22 Mart 2012 Perşembe

Ankara Cephesinde 'Yeni' Bir Şey Yok

Milliyet gazetesinde ‘İmralı-Kandil devri kapandı’, Taraf gazetesinde ise 'Devletin yeni Kürt planı’ başlığıyla sunulan ‘habere’ göre Ankara’nın ‘yeni stratejisinin’ netleştiği belirtiliyor. ‘Habere’ imza atan Fikret Bila’nın genelkurmay, bir diğer ‘gazeteci’ Leyla Kemal’in hükümet ve cemaate yakınlığı göz önüne alındığında bu ‘yeni strateji’nin daha çok ‘halkla ilişkiler’ çalışması olduğu anlaşılıyor.

‘Bağlantılı’ iki gazeteci tarafından sunulan konsepte ‘yeni’ olan hiçbir şey yok. Pazara sunulan şey 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin eski paradigmasının, yeni koşullara göre uyarlanmasından başka bir şey ifade etmiyor. Ret, inkar ve soykırım öngörüyor.

Bu ‘yeni strateji’de Kürtlerin anadilde eğitim, Kürtlere siyasi statü tanıması, Kürt kimliğinin anayasa güvenceye alınması ve Kürtlerin kendi kimlikleriyle özgürce örgütlenmesi gibi son derece makul taleplerini dahi ‘devleti ve ülkeyi bölmeye yönelik gayretler’ olarak adlandırılıyor. Bila ve Kemal’in aktardıklarına göre devletin ‘yeni Kürt planı’ aşağı-yukarı 10 başlıktan oluşuyor.

Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın partisinin son grup toplantısında yaptığı savaş yanlısı açıklamalar ve savaşın sürdürülebilmesi için, çocuklarını savaşta yetirmiş ve yitirecek olan ailelere ‘şehitlik mertebesi’ adı altında teklif ettiği rüşvet göz önüne alındığında Bila ve Kemal tarafından ifşa edilen bu ‘yeni stratejinin’ Ankara’nın önümüzde ki dönem savaş konsepti olarak ta görmek gerekiyor.

Ankara’nın ’yeni’ diye piyasaya sürdüğü, servis etti bu plan, aynı zamanda iki açından dikkat çekiyor.

Birincisi zamanlaması: Planın, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, tarihin Kürdistan ve Türkiye ilişkilerini 18 Mart öncesi ve sonrası diye ayırdığı, yüz binlerin muazzam devrim yürüyüşün hemen ardında ifşa edilmiş olması.

İkincisi ise Ankara’daki iktidar kavgası. Planın, Oslo görüşmelerini ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan müzakereleri kendi aralarındaki rant kavgasına alet eden, MİT krizinde kavgayı Kürt düşmanlığı üzerinden yürüten hükümet ve Gülen Cemaati’nin yeni bir konsensüse vardıkları izlenimi vermesi.

Ancak Kemalist rejimin ret ve inkar politikalarının ruhun sindiği bu planın başarıya ulaşması mümkün değil. Kürdistan-Türkiye ilişkileri, bölgedeki gelişmeler ve dünyanın gidişatı bu planı şimdiden sıfırlamıştır. AKP hükümeti bu planla Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye edemez, ama bu planı bütün yönleriyle uygulamaya kalkarsa çok kısa zamanda tasfiye olmaktan kurtulamaz. O güçlü ve kudretli olduğu söylenen liderinin akıbeti ise, emin olun gelmiş geçmiş en kanlı başbakanlardan olan ve bu gün insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı yargılanmayı bekleyen Tansu Çiller’in akıbetinden farksız olmaz.

Neden mi? Fikret Bila’nın madde madde özetlediği plan bunu söylüyor da ondan.

‘1-Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak’

Bunun büyük bir yalan olduğu söylemek zorundayız. AKP hiçbir dönemde Kürdistan özgürlük hareketinin sivil siyaset kanalına saygı göstermedi. 6 seçilmiş milletvekili, 30 yakın belediye başkanı, parti yöneticileri DTK eski eş başkanları ve yaklaşık olarak 7000 sivil siyasetçi cezaevinde.

‘2- İmralı’da Abdullah Öcalan, Kandil’de veya Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak.’
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın dahil olmadığı hiçbir süreç asla başarıya ulaşamaz. Kürtler tarafından kabul edilemez. Keza PKK’siz bir çözüm de mümkün değil. Aklı olan son üç günde Kürdistan’da milyonların kimi ve hangi örgütü işaret ettiklerine bir bakar. Eğer muhatap dedikleri Çırağan sarayında Newroz kutlayanlarsa, o dönem de bitmiştir. Kaldı ki Newroz zaten saraylara karşı bir başkaldırı değil midir? Bir de Türk rejimi istiyor diye PKK ve Öcalan devre dışı bırakılmaz. Hayatta bunun karşılığı yok.

‘3- Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK’nın baskısından kurtarılacak.’

Geçin bunları. Kürtlerin PKK ve KCK’den baskı gördüğü bir şehir efsanesidir. Yalandır. Kara propagandadır. Nasıl oluyor da baskıya uğrayan insanlar milyonlar halinde, baskı yaptıkları söylenen PKK ve KCK flama ve sloganlarıyla alanları inletiyorlar? Nasıl oluyor da ölümüne o örgüte ve lidere sahip çıkıyorlar? Bu iddia Kürt halkının iradesi ve aklıyla alay etmekten, onun yerine sömürgeci siyaset ikame etmekten başka bir şey değildir.

‘4- Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak.’

AKP’nin ve devletin halkı nasıl muhatap aldığına ise şu son üç gün içindeki karelere bakmak yeter. İstanbul’da Haci Zengin’in öldürülmesi, Cizre’de panzerlerle BDP binasının yıkılması, sokağa çıkan herkese karşı kullanılan gerçek mermiler, tazyikli su, gaz bombaları, DTK eş başkanını Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu milletvekillerinin öldürülmek istenmesi bu yaklaşımın nasıl olduğunu yeterince ele veriyor, gösteriyor.

‘5- Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek; ipleri İmralı ve Kandil’in elinde olmayan, demokratik yollarla seçilerek Meclis’e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak.’

Bu hem büyük bir yalan, hemde büyük bir saygısızlık. BDP milletvekilleri parlamentoda. Ancak 6 seçilmiş halen ceza evinde. Erdoğan daha dün BDP’yi yasa dışı ilan etti. Terörist olmakla suçladı. Savcılara kapatın diye talimat verircesine hedef gösterdi. Kaldı ki BDP’nin Kürdistan Özgürlük Hareketinin başlıca dinamiklerini hiçe sayarak muhatap olma diye bir derdi de yok zaten.

‘6- PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek.’

1999 yılının Haziran ayından buyana PKK, silahı meşru müdafaa amacıyla elinde bulunduruyor. Ortada silahlı bir mücadele yok. Ortada çözüm sağlamak, kazanılmış hakları ve halkı korumak için silah var.

‘7- PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak.’

Aklı kafasında herkeste bilir ki çözüm olmadan PKK silahlara veda etmeyecektir. Ortadoğu’da ve Kürdistan’ı halen elinde sömürge olarak tutan devletler harıl harıl silahlanırken kendisini korumak için silaha mecbur kalmış Kürtlerden tek taraflı bir silahsızlanma beklemek eğer zir cehalet değilse, suyu yokuşa sürmekten başka bir şey değildir. Bunu tek taraflı dayatmak, çift taraflı kalıcı bir ateşkes yerine ‘Kürtler silah bıraksın’ demek arabayı atın önüne koymaktır. Pratik hiçbir değeri yoktur.

‘8- PKK silahlarını Türkiye’ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla ilgili nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek.’

PKK’nin veya başka bir Kürt gücünün silahlarını sömürgeci bir devlete teslim etmesinin mümkün olmadığını, bunu dillendirmenin dahi bir hakaret olduğunu herkes bilir. Üzerinde durmaya dahi gerek yok.

‘9- Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan haklarını ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak.’

İşte işin aslı bu. Yeni dönemde de Türk devleti kuruluş felsefesine uygun olarak Kürtlerin kolektif hak taleplerini ret ve inkar etmeyi sürdürecek. Şiddet ve savaş politikalarına öncelik verecek. Daha çok Kortek ve Roboskiler olacak.
‘10- Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak.’

Yerel yönetimlerden Ankara’nın ne anladığı ise bir sır değil. Hukuk-polis-yargı ve ekonomik kıskacına alınan BDP’li yerel yönetimlerin durumu gözler önünde. Sayısını dahi unuttuğumuz belediye başkanları zindanda. Uluslararası hukuka gelince; Kortek, Kazan vadisi ve Roboski’de katledilenler, Pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan Kürt çocukları buna şahitlik ediyor. Gerisi ise yalan ve palavra. 

Cahit Mervan

Hiç yorum yok: