Hasan Ali Mecid(Kimyasal Ali): “Kürtlere iyi mi bakmalıydım? Hayır! Onları buldozerle toprağa gömeceğim.”
Recep Tayip Erdoğan: “Onlara iyi niyet göstermeyeceğiz. Sözün bittiği yerdeyiz.”
Kürtlere
karşı yeni bir Enfal hareketi devreye girmiştir. Bu plan çok sinsi ve
Saddam Hüseyin’in Halepçe katliamında kokan gül-elması kimyasal zehirden
daha tehlikelidir. Çünkü Saddam Hüseyin tek bir parçada Enfal
hareketini başlatmış ve bitirmiştir. Fakat TC Başbakanı Tayip Erdoğan
ise her dört parça Kürdistan’da etkili olmak ve Kürtleri tümden
iradesizleştirerek 21 yüzyılın Saddam’ı ve topyekûn olarak Kürtleri 21.
yy’ın yeni kurulan global sistemin dışında tutarak Türklerin yeni tip
Atatürk’ü olarak tarihe geçmek istemektedir. Her ne kadar şartlar
değişmişse de, Kürtler eski Kürt değilse de Türk devletinin zihniyeti
değişmemiştir. Yeter ki Kürtler ulusal-kültürel haklarına kavuşmasın,
Kürdistan coğrafyası tanınmasın diye uluslar arası ilişkilerde her türlü
dalkavukluğu yaparak kendisini pazarlamaktadır. Bunun neticesinde bir
batı devletlerine, bir doğu ülkelerine seferler düzenlemekte küresel
politikaların taşeron gücü olarak kendisini sahneye koymuştur. Ne kadar
rolünü iyi oynarsa emperyal güçlerden Kürtlere karşı yeni Enfal hareketi
için o kadar daha iyi izin ve destek alabileceğini hesaplamaktadır.
Aslında bazı güçlerden bu izni almıştır. Ama İran’a karşı duran ve
sonunda İran’a karşı savaşan Saddam rejiminin Enfal hareketi sırasında
yaptığı Halepçe katliamına onay veren ve bu katliamı kınamayan aynı
devletlerin günü geldiğinde Saddam rejimine yapılanlar gibi aynı şeyi
Türk devletinin başına da getirebileceğinden çok gizli ve yapacağı
katliamları kamuflaj etmek için çok yönlü kirli çalışmalar peşindedir.
CUDİ’DE KÜRT GERİLLALAR İLE KANDİL(KORTEK)’DE KÜRT BEBEKLERİ KATLEDEN ZİHNİYET AYNI
Medyasını
buna göre ayarlayan yeni dönemin Saddam Hüseyin’i olan Tayyip
Erdoğan’ın danışmanları yeni Enfal hareketini Srilanka örneği ile
dillerine dolandırtmaya çalışmaktadırlar. Bu Enfal hareketi bütün
Kürtlere karşı topyekûn bir Enfal hareketi olarak planlanmıştır.
Biliniyor Saddam Hüseyin Kürtlere karşı 1987’den başlayarak 8 aşamadan
oluşan Enfal hareketini 1988’de Halepçe katliamıyla taçlandırarak genel
bir affın ilanıyla bitirdi. Kuran-ı Kerim’in 8. Suresinin ismini koyduğu
Enfal hareketini yaparak ne kadar Müslüman olduğunu Kürtleri
katliamlardan geçirerek dünyaya gösterdi. Bir yıllık Enfal hareketi
sırasında 182 bin Kürt faili meçhul bir şekilde toplanarak katledildi.
Binlerce köy boşaltıldı. Halepçe katliamı yapıldı. Güney Kürdistan’da
yasak askeri bölgeler ilan edildi. Bu bölgelerde Peşmergelere ve sivil
Kürt ailelerine sürekli kimyasal silahlar kullanıldı. Bunlar aşama aşama
olarak 8 ayaklı olarak yürütüldü. Enfal hareketini yürüten ve Kürtler
arasında kimyasal Ali olarak tanınan Ali Hasan Mecit Kürtler için-
“Neden onların hiçbir şey bilmeyen eşekler gibi orada yaşamalarına izin
vereyim ki. Onlardan bugüne kadar ne alabildik? Belki Kürtler arasında
iyileri de vardır, bulabiliriz diye düşünüyordum ama yok, bulamadık.
Onların kafalarını paramparça edeceğim. Beyinlerini parçalayacağım.
Onlara hizmet etmek mi? Yok, hayır! Onları buldozerlerle kazıyacağım o
topraklardan”- diyordu. Tıpkı Tayip Erdoğan’ın yeni ve modern Enfal
hareketini yürüten Kürtler arasında kimyasal Necdet olarak tanınan TC
Genelkurmay başkanının Cudi’de Kürt gerillalarını ve Kortek’te Kürt
bebeklerini öldüren ve bunun için paşalarını tebrik eden zihniyet
gibiydi. Türk İçişleri bakanı yeni Enfal hareketini Ramazan ayında
katıldığı bir iftar sofrasında önümüzdeki Ramazan’da artık bu konuları
konuşmayacağız onları bitireceğiz diyerek bu planın bir yıllık olduğunun
işaretlerini vermiştir.
SADDAM’DA KÜRT KATLİAMLARI ÖNCESİ İSRAİL’İ LANETLİ ÜLKE İLAN ETTİ
Tayip
Erdoğan ise yeni planın aşamaları olduğunu söyleyerek Saddam Hüseyin
gibi Kuran’ın hangi süresini esas aldığını ise bildirmedi. Ama beş
aşamalı bir plan yapıldığını söylediler. Bu planın ilk aşamasının
gerillayı tasfiye etmek ve kuzeyde gelişen özgürlük hareketinin
iradeleşmiş yapısını dağıtmak olduğunu açık açık belirtmektedirler.
İran’a karşı durmak ve savaşmak şartıyla Saddam rejimine tanınan
Kürtlere yönelik Enfal hareketini bugün Tayip Erdoğan’ın Kürtlere
yönelik yeni Enfal hareketini destekleyen ve ses çıkartmayan aynı
güçlerdir. ABD, Avrupa ve suni Arap devletlerinin o dönem Saddam
rejimini desteklediği gibi bugünde Tayip Erdoğan’ı destekliyorlar.
Saddam hem İran’a karşı hem de İsrail’e karşı bir görüntü veriyordu.
Ortadoğu kamuoyunu etkilemek ve arkasına almak için İsrail’e karşı
söylenmeyen laf bırakmıyor hatta o kadar ileri gitti ki Irak
pasaportlarında İsrail dışında her ülkeye Iraklıların gidebileceğini
yazdırarak İsrail’i lanetli ülke ilan etti. Saddam İran’a karşı olduğunu
göstererek batıdan gereken destekleri alırken, İsrail’e karşı durarak
Ortadoğu ve Müslüman kamuoyunun desteğini arkasına alıyordu. Böylece
Kürtlere yönelik 1970-1987 ye kadar Kürtçe TV, radyo, Kürtçe okul vs
açılımlarla Kürtlerin iradesini teslim almaya çalışan Saddam Hüseyin ve
rejimi Türkiye’nin desteği, onayı ve görüşleriyle Kürtleri ulusal olarak
Irak’ta boğmak ve bitirmek, tümden umutsuzluğa sokmak için basit bazı
bahaneleri öne sürerek Güney Kürdistan’da Kürt halkına karşı Enfal
hareketini - Sözün bittiği yerdeyiz. İyi niyetimizi bundan sonra
göstermeyeceğiz-diyen Tayip Erdoğan tıpkı kimyasal Ali gibi- Kürtlere
iyi mi bakmalıydım? Hayır! Onları buldozerle toprağa gömeceğim –diyerek
Enfal hareketini başlatmıştır. O dönem Kürtçe eğitim, TV, radyo, Kürt
partilerinin kendi isimleri ile parti kurma hakkı hatta Enfal hareketi
sırasında Saddam Hüseyin’le görüşen o dönemim Kemal Burkayları Musul’da,
Bağdat’ta Kürt parti bürolarını açıyordu. Niye KDP ve YNK buna rağmen
Saddam Hüseyin’in eline bahaneler verip Kürtler üzerine Enfal
operasyonun getirilmesine vesile oldular? Yoksa niyetini bozmuş
Saddam’ın Enfal operasyonu için öne sürdüğü bahaneler tıpkı bu gün
niyetini bozmuş Tayip Erdoğan’ın Kürdistan’da başlatmış olduğu yeni
Enfal operasyonu gibi Kürtleri topyekûn bitirmek ve iradesizleştirmek
için bir Osmanlı oyununun bahanesi gibi değil miydi?
TAYİP ERDOĞAN TIPKI SADDAM HÜSEYİN GİBİ KÜRT VARDIR DEDİ
Kürtler
bu dönem itibariyle düşmanlarına propaganda edecekleri bahaneler için
akıl vermemelidir? Kürtlerin birbirlerini bahane göstererek
başarısızlıklarını gizleme yarışına gireceklerine ne olursa olsun
düşmanlarının korkulu rüyası olan Kürt ulusal birliklerini oluşturmaları
gerekmez mi? Yoksa şu oldu bu oldu diyerek Kürt ulusal birlikten kaçmak
Kürdistan coğrafyasında Türk ırkçı devletinin başlatmış olduğu yeni
modern Enfal hareketine ortak olmak olarak anlaşılacaktır. Doğrudur Türk
devleti değişmek zorunda kaldı. Beyaz ve kızıl katliamlarla Kürtleri
bitirmediler.
Tayip Erdoğan tıpkı Saddam Hüseyin gibi Kürt vardır dedi.
Resmiyete yazılmamış Kürtçe TV açtı. Yani Türk devleti dönüşerek
Saddamlaştı. Kürtçe TV vs gibi kırıntı haklar üzerinde propaganda için
bazı Kürtleri de yanına alarak ve desteklerini talep ederek yeni bir
Enfal operasyonunu Kürtler üzerinde uygulayarak iktidarını Ortadoğu’da
sağlamlaştırmanın güçlü temellerini yeniçağda yapmaya çalışmaktadır.
Ilımlı İslam’ın yeni versiyonu olan Yeşil faşizmin Ortadoğu’daki örneği
olarak tanımlanan Tayip Erdoğan Kürt ve demokratların desteği ile
iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra onlara karşı savaş açmış
bulunmaktadır. Çünkü gelecekte iktidarı için en büyük tehlikeyi özgürlük
isteyen Kürt ve demokratları görmektedir.
ERDOĞAN KÜRDİSTAN’DA YENİ ENFAL’İN ÖN AYAĞINI SON SEÇİMLERDE OLUŞTURDU
Türkiye’yi
kuran Atatürk gibi Tayip Erdoğan’da ilk başta Kürtlere dayanarak
Kürtlerin varlığını kabul ederek iktidara doğru tırmandı. İktidarın son
basamağına geldiğinde tıpkı Atatürk gibi Kürt milletvekillerini
meclisten dışarı attı. Kendi kimlikleri ve kıyafetleri ile meclise
gelmelerine izin vermedi. Hatta Tayip Erdoğan daha ileri giderek kendi
partisi içinde bulunan Kürt milletvekillerini tasfiye etti. Kürdistan’da
Kürt milletvekilleri yerine faşist Türk milletvekillerini seçtirerek
yeni Enfal operasyonun ön ayaklarını oluşturmaya çalıştı. Kemalist
iktidar 80 yıl Kürtleri inkâr ederek bitirmeyi denedi. Ama başarısız
oldu-kendi deyişleriyle Kürt özgürlük hareketine karşı fiyaskoyu
yaşadılar. Yani yenildiklerini itiraf ettiler. Kürt özgürlük hareketi
ırkçı-inkârcı Kemalist eski Türk devletini yendi. Yeni Türk devletini
yeşil renkte kurmaya çalışan Tayip Erdoğan ve ekibi Kürtleri inkâr
yerine tıpkı Saddam Hüseyin gibi biçimde kabul ederek bitirmeyi böylece
yenilen eski devletleri gibi olmadıklarını söyleyerek ve propaganda
ederek Kürtlere karşı topyekûn yeni bir ırkçı anlayışı sürdürdüklerini
ilan ettiler. Bu yeni devletin ömrünü başlatmış oldukları yeni Enfal
operasyonun başarısında gizlemişlerdir. Dolayısıyla ister PKK’ye muhalif
olsun ister olmasın her şerefli-vicdanlı Kürdün yeni TC devletine karşı
topyekûn ayağa kalkması ve nerede olursa olsun sesini çıkartması
uluslar arası alanı harekete geçirerek yeni Türkiye’nin gerçek yüzünü
deşifre etmesi ben Kürdüm-demokratım diyen herkesin görevidir. Yoksa
bazı bahaneleri tekrarlayarak Kürt ulusal dayanışmasından kaçmak yeni
Cezayirleri, Mahabadları, İhsan Nuri paşa’nın Ararat’ını, Şex Adulselam
Barzani isyanının sonunu, 1975 boşalmasını vs kötü senaryolarla
karşılaşmamak için çaba harcamalıdır. Kürtlerin cesaretle ve ulusal
çıkarlarını parti, aşiret ve aile çıkarlarından üstün görerek ortak
hareket etmesi başarıyı mümkün kılacaktır. Yoksa ABD, AB, Britanya gibi
devletlerin BM gözetiminde bile olsa yazılı olarak Kürtlerin
Ortadoğu’daki kazanımları ve varlıklarını korumak için Kürtlerle bir
anlaşma imzalamadıkları halde sadece sözlerine inanmak ya da Türkiye’nin
–amacımız güney Kürdistan hükümeti ve yönetimi ya da halkı değildir.
Onlara saygı duyuyoruz.-demeleri resmen yazılı sözleşmelere girmedikçe
sahtekârlıktır. Çünkü diğer parçalarda çözüm resmileşmeden Kürtlere
saygıdan nasıl bahsedilebilinir?
OSMANLI İMPARATORLUĞU ŞEX ABDULSELAM BARZANİ’Yİ MUSULDA İDAM ETTİ
Uluslar
arası kanunlar bir milleti bölmek-parçalamak ve ulusal haklarını
görmüyorsa kabul etmiyorsa hangi Kürt ne hakla bu haksız uluslar arası
kanunları –yasaları kabul edebilir? Kürtler kendi aleyhlerine
oluşturulmuş bu yasalara karşı seslerini topyekûn kaldırmadığı sürece
bunları kabul etmiş değil midir? Yoksa uluslar arası yasalar sınırları
tanımamızı istiyor onun için Kürdistan’ın parçalanmışlığını tanımak
zorundayız deyip Kürtleri zorlama siyasetine girme ne kadar doğrudur.
Belki Kürtlerin aklında Kürtler dört parçadır ama Kürdistan’ı
sömürgeleştiren devletlerin gözünde Kürdistan bir parçadır. Onun içindir
ki Türkiye güney-batı-doğu Kürdistan’da Kürt tasfiyesi için
çalışmaktadır. Uluslar arası hiçbir yasayı dinlememektedir. Onların
dinlemediği bir şeyi ya da öne sürdükleri bahaneyi Kürtler hangi hakla
dillerinde sakız gibi çiğneyebiliyorlar? Ticarete-saltanata kurban
edilmeyecek ulusal değerler için Kürtlerin daha dikkatli uyanık ve
kaderlerini tayin hakkı için en azından söz sahibi olmaları gerekmez mi?
Dolayısıyla Kürtlerin kuru sözlere artık karınlarının tok olmasında
yarar vardır. Osmanlı imparatorluğu Şex Abdulselam Barzani hareketine
karşı operasyon için yazmış olduğu telgrafı bahane ederek Barzan’ı,
Amediye’yi de kapsayan Güney Kürdistan’da büyük bir operasyon yaptı.
Sonunda ihanetle tutuklayarak Musul’da idam etti. Telgrafında Osmanlıdan
ne istemişti? Kürtlerin tanınmasını, kimliklerinin kabulünü Kürtlerin
yoğun yaşadığı yerlerde valilerin-memurların Kürtlerden seçilmesini
talep etmişti. Bu doğal haklar için Osmanlının devamı olduğunu gösteren
AKP devleti ve Erdoğan hükümeti yeni versiyonlarla Kürt ulusal uyanışını
parça parça kopartarak Kürtlere topyekûn bir yönelimin içerisindedir.
Bunu görmek, deşifre etmek ve mücadele etmek can alıcıdır. İşime gelen
Kürt liderini tanırım işime gelmeyeni zindana sokarım, idam ederim demek
günümüzde nasıl açıklanır? Kürtler bunu daha ne kadar kabul edecekler?
Çağ değişti söylemlerinin arkasına sığınılarak çürümesini bekleyin demek
hiçbir Kürt siyasetçisine yakışmaz. Dünyada herhangi bir Kürt liderinin
zindanda olması demek bütün Kürt liderlerinin zindanda olması demektir.
Kürt halkının özgürleşmediğinin en büyük nedeni sayılır. Dolayısıyla
her Kürt liderinin siyasetçinin bunu kabul etmemesi ve her yerde
dillendirmesi ulusal bir görevdir. Yoksa Kürtlerin çaresizliği böyle
devam eder gider.
İRAN-IRAK ARASINDAKİ CEZAYİR ANLAŞMASININ TEMELLERİ İSTANBUL VE ANKARA’DA ATILDI
1975
güney devriminin darbe alması ve bitirilmesi yine Türkiye’nin
öncülüğünde olmuştu. Kürtlere verilen uluslar arası sözler yerine
getirilmemiş Kürtler yüzüstü bırakılmıştı. Enfal hareketinin zeminine
böyle gidilmişti. Türkiye Güneyde yükselen Kürt özgürlük davasının günün
birinde kendisine uzanacağını düşünerek İran’la birlikte çalışmaya
başladı. Cezayir anlaşmanın ön zemini ve maddeleri üzerinde İran ve Irak
önce İstanbul’da sonra Ankara’da görüştürerek toplantılar yaptı. İran
ve Irak Cezayir anlaşmasını aslında Türkiye’de yaptılar. Cezayir’de
sadece açıkladılar. Zaten kimse Cezayir’de İran ve ırak arasında böyle
ani bir anlaşmanın çıkacağına fazla ihtimal vermiyordu. Ama Türkiye’nin
gözlemci olarak katıldığı ve onayladığı İran-Irak heyetleri arasındaki
Ankara –İstanbul görüşmelerinden fazla kimse haberdar değildi. Bu
dönemde Mele Mustafa Barzani ile çelişkiler yaşayan Celal Talabani şöyle
bir soru soruyordu.-Eğer İran ve Irak bir anlaşmaya varırsa devrimin
sonu nasıl olur? Ne tür hazırlıklar var? Gibi sorulara karşılık
devrimin lideri mele Mustafa Barzani- Bizim İran Şah’ına inancımız yok.
Fakat ben Amerika’ya inanıyorum. Çünkü Amerika Kürtler gibi küçük bir
halka kötülük yapamayacak kadar büyük bir ülkedir- diyordu. İran rejimi
ise yaptığı açıklamada ise iki taraf anlaşırsa üçüncü taraf kaybeden
taraf olur diyerek Kürtlere sırtını döndüğünü resmen açıklamıştı. Türk
ve İran sömürgeci devletleri şartlar uygun olduğu halde güney devriminin
yıkılmasında büyük rol oynamışlardır. Devrimin lideri mele Mustafa
Barzani ise dış desteğin kesilmesi ve ABD’nin de Kürtlere sırtını
döndüğünü gördüğünde büyük hayal kırıklığına uğrayarak devrimin sonunu
ilan etti. ABD’ye sitem ederek kuru sözlere inandığını beyan etmişti.
Barzani bir Amerikan gazetesi ve Alman gazeteci Gunther Dischner’e
verdiği mülakatta- Amerikan hükümeti hiç resmi bir garanti vermedi. Biz o
inançtaydık ki, Amerika hiç bir zaman bizi terk etmeyecek. Şimdi
görüyoruz ki ne büyük hata yapmışız. Hayatımın en büyük hatası, ABD’ye
ve onların bize verdikleri söz ve vaatlere inanmamdı. Umarız güney
yönetimi ve Kürt siyasetçileri için aynı durum tekrarlanmaz. Gerek ABD
gerekse de bölge ülkelerinin vereceği vaatlere kanmazlar. Çünkü Kürtler
tarihleri boyunca vaatlerle kandırılmış ve birbirlerine düşman hale
getirilmişlerdir.
KÜRTLER YENİ ENFAL’İN TEKERRÜR ETMEMESİ İÇİN HER ZAMANKİNDEN UYANIK OLMALIDIR
Kürt
ulusal direnişi ve uyanışı her ne kadar böyle bir hatayı artık kabul
edemeyecek bir düzeye gelmişse de Kürtlerin her zamankinden daha uyanık
ve mücadeleci olması için derin siyaseti ulusal-demokratik başarıları
için devreye koymaları bütün saldırıları bertaraf edecek niteliğe
dönüştürerek topyekûn Kürt halkının ayağa kalkmasına vesile etmesi
hayati önemdedir. Yeni AKP Türk devletinin İran’la ortak yapmış olduğu
ve uluslar arası güçlerin yeni Enfal operasyonuna karşı Kürtler her
yerde ayağa kalkarak 21 yy da ulusal-demokratik statülerini
gerillalarına ve önderlerine sahiplenerek garantileyebilirler. Böylece
yeni Enfal operasyonu tekerrür etmez. Kürtler topyekûn özgürlüklerine
kavuşacaklardır.
Mehmet Botan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder