22 Mart 2012 Perşembe

Başbakan: Durmak Yok, Savaşa Devam

Veysi Sarısözen
 
 
Başbakan savaş niyetini en açık ve en kaba bir biçimde dün AKP Grup toplantısında açıkladı. Şöyle dedi: “Cudi Dağı’nda şu anda çatışma var. Durmak yok, sonuna kadar böyle devam edecek”.

Bir savaş muhabiri gibi yapılan bu konuşma Erdoğan açısından bir “ilk”tir. İlk defa henüz sonuçlanmamış bir çatışmadan haber veriyor ve bu çatışmaların “sonuna kadar böyle devam edeceğini” açıklıyor.

“Sonuna kadar savaş...” Hükümetin politikası artık tartışma kabul etmez biçimde açığa çıkmıştır.

Newroz yasağının da, Oslo görüşmelerinin çıkmaza sokulmasının da, Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin de, kitlesel tutuklamaların da amacı böylece anlaşılmıştır. Saçma, akıl dışı, hukuk ve yasa dışı, anlamsız ve ahlaksız yasağın “savaş siyaseti”nin gereği olduğu açıktır.


Hükümet “parlamenter yola”, “sokağa” ve “dağa” savaş açmıştır.

Vekiller yumruklanmakta, yerlerde sürüklenmektedir. Seçilenler hapistedir. Hapiste olmayanların vekilliği her an TMK gereğince düşürülebilir. Seçim barajı hala yerli yerinde durmaktadır. Demokratik bir anayasa düşüncesi artık ölmüştür. Tek bir seçileni kalmayan belediyelere adım adım el konmaktadır. Seçim yoluyla, parlamentoya katılarak, yerel yönetimleri kazanarak Kürt sorununu çözmenin önü hükümet tarafından tıkanmıştır.

Parlamento ve seçim yolu kapanan halkın, haklarını kitlesel gösterilerle savunma hakkı her gösteriye amansızca saldırılarak yok edilmektedir. Hükümet resmen “BDP’yi sokağa çıkamaz” hale getirmek için kitlesel tutuklamalar yaptığını açıklamaktadır. 7 bin BDP’li tutuklanmıştır. Hükümet yaptığı Newroz provokasyonunuyla, yeni tutuklamalara bahane yaratmaya yeltenmektedir.

Amacı savaş hazırlığıdır.

Hükümet savaş hazırlığını, sivil, silahsız halk kitlelerini susturarak yapmaktadır. Bütün devletlerin yaptığı gibi. Savaşa hazırlanan Hitler rejimi önce sivil halkı susturmuş, sonra silahları konuşturmuştur. Türk hükümeti de aynı yoldadır. Kürt coğrafyasını topyekun savaş alanı ilan etmiş ve bu alandaki sivil halkın üzerinde yalnızca faşist rejimlerde görülen bir polis baskısı kurmuştur.

Parlamenter yolu kapatan, kitlesel gösteri hakkını da yok eden hükümet, Kürt halkının önünde “dağ”dan başka alternatif bırakmama niyetinde olduğunu ortaya koymuştur.

Ama bu işin “dağda” kalmayacağını anlamamakta ısrar etmektedir.

Hükümet “dağa” karşı harekete geçmek için sivil ve silahsız kitleleri terörize etme yönteminin tehlikeli bir şekilde “iç savaşı” kışkırttığını ya anlamamakta, ya da kardeş kavgasını bile göze aldığını gizlemektedir.

Başbakan’ın yalnız asker ve polisleri değil, yaşamını yitiren “sivil vatandaşları” da “şehit” saymak üzere yeni yasal düzenlemeler yapması, Türkiye’nin “sivil vatandaş” savaşına da hazırlandığını kanıtlamaktadır. Hükümet Kürt vatandaşlara karşı Türk vatandaşlarının da “şehit” düşeceği bir dönemin hazırlığı içindedir.

Artık tehlike çıplak biçimde ortaya çıkmıştır. “Dağa”, “Suriye Kürdistanına” karşı savaşın diğer ucu “Türk-Kürt vatandaş savaşına” doğru açılmaktadır.

Hükümet bu gidişe karşı çıkan herkesi hedefine almıştır; Kürt sivil halkını susturma yeltenişini, medyada az sayıdaki köşe yazarlarını tehdit etmeye kadar vardırmıştır.

Hükümeti durdurmanın tek yolu, “daha fazla Newroz”dur. Bunun mümkün olduğunu bu Newroz göstermiştir. Kürt halkı kanlı çatışmaları durdurmak için üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor; yüzü aşkın bölgede, tüm Türkiye çapında, nerede bir Kürt varsa orada barış ve barışçı çözüm için sesini yükseldi; Öcalan’ın özgürlüğü, müzakere ve demokratik özerklik temelinde çözüm iradesini ortaya koydu. Hükümetin susturma siyaseti ağır bir yenilgiye uğradı. Ona, toparlanıp yeniden kanlı saldırılara ve kitlesel tutuklamalara geçme fırsatı verilmemeli. Savaş ve iç savaş yolu kapatılmalıdır.

Demokratik bütün Türk çevreleri artık daha fazla susmamalıdır.

CHP, parti içi dengelerle oyalanmayı bir yana bırakmalıdır; özellikle Alevi tabanındaki gelişmelere kulak vermeli, Bochum’da 60 bin Alevi ve Kürdün AKP’yi protestosundan sonuçlar çıkarmalıdır. CHP sahillerdeki laik, orta katmanların ordudan umutlarını kestiğini, şimdi AKP’ye karşı tek muhalefetin Kürt özgürlük hareketi tarafından yapıldığını gördüğünü ve “bunların hakkından Kürtler gelecek” demeye başladığını hesaba katmalıdır.

HAS Parti de sesini yükseltmelidir. Cemaatin bir AK Baba gibi, Başbakan’ın ömrüne zaman biçtiğini ve Başbakan sonrasına hazırlandığını görerek, Erbakan’ın hazin sonuna benzer bir sonu Erdoğan için hazırlayan Kapitalist Cemaat’in “vesayet” kurmasına karşı aktif mücadeleye geçmelidirler.

Uzun erimde bütün bu kitleler, Türkmen aleviler, laik demokratlar ve sosyal Müslümanlar Kürt halkıyla birleşerek yepyeni bir demokratik Türkiye hareketini yaratacaktır. Ama şu anda acil olan tabanlarının eğilimine uyarak CHP ve HAS Partinin HDK içinde birleşen Türkiye solu ve Kürt özgürlük hareketiyle yaklaşan tehlikeye karşı ortak mücadelesidir.
Türkiye’yi dışta Suriye savaşına, içte kardeş kavgasına sürüklemek isteyen AKP’ye karşı Kürt halkıyla birleşmeyenler, dökülecek kanlardan dolayı sorumlu olacaklardır.


* Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: