23 Kasım 2011 Çarşamba

AKP Faşizmine Karşı 'Stratejik Savaş'

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarına yönelik operasyon ardından KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı'nın yaptığı, ”bu uygulamaların süreci, 'Stratejik bir savaşa' doğru sürüklediği” uyarısı dikkatle okunmalı. Uzun bir süredir, ”meşru savunma” konumunda olan HPG güçlerinin, ”stratejik savaş” aşamasına geçmesi otuz yıllık savaş sürecinde daha önce yaşanmamış bir dönemin başlayabileceği uyarısı olarak algılanmalı. AKP'nin bu tavrının tüm diyalog yollarının kapatıldığı biçiminde algılandığı kesin. Bugüne kadar, çatışmalı durumlara karşın, bir biçimde diyaloğun sürmesine karşın AKP'nin özellikle Öcalan'ın avukatlarına operasyon düzenleyerek verdiği mesaj, diyalog yolunun tamamen kapandığıdır.

BDP'lileri kast ederek, ”İster mecliste olsunlar ister olmasınlar ne fark eder” diyen Başbakan Erdoğan'ın Kürt iradesine yönelik yaklaşımı, Öcalan'ın avukatlarına yönelik operasyonla daha da netlik kazanıyor. AKP açık bir biçimde milyonlarca Kürdün tüm yasal tehditlere karşın, imza kampanyaları ile siyasal iradesi olarak beyan ettiği Öcalan'ı yok sayma çabasına girdiğini ilan ediyor. AKP Güneyli Kürtleri de, ”yeni bir süreç” başlayacak oyalamasına alet etmekten de çekinmiyor. Nitekim önümüzdeki günlerde BDP’li vekillere yönelik bir operasyon gelişirse şaşmamak gerekir.

İmralı'da yürütülen görüşmelerin sonucunda Abdullah Öcalan tarafından kaleme alınan protokollerin AKP Hükümeti tarafından yok sayılarak hem görüşmelerin kesilmesi hem de Öcalan'a uygulanan tecritin derinleşme süreci, Kürdistan'da savaş hukuku ve ahlakın ayaklar altına alındığı bir savaş durumuna sahne oldu. Tüm bu olup bitenlere karşın Güney Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani'nin girişimlerine kapı kapanmamasına karşın, Kürdistan ve Batı illerinde Öcalan'ın avukatlarına yönelik gözaltı operasyonu bu girişiminde AKP Hükümeti tarafından bir oyalama taktiği olduğunu gözler önüne seriyor.

Barzani'nin Ankara ziyareti ile özellikle Türk basınında dillendirilen AKP Hükümeti'nin yeni bir ”açılım” süreci başlatacağı beklentisinin de salt bir oylama yoluyla zaman kazanma çabası olduğu son operasyonlarla da daha da netleşiyor.

Bugüne kadar iktidar olmakla görevlendirilen tüm sistem partilerinin bir bileşkesi olan AKP kendisinden önceki iktidarların tüm ”birikimlerini” de arkasına aldı. AKP, Kürt tasfiyesi amacıyla çıktığı yolda, megolomanik liderliğinin de beklentilerine uygun, otokratik bir iktidarı kurumsallaştırmak için, Kürt muhalefetine kendi hukukunu da ortadan kaldırarak yöneliyor. Kürt legal siyasetini kurmaca iddianamelerle toplama kamplarına kapatan AKP iktidarı aylardır Kürdistan dağlarını savaş uçaklarıyla vuruyor. Uluslararası hukuku da yok sayan AKP, Güney Kürdistan topraklarını vururken, Kuzey Kürdistan'da kimyasal silahlarla HPG gerillalarını katlediyor.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin Kürdistan'da siyasal zemini altından çekmesi karşısında Ankara egemenliği AKP'yi bir savaş hükümeti olarak devreye soktu. PKK'yi bir ”terör” örgütü olarak gösterme çabaları Kürdistan'da uygulanmakta olan devlet terörünü ”meşrulaştırma” operasyonudur. PKK'ye her ”terörist” denmesi, işkencelerde tecavüze uğrayan Kürt kadınlarını, bok yedirilen Kürt yoksulları, evlerinin önünde devlet tarafından katledilen Kürt çocukları perdelemeyi amaçlıyor.

Bugün AKP tarafından temsil edilen Ankara egemenliği ve onun denetimindeki Türk basını ve liberal aydınları ısrarla PKK'nin siyasal kimliğini kamuoyundan gizleyebilmek için ellerinden gelen her türlü gayri ahlaki yolu kullandılar. Batı illerinde bir nebze ”başarılı” olmakla beraber Kürdistan'da ve Batı illerinde yaşayan Kürtler üzerinde bir etki oluşturamadılar. Kürdistan'da iktidar nimetlerini dağıtarak sistem partileri etrafında öbeklenen dar grupların ömrü de PKK mücadelesi ile kısa zamanda son buldu. Ankara egemenliği, Kürdistan'da kaybettiği siyasal mücadele sonucu, tüm diğer partilerini geri çekerek küllem yekûn desteği ile ancak AKP'yi ayakta tutabileceğini anladı.

Partiya Karkerên Kurdistan/Kürdistan İşçi Partisi (PKK) çıkışını ilan ettiği, ”Kürdistan Devriminin Yolu-Manifesto” ile, Kürt sorunu ve çözüm yöntemine ilişkin siyasal tahlillerini kamuoyu ile paylaştı. Siyasal bir parti olarak kurulan PKK Kürt sorunun çözümünde silahlı mücadelenin de başta Ankara egemenliği olmak üzere tüm parçalardaki egemenlerin kullandığı zora karşı bir gereklilik olduğu fikrini savundu. PKK Kuzey Kürdistan'da Ankara egemenliğinin, iktidarını koruma aracı olarak uyguladığı devlet terörüne karşı yürüttüğü silahlı mücadelenin yanında siyasal mücadelesine de hiç bir dönem ara vermedi. PKK temel mücadele alanı olarak gördüğü siyasal mücadele zeminini koruyabilmek için devletin terörüne karşı, örgütlü Kürt muhalefetinin savunma gücünü ayakta tuttu.

Bunun gelinen noktada AKP Hükümeti sivil siyasal zemini ayakta tutmanın olmazsa olmaz koşulu olan diyalog yolunu ortadan kaldırarak 80 yıllık inkar ve imhayı yeniden tek seçenek haline getiriyor. Bu nedenle KCK ağır bedellere rağmen uzun zamandır korumaya çalıştığı meşru müdafa konumundan 'stratejik savaşa' evrileceği uyarısında bulunuyor.

canerdem2126@gmail.com

Hiç yorum yok: