan aramak olmayan ve hiç bir zaman olmamış vicdanlarını harekete geçirmek için ölümüne açlığa yatmak, olmayan vicdanları sevindirmek değil midir?

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: