19 Şubat 2012 Pazar

Rejim Gidici, Kürdistan Kalıcı

Cahit Mervan
 

Şam rejiminin 26 Şubat’ta anayasa referandumuna gideceğini açıklamasından hemen sonra, Birleşmiş Milletler Örgütü Beşar Esad’ı da hedefleyen bir karar tasarısını oy çokluğu ile kabul etti. Hem de Arap Birliği’nin desteğiyle. BM’nin bu kararı Suriye’nin geleceği açısından keskin virajın dönüldüğü yönünde yorumlanıyor.

Suriye’de Kürdistan’ın dışta kaldığı bir iç savaş yaşanıyor. Çatışmalar, insan kayıpları her geçen gün biraz daha artıyor. Rejim hem içte, hem de dışta hızla dayanaklarını yitiriyor. Rejimin çöküşü artık kaçınılmaz bir hal alıyor. Rejim gidici, ama onun yerine kimin geleceği ise bir muamma.

Ancak gelişmeler olası rejim değişikliği, yeni Suriye’nin nasıl olacağı en az Suriye’de yaşayanlar kadar, bölgesel ve uluslararası güçleri de ilgilendiriyor. Suriye’deki bu hızlı değişim, iç savaş ve gelecek konusundaki belirsizlik en çokta Türkiye’yi kara kara düşündürüyor. Türkiye bütün çabasını ve enerjisini tıpkı 2003 yılında Saddam rejiminin çökmesi sonucu Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de ‘de facto’ bir Kürdistan’ın orta çıkmaması için harcıyor.

ANKARA ERKEN DOĞUM PEŞİNDE

Ankara rejimi içte Kürtlere karşı eşi ve benzeri görülmemiş bir kırım hareketi yürütürken, hemen yanı başında ikinci bir Özgür Kürdistan’ın doğmaması için Suriye’deki değişimi kendi kontrolüne almak, yönlendirmek istiyor. Bunun için her türlü provokasyon, hile ve kirli propagandaya başvuruyor. Suriye Kürdistan’ında zamansız bir doğum olması için çaba sarf ediyor. Bulduğu üç kuruşluk her malzemeyi bu anti-Kürt stratejinin ayaklarına dönüştürme çalışıyor.

Ankara rejimi her şeyden önce, son yüzyılda bütün Kürt devrimlerinin yükünü taşımış, onlara arka bahçe görevi yapmış ve bu nedenle ağır bedeller ödemiş Kürdistan’ın bu parçasında Kürtler arası birliğin olmaması için çalışıyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapıyor. Özel psikolojik savaşın her türlü aracını devreye koyuyor. Çelişki ve çatışma yaratmak, görüş ayrılıklarını derinleştirmek için en küçük bir olanağı dahi kullanıyor.

İkincisi, Ankara rejimi Kürtleri birlik olarak, netleşmiş ve gerçekleşebilir talepleriyle, programlarıyla, genel Suriye muhalefeti içinde güçlü bir merkez olarak var olmalarını istemiyor. Eşit bir partnerden ziyade, Ankara rejiminin yönlendirmek istediği muhalefet cephesi içinde Kürtlerin erimesini istiyor. Veya en azından kolu kanadı kırık, ne istediğini bilmeyen, güçsüz, kendi birliğini sağlamamış bir ‘Kürt varlığıyla’ Suriye muhalefetinde var olmasını istiyor.

Ankara el altında kendisine yakın unsurları silahlandırırken, onları örgütlerken, hatta paramiliter güçler haline getirirken, kendi istihbarat elemanları, özel kuvvetler komutanlığına bağlı birimleriyle ortak askeri operasyonlar yaparken, Suriye Kürtlerinin savunmasız kalması için çaba gösteriyor. Kürdistan’ın bu parçasında halkın her an Halepçe gibi, 1991 Güney Kürdistan başkaldırı sonrası gibi kitlesel bir kırımla karşı karşıya olduklarını bilmesine rağmen, Kürtlerin kendi ülkelerini savunmak için silahlanmalarına şiddetle karşı çıkıyor.

Daha da ötesi Ankara rejimi Kürdistan’ın bu parçasında ‘de facto’ olarak ortaya çıkabilecek bir öz yönetimin ortadan kaldırılması için daha tehlikeli bir planın, askeri işgal planının hazırlığını yapıyor. Kendi kamuoyunu buna hazırlıyor. KCK adı altında yürüttüğü siyasi soykırım operasyonlarında olduğu gibi bu işgalci ve sömürgeci fetih hareketine az da olsa bazı Kuzeyli ve bazı Güney-batı Kürdistanlı tiplerden de destek görüyor.

Rejim bunun için kirli bir propaganda ile Suriye Kürdistan’ın en güçlü örgütü olan Demokratik Birlik Partisi PYD’yi Suriye rejimi yanlısı göstermek için çabalıyor. Aslında bu çabanın altında başka bir neden daha yatıyor. O da Suriye Kürdistan’ını erken bir doğuma zorlamak, erken bir kırımın hedefi haline getirmek yatıyor. ‘Kürtler neden ayaklanmıyor’ propagandası bunun için yapılıyor.

PYD DOĞRU POLİTİKA İZLİYOR

Halbuki Kürtler ‘kâlû belâ'dan beri bu rejime karşılar. Rejimin mağdurudurlar. Ve güçleri oranında bu rejime karşı mücadele ediyorlar. Bu iddiayı ortaya atanlar ve bunun etrafında Kürt hareketinin birliğini dinamitlemek için PYD’yi yalnızlaştırmak isteyenler, 2004 Mart’ında Kürdistan’daki ayaklanmayı unutmuşa benziyorlar.

Bir hatırlatma daha yapmakta yarar var. 2003 yılında ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyon Saddam Hüseyin rejimini yıkmak için askeri operasyona başladığı zaman Güney Kürdistanlı güçler, tıpkı şimdi PYD’nin yaptığını yapmışlardı. ‘91 ayaklanmasının acı faturasını göz önünde bulundurarak işe balıklama atlamamışlardı.

Çünkü hem Mesut Barzani liderliğindeki PDK, hem de Celal Talabani liderliğindeki YNK ve diğer güçler acı tecrübe sahibi idiler ve şunu çok iyi biliyorlardı. Olası bir başarısız harekette fatura Kürdistan’a çıkacaktı. Tıpkı birinci körfez savaşında olduğu gibi. Bu nedenle yakın işbirliği içinde oldular, ama tetikçi olmadılar. Kürt halkıyla Arap halkı arasında zaten var olan düşmanlığı derinleştirmediler. Doğru bir strateji ve taktik uyguladılar. Çünkü rejim gidiciydi, ama Kürdistan kalıcıydı. Şimdi Suriye’de olacağı gibi.

Bugün esas olarak PYD’nin izlediği politika tam da 2003’un Güney Kürdistan’ında olup bitenlere hayli benziyor. Önünü görmeden erken bir ayaklanma her şeyi yok edebilir. Halkı bir kırıma ve felakete sürükleyebilir. Kaldı ki Suriye rejiminin değişmesini isteyen iç güçlerin ve Türkiye gibi bölgesel, ABD ve AB gibi uluslararası güçlerin programında Kürtlerin adı da zar zor geçmekte.

Ancak her şey Ankara rejimin planladığı gibi olmuyor, olmayacak da. Hiç kimse 21. yüzyılda Kürtlerin özgürlük ve statü arayışlarını Osmanlı oyunlarıyla ortadan kaldıramaz. Bu artık mümkün değil.

KÜRTLERİN KENDİSİNİ SAVUNMASI MEŞRUDUR

Bunun birçok nedeni var. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin ve Federal Kürdistan’ın varlığı en önemli etkenlerin başında geliyor. Kaldı ki Suriye Kürdistan’ının özgürlük ve kendi kendini yönetme istemi var. Ve bu istem hem güçlü, hem de örgütlü. Mesele de zaten buradan çıkıyor. AKP rejimi bundan rahatsız oluyor. Gülen cemaati bundan dolayı yayın organlarında her gün PYD’yi, Kürt hareketini hedef alan kirli bir manşetle haber çıkıyor.

Şimdi bazı ‘böcek’ olmaya aday ‘Kürt tipler’ Ankara rejiminin anti Kürt politikalarına çanak tutuyorlar. Örneğin ‘PKK iki bin gerillasını buraya gönderdi’ diye ihbarda bulunuyorlar. Bazıları ise daha düşük bir araçla, örneğin bir yürüyüşte çekilmiş fotoğraflarla bunu kanıtlamaya çalışıyor. Bu yaygara, hem de Suriye Kürtleri arasında birlik çalışmalarının bir aşmaya geldiği ve Kürt ulusal konseyinin kurulduğu zamana denk geliyor.

Kürdistan Özgürlük Hareketi, hızla bir iç savaşa giden ve Suriye Kürdistan halkının korunmasının elzem olduğu bir dönemde buraya ilgisiz kalması beklenebilir mi? Kesinlikle hayır. Onun varlık nedeni zaten budur. PKK’nin de, HPG’nin de, hatta Federal Kürdistan güçlerinin de esas görevi Kürdistan halkının özgürlüğünü sağlamak ve korumaktır.


Kürdistan Özgürlük Hareketi Güney-Batı Kürdistan halkını savunmak için tedbir almazsa, o zaman tarih önünde suçlu konuma düşer. İki bin gerilla burada konumlanmış mı, değil mi bilemiyoruz. Ama gerekiyorsa iki bin değil, yirmi bin konumlandırılmalı.

Neden mi? Çok basit. Çünkü 20. yüzyılda Ortadoğu şekillenirken Kürtler örgütlü ve savunmasız oldukları için, sömürgeci güçlerin cinayet sofralarında kurban oldular da ondan. Çünkü artık tarihin tekerrür etmeye ve Kürtlerin de buna göz yummaya hakları yokta ondan.

Hiç yorum yok: