1959 yılında Van'ın Gürpınar ilçesinde doğan Hüseyin Çelik, 1983
yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nden mezun oldu. Mezun olduğu gibi Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi'ne asistan olarak girdi. 1987 yılında ise İstanbul
Üniversitesi'ne geçti.
1988-1991 yılları arasında “Jön Türkler”
konulu doktorası ile ilgili araştırmalar yapmak üzere İngiltere'ye
gönderildi. Bu esnada Londra Üniversitesi, “Ortadoğu ve Afrika
Çalışmaları Okulu” programlarına katıldı. 1991'de ise “Yeni Osmanlılar”
ile ilgili araştırmalar yapmak üzere Belçika, Hollanda, Almanya,
Avusturya, İsviçre, İtalya ve Fransa'da bulundu. 1992'de Yüzüncü Yıl
Üniversitesi'ne geri döndü ve yardımcı doçent yapıldı. 1997 yılında ise
doçentliğe yükseltildi. Son olarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde öğretim
üyeliği ve bölüm başkanlığı yaptı. Türk kültürü, siyasi tarihi ve
edebiyatı üzerine kitaplar yazdı.
Hüseyin Çelik öğretim üyesiyken
DYP ile bağlantıya geçti ve 18 Nisan 1999 milletvekili seçimlerinde
DYP'den Van Milletvekili seçildi. 3 Temmuz 2001'de ise DYP'den istifa
ederek, “kurucu üye” olarak AKP'nin kurucuları arasında yer aldı. 3
Kasım 2002 seçimlerinde yeniden Van Milletvekili olarak parlamentoya
girdi. 58. Cumhuriyet Hükümetinde Kültür Bakanı olarak görev aldı. 59.
ve 60. AKP Hükümetlerinde ise, Millî Eğitim Bakanlığı yaptı.
Yapılan son
milletvekili seçimlerinde AKP Antep milletvekili olan Çelik, Başbakan
başdanışmanı olarak atanmıştır. AKP MYK üyesi olan Çelik, aynı zamanda
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve AKP Sözcüsü'dür.
Bu mesele
Kürtler açısından daha da dramatiktir. Bunun çarpıcı örneklerinden biri
Hüseyin Çelik’tir. Kürdistan çıkışlı olan Çelik, ilkin “Türk Dili ve
Edebiyatı”nı okuyor, sonra “Yeni Osmanlıcılık ve Jön Türklüğe” merak
salıyor, ABD güdümlü Fetullah cemaatine üye oluyor, daha sonra Kürt
soykırımcılığıyla “meşhur” Çiller’in partisi DYP’ye geçiyor. Nihayetinde
de tüm bunların sentezi ve ileri organizasyonu olan AKP’ye kurucu üye
oluyor.
Hüseyin Çelik AKP’nin “Kürt” milletvekilleri arasında
sayılıyor. Erdoğan defalarca kendi “Kürt” milletvekillerine vurgu yaptı.
1990’lı yıllarda yapılan tartışmalarda sürekli şöyle bir demagoji
yapılırdı: “Bu ülkede Kürtlere ayrımcılık yapılmıyor, önlerinde hiçbir
engel yok, cumhurbaşkanı bile olabiliyorlar.” Elbette İsmail Beşikçi
Hoca bu çarpıtmalara çok kısa ve öz bir yanıt veriyordu: “Evet, ama
Kürtlüğünü inkâr etme koşuluyla.” AKP ise bu demagojiyi biraz daha
inceltti. AKP’nin içerisindeki bazı “Kürtler” artık, “ben Kürdüm ve
bakan dahi olmuşum” diyebiliyor. Yani kendisini inkâr etmediğini
vurguluyor. Buna da Beşikçivari bir cevapla, “Evet, ama Kürt halkının
haklarını inkâr etme koşuluyla” denilmeli. Çünkü eskiden “Kürt yoktur”
deniyordu, şimdi bu inkâr inceltilerek, “Kürt vardır ama hakları yoktur”
deniyor. Bir toplumun, toplum olmaktan kaynaklı siyasal, sosyal,
kültürel vb hakları vardır. Bu haklar çarpıtılamaz,
bireyselleştirilemez, küçültülüp budanamaz. AKP’nin yapmaya çalıştığı
ise bu tür bir şeydir.
Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur, tek tek
Kürtlerin sorunları vardır” diyerek daha tehlikeli bir inkârı dayatıyor.
Yani Kürtlerin toplumsal değil bireysel haklarının olduğunu söylüyor.
Oysa bir halkı halk yapan onun ortak toplumsal değerleri yani toplumsal
özelliğidir ve bir toplumun toplumsal hakları savunulmadan o halkın
gerçek bir mensubu olunduğu ileri sürülemez. Dolayısıyla burada bir
toplumu bireylerine ayırarak parçalama ve atomize etme amacı vardır.
Çünkü bireyselleştirilen bir toplum daha iyi yönetilip, asimile
edilebilir. Örneğin bir kısmına “iyi Kürt”, bir kısmına “kötü Kürt”
denir. “İyi”ler sürekli ihya edilir, “kötü”ler ise cezalandırılır.
Bu
“ihya” edilen “Kürt”lerden biri de Hüseyin Çelik’tir. Van
milletvekilliği döneminde kendisi, aile ve akraba çevresi gayet “ihya”
olup semiz hale getirildiler. Bu durum halkta büyük tepkilere neden
olunca Hüseyin Çelik, son seçimlerde Van’dan değil Antep’ten
milletvekili seçtirildi. “İhya edilenler”e bir görev daha verilir. O da
“kötü” ilan edilenlere sürekli biçimde saldırmak. Gılgameş destanında
Enkidu’nun Humbaba’ya yaptığı gibi…
Dikkat edilirse yurtsever Kürtlere
ve Kürt siyasetçilerine en fazla AKP’nin “Kürt”leri saldırmaktadır.
Bunların başında da Hüseyin Çelik gelmektedir. Van depreminde halk yoğun
acılar içerisinde kıvranırken, Hüseyin Çelik sıcak koltuğunda güllük
gülistanlık bir tablo çiziyordu. Ona göre sadece kısmi bir çadır sorunu
vardı. Halkın sorunları için koşuşturup bunları dile getiren yurtsever
Kürt siyasetçilerine ise en düzeysiz söylemlerle saldırmaktan geri
kalmıyordu.
Bunların hepsi “Beyaz Türkler”in sofralarına meze yetiştirmek için yarışan “kapkara yüzlü Kürtler” ya da Kürdistanlı’lardır ve tüm dünyadaki örneklerinde olduğu gibi günü geldiğinde pılını pırtını toplayıp dünyanın başka bir yerinde başka sofralara mezecilik arayışına çıkacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder