9 Kasım 2011 Çarşamba

Saddam’dan Erdoğan’a, Kimyasal Ali’den Kimyasal Necdet’e Enfal Gerçeği

Kürtlere karşı yeni bir Enfal hareketi devreye girmiştir. Bu plan çok sinsi ve Saddam Hüseyin’in Halepçe Katliamından daha tehlikelidir.

Hasan Ali Mecid(Kimyasal Ali): “Kürtlere iyi mi bakmalıydım? Hayır! Onları buldozerle toprağa gömeceğim.”

Recep Tayip Erdoğan: “Onlara iyi niyet göstermeyeceğiz. Sözün bittiği yerdeyiz.”

Kürtlere karşı yeni bir Enfal hareketi devreye girmiştir. Bu plan çok sinsi ve Saddam Hüseyin’in Halepçe katliamında kokan gül-elması kimyasal zehirden daha tehlikelidir. Çünkü Saddam Hüseyin tek bir parçada Enfal hareketini başlatmış ve bitirmiştir. Fakat TC Başbakanı Tayip Erdoğan ise her dört parça Kürdistan’da etkili olmak ve Kürtleri tümden iradesizleştirerek 21 yüzyılın Saddam’ı ve topyekûn olarak Kürtleri 21. yy’ın yeni kurulan global sistemin dışında tutarak Türklerin yeni tip Atatürk’ü olarak tarihe geçmek istemektedir. Her ne kadar şartlar değişmişse de, Kürtler eski Kürt değilse de Türk devletinin zihniyeti değişmemiştir. Yeter ki Kürtler ulusal-kültürel haklarına kavuşmasın, Kürdistan coğrafyası tanınmasın diye uluslar arası ilişkilerde her türlü dalkavukluğu yaparak kendisini pazarlamaktadır. Bunun neticesinde bir batı devletlerine, bir doğu ülkelerine seferler düzenlemekte küresel politikaların taşeron gücü olarak kendisini sahneye koymuştur. Ne kadar rolünü iyi oynarsa emperyal güçlerden Kürtlere karşı yeni Enfal hareketi için o kadar daha iyi izin ve destek alabileceğini hesaplamaktadır. Aslında bazı güçlerden bu izni almıştır. Ama İran’a karşı duran ve sonunda İran’a karşı savaşan Saddam rejiminin Enfal hareketi sırasında yaptığı Halepçe katliamına onay veren ve bu katliamı kınamayan aynı devletlerin günü geldiğinde Saddam rejimine yapılanlar gibi aynı şeyi Türk devletinin başına da getirebileceğinden çok gizli ve yapacağı katliamları kamuflaj etmek için çok yönlü kirli çalışmalar peşindedir.

CUDİ’DE KÜRT GERİLLALAR İLE KANDİL(KORTEK)’DE KÜRT BEBEKLERİ KATLEDEN ZİHNİYET AYNI

Medyasını buna göre ayarlayan yeni dönemin Saddam Hüseyin’i olan Tayyip Erdoğan’ın danışmanları yeni Enfal hareketini Srilanka örneği ile dillerine dolandırtmaya çalışmaktadırlar. Bu Enfal hareketi bütün Kürtlere karşı topyekûn bir Enfal hareketi olarak planlanmıştır. Biliniyor Saddam Hüseyin Kürtlere karşı 1987’den başlayarak 8 aşamadan oluşan Enfal hareketini 1988’de Halepçe katliamıyla taçlandırarak genel bir affın ilanıyla bitirdi. Kuran-ı Kerim’in 8. Suresinin ismini koyduğu Enfal hareketini yaparak ne kadar Müslüman olduğunu Kürtleri katliamlardan geçirerek dünyaya gösterdi. Bir yıllık Enfal hareketi sırasında 182 bin Kürt faili meçhul bir şekilde toplanarak katledildi. Binlerce köy boşaltıldı. Halepçe katliamı yapıldı. Güney Kürdistan’da yasak askeri bölgeler ilan edildi. Bu bölgelerde Peşmergelere ve sivil Kürt ailelerine sürekli kimyasal silahlar kullanıldı. Bunlar aşama aşama olarak 8 ayaklı olarak yürütüldü. Enfal hareketini yürüten ve Kürtler arasında kimyasal Ali olarak tanınan Ali Hasan Mecit Kürtler için- “Neden onların hiçbir şey bilmeyen eşekler gibi orada yaşamalarına izin vereyim ki. Onlardan bugüne kadar ne alabildik? Belki Kürtler arasında iyileri de vardır, bulabiliriz diye düşünüyordum ama yok, bulamadık. Onların kafalarını paramparça edeceğim. Beyinlerini parçalayacağım. Onlara hizmet etmek mi? Yok, hayır! Onları buldozerlerle kazıyacağım o topraklardan”- diyordu. Tıpkı Tayip Erdoğan’ın yeni ve modern Enfal hareketini yürüten Kürtler arasında kimyasal Necdet olarak tanınan TC Genelkurmay başkanının Cudi’de Kürt gerillalarını ve Kortek’te Kürt bebeklerini öldüren ve bunun için paşalarını tebrik eden zihniyet gibiydi. Türk İçişleri bakanı yeni Enfal hareketini Ramazan ayında katıldığı bir iftar sofrasında önümüzdeki Ramazan’da artık bu konuları konuşmayacağız onları bitireceğiz diyerek bu planın bir yıllık olduğunun işaretlerini vermiştir.

SADDAM’DA KÜRT KATLİAMLARI ÖNCESİ İSRAİL’İ LANETLİ ÜLKE İLAN ETTİ

Tayip Erdoğan ise yeni planın aşamaları olduğunu söyleyerek Saddam Hüseyin gibi Kuran’ın hangi süresini esas aldığını ise bildirmedi. Ama beş aşamalı bir plan yapıldığını söylediler. Bu planın ilk aşamasının gerillayı tasfiye etmek ve kuzeyde gelişen özgürlük hareketinin iradeleşmiş yapısını dağıtmak olduğunu açık açık belirtmektedirler. İran’a karşı durmak ve savaşmak şartıyla Saddam rejimine tanınan Kürtlere yönelik Enfal hareketini bugün Tayip Erdoğan’ın Kürtlere yönelik yeni Enfal hareketini destekleyen ve ses çıkartmayan aynı güçlerdir. ABD, Avrupa ve suni Arap devletlerinin o dönem Saddam rejimini desteklediği gibi bugünde Tayip Erdoğan’ı destekliyorlar. Saddam hem İran’a karşı hem de İsrail’e karşı bir görüntü veriyordu. Ortadoğu kamuoyunu etkilemek ve arkasına almak için İsrail’e karşı söylenmeyen laf bırakmıyor hatta o kadar ileri gitti ki Irak pasaportlarında İsrail dışında her ülkeye Iraklıların gidebileceğini yazdırarak İsrail’i lanetli ülke ilan etti. Saddam İran’a karşı olduğunu göstererek batıdan gereken destekleri alırken, İsrail’e karşı durarak Ortadoğu ve Müslüman kamuoyunun desteğini arkasına alıyordu. Böylece Kürtlere yönelik 1970-1987 ye kadar Kürtçe TV, radyo, Kürtçe okul vs açılımlarla Kürtlerin iradesini teslim almaya çalışan Saddam Hüseyin ve rejimi Türkiye’nin desteği, onayı ve görüşleriyle Kürtleri ulusal olarak Irak’ta boğmak ve bitirmek, tümden umutsuzluğa sokmak için basit bazı bahaneleri öne sürerek Güney Kürdistan’da Kürt halkına karşı Enfal hareketini - Sözün bittiği yerdeyiz. İyi niyetimizi bundan sonra göstermeyeceğiz-diyen Tayip Erdoğan tıpkı kimyasal Ali gibi- Kürtlere iyi mi bakmalıydım? Hayır! Onları buldozerle toprağa gömeceğim –diyerek Enfal hareketini başlatmıştır. O dönem Kürtçe eğitim, TV, radyo, Kürt partilerinin kendi isimleri ile parti kurma hakkı hatta Enfal hareketi sırasında Saddam Hüseyin’le görüşen o dönemim Kemal Burkayları Musul’da, Bağdat’ta Kürt parti bürolarını açıyordu. Niye KDP ve YNK buna rağmen Saddam Hüseyin’in eline bahaneler verip Kürtler üzerine Enfal operasyonun getirilmesine vesile oldular? Yoksa niyetini bozmuş Saddam’ın Enfal operasyonu için öne sürdüğü bahaneler tıpkı bu gün niyetini bozmuş Tayip Erdoğan’ın Kürdistan’da başlatmış olduğu yeni Enfal operasyonu gibi Kürtleri topyekûn bitirmek ve iradesizleştirmek için bir Osmanlı oyununun bahanesi gibi değil miydi?

TAYİP ERDOĞAN TIPKI SADDAM HÜSEYİN GİBİ KÜRT VARDIR DEDİ

Kürtler bu dönem itibariyle düşmanlarına propaganda edecekleri bahaneler için akıl vermemelidir? Kürtlerin birbirlerini bahane göstererek başarısızlıklarını gizleme yarışına gireceklerine ne olursa olsun düşmanlarının korkulu rüyası olan Kürt ulusal birliklerini oluşturmaları gerekmez mi? Yoksa şu oldu bu oldu diyerek Kürt ulusal birlikten kaçmak Kürdistan coğrafyasında Türk ırkçı devletinin başlatmış olduğu yeni modern Enfal hareketine ortak olmak olarak anlaşılacaktır. Doğrudur Türk devleti değişmek zorunda kaldı. Beyaz ve kızıl katliamlarla Kürtleri bitirmediler. 

Tayip Erdoğan tıpkı Saddam Hüseyin gibi Kürt vardır dedi. Resmiyete yazılmamış Kürtçe TV açtı. Yani Türk devleti dönüşerek Saddamlaştı. Kürtçe TV vs gibi kırıntı haklar üzerinde propaganda için bazı Kürtleri de yanına alarak ve desteklerini talep ederek yeni bir Enfal operasyonunu Kürtler üzerinde uygulayarak iktidarını Ortadoğu’da sağlamlaştırmanın güçlü temellerini yeniçağda yapmaya çalışmaktadır. Ilımlı İslam’ın yeni versiyonu olan Yeşil faşizmin Ortadoğu’daki örneği olarak tanımlanan Tayip Erdoğan Kürt ve demokratların desteği ile iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra onlara karşı savaş açmış bulunmaktadır. Çünkü gelecekte iktidarı için en büyük tehlikeyi özgürlük isteyen Kürt ve demokratları görmektedir.

ERDOĞAN KÜRDİSTAN’DA YENİ ENFAL’İN ÖN AYAĞINI SON SEÇİMLERDE OLUŞTURDU

Türkiye’yi kuran Atatürk gibi Tayip Erdoğan’da ilk başta Kürtlere dayanarak Kürtlerin varlığını kabul ederek iktidara doğru tırmandı. İktidarın son basamağına geldiğinde tıpkı Atatürk gibi Kürt milletvekillerini meclisten dışarı attı. Kendi kimlikleri ve kıyafetleri ile meclise gelmelerine izin vermedi. Hatta Tayip Erdoğan daha ileri giderek kendi partisi içinde bulunan Kürt milletvekillerini tasfiye etti. Kürdistan’da Kürt milletvekilleri yerine faşist Türk milletvekillerini seçtirerek yeni Enfal operasyonun ön ayaklarını oluşturmaya çalıştı. Kemalist iktidar 80 yıl Kürtleri inkâr ederek bitirmeyi denedi. Ama başarısız oldu-kendi deyişleriyle Kürt özgürlük hareketine karşı fiyaskoyu yaşadılar. Yani yenildiklerini itiraf ettiler. Kürt özgürlük hareketi ırkçı-inkârcı Kemalist eski Türk devletini yendi. Yeni Türk devletini yeşil renkte kurmaya çalışan Tayip Erdoğan ve ekibi Kürtleri inkâr yerine tıpkı Saddam Hüseyin gibi biçimde kabul ederek bitirmeyi böylece yenilen eski devletleri gibi olmadıklarını söyleyerek ve propaganda ederek Kürtlere karşı topyekûn yeni bir ırkçı anlayışı sürdürdüklerini ilan ettiler. Bu yeni devletin ömrünü başlatmış oldukları yeni Enfal operasyonun başarısında gizlemişlerdir. Dolayısıyla ister PKK’ye muhalif olsun ister olmasın her şerefli-vicdanlı Kürdün yeni TC devletine karşı topyekûn ayağa kalkması ve nerede olursa olsun sesini çıkartması uluslar arası alanı harekete geçirerek yeni Türkiye’nin gerçek yüzünü deşifre etmesi ben Kürdüm-demokratım diyen herkesin görevidir. Yoksa bazı bahaneleri tekrarlayarak Kürt ulusal dayanışmasından kaçmak yeni Cezayirleri, Mahabadları, İhsan Nuri paşa’nın Ararat’ını, Şex Adulselam Barzani isyanının sonunu, 1975 boşalmasını vs kötü senaryolarla karşılaşmamak için çaba harcamalıdır. Kürtlerin cesaretle ve ulusal çıkarlarını parti, aşiret ve aile çıkarlarından üstün görerek ortak hareket etmesi başarıyı mümkün kılacaktır. Yoksa ABD, AB, Britanya gibi devletlerin BM gözetiminde bile olsa yazılı olarak Kürtlerin Ortadoğu’daki kazanımları ve varlıklarını korumak için Kürtlerle bir anlaşma imzalamadıkları halde sadece sözlerine inanmak ya da Türkiye’nin –amacımız güney Kürdistan hükümeti ve yönetimi ya da halkı değildir. Onlara saygı duyuyoruz.-demeleri resmen yazılı sözleşmelere girmedikçe sahtekârlıktır. Çünkü diğer parçalarda çözüm resmileşmeden Kürtlere saygıdan nasıl bahsedilebilinir?

OSMANLI İMPARATORLUĞU ŞEX ABDULSELAM BARZANİ’Yİ MUSULDA İDAM ETTİ

Uluslar arası kanunlar bir milleti bölmek-parçalamak ve ulusal haklarını görmüyorsa kabul etmiyorsa hangi Kürt ne hakla bu haksız uluslar arası kanunları –yasaları kabul edebilir? Kürtler kendi aleyhlerine oluşturulmuş bu yasalara karşı seslerini topyekûn kaldırmadığı sürece bunları kabul etmiş değil midir? Yoksa uluslar arası yasalar sınırları tanımamızı istiyor onun için Kürdistan’ın parçalanmışlığını tanımak zorundayız deyip Kürtleri zorlama siyasetine girme ne kadar doğrudur. Belki Kürtlerin aklında Kürtler dört parçadır ama Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletlerin gözünde Kürdistan bir parçadır. Onun içindir ki Türkiye güney-batı-doğu Kürdistan’da Kürt tasfiyesi için çalışmaktadır. Uluslar arası hiçbir yasayı dinlememektedir. Onların dinlemediği bir şeyi ya da öne sürdükleri bahaneyi Kürtler hangi hakla dillerinde sakız gibi çiğneyebiliyorlar? Ticarete-saltanata kurban edilmeyecek ulusal değerler için Kürtlerin daha dikkatli uyanık ve kaderlerini tayin hakkı için en azından söz sahibi olmaları gerekmez mi? Dolayısıyla Kürtlerin kuru sözlere artık karınlarının tok olmasında yarar vardır. Osmanlı imparatorluğu Şex Abdulselam Barzani hareketine karşı operasyon için yazmış olduğu telgrafı bahane ederek Barzan’ı, Amediye’yi de kapsayan Güney Kürdistan’da büyük bir operasyon yaptı. Sonunda ihanetle tutuklayarak Musul’da idam etti. Telgrafında Osmanlıdan ne istemişti? Kürtlerin tanınmasını, kimliklerinin kabulünü Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde valilerin-memurların Kürtlerden seçilmesini talep etmişti. Bu doğal haklar için Osmanlının devamı olduğunu gösteren AKP devleti ve Erdoğan hükümeti yeni versiyonlarla Kürt ulusal uyanışını parça parça kopartarak Kürtlere topyekûn bir yönelimin içerisindedir. Bunu görmek, deşifre etmek ve mücadele etmek can alıcıdır. İşime gelen Kürt liderini tanırım işime gelmeyeni zindana sokarım, idam ederim demek günümüzde nasıl açıklanır? Kürtler bunu daha ne kadar kabul edecekler? Çağ değişti söylemlerinin arkasına sığınılarak çürümesini bekleyin demek hiçbir Kürt siyasetçisine yakışmaz. Dünyada herhangi bir Kürt liderinin zindanda olması demek bütün Kürt liderlerinin zindanda olması demektir. Kürt halkının özgürleşmediğinin en büyük nedeni sayılır. Dolayısıyla her Kürt liderinin siyasetçinin bunu kabul etmemesi ve her yerde dillendirmesi ulusal bir görevdir. Yoksa Kürtlerin çaresizliği böyle devam eder gider.

İRAN-IRAK ARASINDAKİ CEZAYİR ANLAŞMASININ TEMELLERİ İSTANBUL VE ANKARA’DA ATILDI

1975 güney devriminin darbe alması ve bitirilmesi yine Türkiye’nin öncülüğünde olmuştu. Kürtlere verilen uluslar arası sözler yerine getirilmemiş Kürtler yüzüstü bırakılmıştı. Enfal hareketinin zeminine böyle gidilmişti. Türkiye Güneyde yükselen Kürt özgürlük davasının günün birinde kendisine uzanacağını düşünerek İran’la birlikte çalışmaya başladı. Cezayir anlaşmanın ön zemini ve maddeleri üzerinde İran ve Irak önce İstanbul’da sonra Ankara’da görüştürerek toplantılar yaptı. İran ve Irak Cezayir anlaşmasını aslında Türkiye’de yaptılar. Cezayir’de sadece açıkladılar. Zaten kimse Cezayir’de İran ve ırak arasında böyle ani bir anlaşmanın çıkacağına fazla ihtimal vermiyordu. Ama Türkiye’nin gözlemci olarak katıldığı ve onayladığı İran-Irak heyetleri arasındaki Ankara –İstanbul görüşmelerinden fazla kimse haberdar değildi. Bu dönemde Mele Mustafa Barzani ile çelişkiler yaşayan Celal Talabani şöyle bir soru soruyordu.-Eğer İran ve Irak bir anlaşmaya varırsa devrimin sonu nasıl olur? Ne tür hazırlıklar var?  Gibi sorulara karşılık devrimin lideri mele Mustafa Barzani- Bizim İran Şah’ına inancımız yok. Fakat ben Amerika’ya inanıyorum. Çünkü Amerika Kürtler gibi küçük bir halka kötülük yapamayacak kadar büyük bir ülkedir- diyordu. İran rejimi ise yaptığı açıklamada ise iki taraf anlaşırsa üçüncü taraf kaybeden taraf olur diyerek Kürtlere sırtını döndüğünü resmen açıklamıştı. Türk ve İran sömürgeci devletleri şartlar uygun olduğu halde güney devriminin yıkılmasında büyük rol oynamışlardır. Devrimin lideri mele Mustafa Barzani ise dış desteğin kesilmesi ve ABD’nin de Kürtlere sırtını döndüğünü gördüğünde büyük hayal kırıklığına uğrayarak devrimin sonunu ilan etti. ABD’ye sitem ederek kuru sözlere inandığını beyan etmişti. Barzani bir Amerikan gazetesi ve Alman gazeteci Gunther Dischner’e verdiği mülakatta- Amerikan hükümeti hiç resmi bir garanti vermedi. Biz o inançtaydık ki, Amerika hiç bir zaman bizi terk etmeyecek. Şimdi görüyoruz ki ne büyük hata yapmışız. Hayatımın en büyük hatası, ABD’ye ve onların bize verdikleri söz ve vaatlere inanmamdı. Umarız güney yönetimi ve Kürt siyasetçileri için aynı durum tekrarlanmaz. Gerek ABD gerekse de bölge ülkelerinin vereceği vaatlere kanmazlar. Çünkü Kürtler tarihleri boyunca vaatlerle kandırılmış ve birbirlerine düşman hale getirilmişlerdir.

KÜRTLER YENİ ENFAL’İN TEKERRÜR ETMEMESİ İÇİN HER ZAMANKİNDEN UYANIK OLMALIDIR

Kürt ulusal direnişi ve uyanışı her ne kadar böyle bir hatayı artık kabul edemeyecek bir düzeye gelmişse de Kürtlerin her zamankinden daha uyanık ve mücadeleci olması için derin siyaseti ulusal-demokratik başarıları için devreye koymaları bütün saldırıları bertaraf edecek niteliğe dönüştürerek topyekûn Kürt halkının ayağa kalkmasına vesile etmesi hayati önemdedir. Yeni AKP Türk devletinin İran’la ortak yapmış olduğu ve uluslar arası güçlerin yeni Enfal operasyonuna karşı Kürtler her yerde ayağa kalkarak 21 yy da ulusal-demokratik statülerini gerillalarına ve önderlerine sahiplenerek garantileyebilirler. Böylece yeni Enfal operasyonu tekerrür etmez. Kürtler topyekûn özgürlüklerine kavuşacaklardır.

Mehmet Botan

Hiç yorum yok: