25 Mart 2012 Pazar

Newroz Savaşa Devam Dedirtti!

Muzaffer AYATA
Türkiye’yi yöneten AKP Hükümeti uzun soluklu bir planla Kürt özgürlük hareketini ezmeyi veya kontrol edilebilir bir noktaya çekmeye çalıştı. Bunun için Kürt halk önderi Sayın A. Öcalan’ın Kürtler ve gerilla gücü üzerindeki otoritesinden yararlanmaya çalıştı. Sayın Öcalan ise çözüm için üzerine düşeni yapmaya, yol haritası hazırlamaya ve ortamı olgunlaştırmada epey çaba sarfetti. AKP, İmralı ve Oslo’da görüşmeleri sürdürürken sivil alana dönük tasfiye girişimlerinden, tutuklamalardan da geri durmadı.

Sonunda sayın Öcalan gelen heyetlerle konuşulacak herşeyin konuşulduğunu ve hükümete sunulmak üzere çözümü içeren üç bölümlü bir protokolun hazırlandığını açıkladı. Hükümetin çözüm konusunda bir çağrı yapmasını bekledi. Hükümet hiç bir cevap vermedi ve tüm görüşmeleri kesti. Haziran seçimlerinden sonra da tüm gücünü her alanda Kürt hareketleri ezmek için harekete geçirdi. Basında bazı çevrelerin bilinçli veya bilinçsiz biçimde PKK barış masasını terk etti diyenler çıktı. Ancak durum çok netti. Kürt tarafı herhangi yeni bir talepte bulunmuyordu. Ateşkesi tek yanlı uzun süre sürdürdü. Seçim sakin bir ortamda yapıldı. Kürt tarafının tüm girişim ve beklentilerini bir tarafa atan hükümetin kendisiydi. Nitekim bu durumu başbakanın başdanışmanı Yalçın Akdoğan açıkça yazdı: “İmralı’da söylenen ve sunulan herşey Kürt tarafının tek yanlı söylemiydi. Hükümet hiç birini kabul etmedi ve sorumluluk altına girmedi.”


Bu durumda Kürt tarafını suçlamanın bir zemini kalmıyor. Nitekim sonrasında da başbakanın üslubu daha saldırgan ve düşmanca bir hal almaya devam etti.


AKP yandaşı ve Fethullahçı basın olağanüstü biçimde psikolojik bir savaş yürüttü. KCK adı altında eline silah almamış ve silahlı hiç bir eylemden suçlanmamış yedi bine yakın Kürt politikacı tutuklandı. Evler halen özel birlikler ve polisler tarafından basılmakta, bir işgalci güç görüntüsü altında insanlar aşağılanarak, düşman bir güç olarak ilan edilerek hapislere doldurulmaktadır.


Hapislere atılanlar ise Kürtçe savunmalarına izin verilmeyerek bir de bu biçimiyle mahkemeler tıkatılmış ve içeridekiler her türlü hukuk ölçüsü dışında açık birer rehin konumunda tutulmaktadırlar. Özellikle BDP altı boşaltılmış, tüm yöneticileri tutuklanmış, kolu kanadı kırılmış bir parti durumuna getirilmiştir. Halen seçilmiş bir grup milletvekili serbest bırakılmamıştır. Dışarıda kalan milletvekili grubu var ama altlarında örgüt kalmamış. Belediye başkanlarının artık yardımcıları da tutuklanmaktadır.


Bu olan bitenler bir planın parçasıydı. AKP’nin Kürt açılımı günlerinden günümüze kadar açık net bir çözüm projesi olmadı. Planın ana ekseni aşılan ve yıpranan Kemalist rejimi Kürt ayağı açısından yeniden restore etmekti. Çünkü Kürt toplumu bilinçlenmiş ve ciddi biçimde bir örgütlenmeye ulaşmıştı. Türkçülük ve ırkçılık Kürtlerin içinde iflas etmişti. Rejimin inkarcı ve ırkçı maskesi düşürülmüştü. AKP, Kürtleri yeniden rejime monte etmek ve ulusal gelişimini önlemek için dini duyguları da kullanarak, farklı bir söylemle toplumu beklentiye sokmaya ve rejime soluk aldırmaya çalıştı.


AKP, son seçimi kazanana kadar hep mağdur edebiyatı yaptı. Kendisi Kürt sorununu çözecekmiş, demokratikleşmeyi yapacakmış ama ordu ve bazı çevreler engelliyor görüntüsü vermeye çalıştı. Bu tür sorun ve zorluklar vardı ama asıl çözüme gidilmemesi buradan kaynaklanmyordu. Çünkü AKP’nin mantelitesi çözüme uygun değildi. AKP devletçi ve milliyetçiydi. İktidarı ve devleti ele geçirdikce devletleşti. Demokratikleşme veya barış asıl sorunu değildi. Devletin imkanlarını ve rantını paylaşmak daha önemliydi. Ayrıca Türkiye tarihinde hiç bir dönemde olmadığı kadar devlet içinde kadrolaştılar. Devlet inanılmaz biçimde partizanca yönetilir oldu. Basını ya ele geçirdiler ya da hızaya getirdiler.


Siyasi ve iktidarsal gelişimi böyle olan, geçmişi demokratik mücadeleye oturmayan bir parti ve onun kadrolarından cidddi bir demokratik duruş ve barış arayışı beklemek gerçekçi değildir. Yalana dayalı propagandalarla, PKK’yi ve Kürtlerin önderlerini şeytanlaştırarak kamuoyuna sunanlar nasıl kanın durmasını sağlayabilirler?


En büyük Kürt örgütlerini ve liderlerini ikide bir terörizmle itham edersen nasıl bir barış getirebilirsin? Gelinen yer otuz yıllık kanlı savaş dönemlerinin tekrarından başka bir yer değil.


Eskiden “PKK ve Apo’yla olmaz. Terör ayrı Kürtler ayrı. Önce terör ezilecek sonra bazı düzeltmeler yapacağız,” deniyordu. Şimdi yapılanlar ve söylenenler arasında hiç bir fark yoktur. Kamuoyunda yine sıkıştılar. Tekrar açılım lafları kullanıma sokuldu. O da Newrozun görkemli geçmesi, tüm baskı ve tutuklamalarının istenen sonucu vermemesiyle ilgilidir. ‘Baskı ve tutuklamaların Newroz’a kadar devam edeceğini, hükümetin bir çevre temizliği yapacağını, sonra duruma bakacağını’ yazmıştık. Binlerce yöneticinin ve çalışanın tutklanmasına rağmen Kürt halkı sinmedi. İradesini ortaya koydu. Hükümet kitleselliği engellemek ve iflasının görülmesini önlemek için Newroz kutlamalarını yasakladı ve her tarafı polisle doldurdu. Kürdistan adeta yeniden işgal edildi.


Herşeye rağmen Kürt halkı onurlu bir duruş sergiledi. Önderlerine ve kimliklerine, taleplerine sahip çıktılar. Hükümet bu çıkmazı gözden kaçırmak ve zaman kazanmak için yeniden açılımlardan söz etmeye başladı. Bundan sonra PKK ve İmralı muhatap alınmayacakmış. BDP’yi de bitirmek için çırpınıyorlar. Herhalde bu işi Fethullah Gülen ve işbirlikçileri bazı Kürtlerle diyalog kurarak çözecekler. Buyursun çözsünler! Bu oyunda onurlu ve kimlikli hiç bir Kürt’ü yanlarında göremeyecekler.

Hiç yorum yok: