22 Kasım 2011 Salı

Fethullah AKP’ye Emir Veriyor Gülerce de Taraf’a...

Veysi SARISÖZEN
Taraf’ta bir şeyler oluyor.

Hüseyin Gülerce’nin ilan ettiği “yol ayrımı”, bu gazetede de, Nabi Yağcı ve Roni Marguiles’i hedef alan yazılarla derinleşiyor.


Belli ki, Fethullahçı unsurlar hareketlenmiş.


Bunlar “yazar-polis”  Emre Uslu’ya sırtlarını dayamışlar ve eleştirdikleri yazarları “PKK şiddetini savunmakla” suçluyorlar. Suçlamalarını gazete sınırları dışına da taşırıyorlar ve tüm Fethullahçı medyatörler gibi, Radikal yazarı Yıldırım Türker’i ve Milliyet yazarı Nuray Mert’i de hedef tahtalarına koyuyorlar.


Tartışmanın içeriğinden bağımsız olarak gazetedeki “derin çekirdek”, Fethullah Gülen’in Amerikalardan verdiği “kökünü kurutun, işini bitirin” “fetvasının” ve Başbakan ile İçişleri Bakanı’nın medyada KCK operasyonu adı altında BDP’ye yönelik saldırıyı eleştiren yazarlara gözdağı vermesinin gereğini yerine getiriyorlar.


Önce bu “derin çekirdeğin”, fonksiyonları üzerine birkaç söz: Yıldıray Oğur, gazetede, bir zamanlar sosyalistlerle, örneğin Roni Marguiles’in üye olduğu Devrimci Sosyalist İşçi Partisi üyeleriyle birlikte pek çok ciddi eyleme imza atan “genç sivillerin” Kürt Özgürlük Hareketi’yle dayanışmasını önlemek için canla başla çalışıyor. Bunu başarıyor da. Hareket sönümlenme sürecinde. Askeri vesayetin yerini, AKP’nin ele geçirdiği devletin siviller üzerindeki vesayeti aldı. O nedenle utanmaz bir demagojiyle bu kişi, Roni Marguiles’e dil uzatıyor. Üstelik Roni’nin bunlara verdiği yanıtın “lüzumundan fazla” diplomatik olmasına rağmen...


Ciddiye alınabilecek ikinci isim ise Markar Eseyan... Bu kişinin belli ki fonksiyonu çok daha önemli. Onun amacı, soykırıma uğrayan Ermeni halkından geriye kalan Türkiye Ermenilerinin, Hrant Dink’in açtığı “Kürt halkıyla dayanışma” yolundan yürümesini engellemek. AKP hükümeti için bu çok önemli. Geçtiğimiz seçimlerde, Kürt Özgürlük  Hareketi’nin bir Süryani demokratını TBMM’ye göndermesinin uluslararası çapta yarattığı etki biliniyor. Eğer onun yanında bir Ermeni demokratı da meclise gönderilebilseydi, bu AKP’nin uluslararası alanda Kürt Özgürlük Hareketi’ni tecrit etme politikasını yerle bir ederdi. Eğer şimdi Hrant yaşıyor olsaydı, onun temiz vicdanı AKP’nin saldırganlığı önünde, Ragıp Zarakolu’na siper olurdu... Ermeni toplumunu Kürt Özgürlük Hareketi’nden akıl almaz bir “militanlıkla” uzak tutmak için didinen Eseyan Hrant’ın yolundan yürümüyor.


Gelelim içeriğe...


Bunlar savaşın trajik ve tekil sonuçlarını dillerine mide bulandıracak bir demagoji ile doluyorlar. Hepimizin derin ve samimi bir üzüntüyle karşıladğımız sivil Kürt kayıpları hakkında aşağılık bir “istismar” peşindeler. Şimdi soralım bakalım: Kürt militanlar, kendi yurttaşlarını gerçekten de “terör” olsun diye mi “öldürüyorlar”? Onların kendi yurttaşlarını “öldürme” nedenleri ne olabilir? Onları “korkutmak” olabilir mi? Neden? Kendi topraklarında, kendisini destekleyen bir halkın sivil bireylerini öldürmesi için PKK’nin hiçbir nedeni yok. Ama olaylar esnasında AKP güçlerinin etrafa rastgele ateş açmasının nedeni açık: Onlar açılan ateşten yarın tutuklayacakları insanların öleceğini bilmekteler...


Bu ekibin ikinci demagojik tezi şu: Hem AKP’nin, hem de PKK’nin şiddetine eşit biçimde karşı çıkılmalı...


Hiç kimse bunlara “eşit biçimde karşı çıkmayın, PKK’nin şiddetine az, AKP’nin şiddetine çok karşı çıkın” demiyor.


Denen şu: Hepimizin karşı olduğumuz “savaş” ya da “şiddet” asıl olarak kim tarafından sürdürülüyor?


Ekip, bu soru karşısında sarımsak görmüş vampir gibi suratını gizleyerek demagojinin karanlıklarına kaçıyor...


Sorulması gereken soru “iki şiddet eşit mi, değil mi” sorusu değil.


İster “eşit” deyin, ister “eşit değil” deyin, ama şunu sorun: Karşı olduğumuz şiddet neden devam ediyor ve barış gelmiyor?”


Ekip, “çünkü diyor, PKK demokratik hakları şiddetle almaya çalışıyor.”


Bu kanlı sonuçlara yol açan, en aşağılık yalandır.


Çünkü, AKP, Kürtler ancak silahla alınabilecek ayrı devlet kurma hedefinden barış için vazgeçtiği halde, Kürtlerin kimliğini, dilini tanımıyor, Kürtlerin kendi kendisini özerk bir toplum olarak, kendi kimliği ve diliyle yönetmesini önlemek için PKK’yi savaş yoluyla tasfiye etmeye, BDP’yi tutuklama yoluyla kapatmaya çalışıyor ve şiddet ve savaş bu nedenle sürüyor...


Ekip kıvranıyor: “Ya Silvan...”


Ne Silvan’ı... Savaşta asker ve gerilla kayıplarından doğal hiçbir şey olamaz.


Konuşun bakalım: Parlamenter bir rejimde KCK tutuklamaları gibi bir tutuklama olabilir mi?


Bu tutuklamaların Silvan’dan iki yıl önce başladığını da kafanızın bir köşesine yazın...


Siz bu savaşta “köklerini kurutun, işlerini bitirin” diyen Fethullah’ın saflarında, AKP’nin yürüttüğü savaşın ve KCK tutuklamalarının yanındasınız.


Saldırdığınız insanlar ise, ne PKK’lidir, ne KCK’li... “Barışın yanında, AKP’nin yürüttüğü savaşın ve tutuklamaların karşısındalar...”


O kadar.

Hiç yorum yok: