4 Ekim 2011 Salı

Yeni Rota Tayinleri

M.Ali ÇELEBİ
Ortadoğu’da dipten gelen dönüşüm dinamiği, kanlı müdahalelere ve dışarıdan yönlendirme çabalarına rağmen ivme kazanıyor. Suriye ve Yemen’de iki ordu anlaşmışçasına operasyonlarına hız vermesine, onlarca kişiyi katletmelerine rağmen direniş bayrağı sokakları, barikatları dolaşıyor. Eylülün son diliminde Filistin’de ve BM Genel Kurulu için liderlerin toplandığı New York’ta hararetli tartışmalar yaşandı. Güney Kıbrıs adına Noble Energy şirketinin Afrodit olarak adlandırılan 12. parselde petrol sondajına başlaması Akdeniz’de Türkiye, Yunanistan’ın da bulunduğu yakalarda dalga boylarını yükseltti. İran’la Türkiye arasında ilişkiler yeni bir mecraya giriyor. Kimin fırtınanın neresinde olduğuna bakalım.

İran-Türkiye:


İran ile Türkiye Kürt hareketine karşı ortak politikalar üretiyordu. Enerji alışverişi gelişiyordu ve Kürtlere karşı paralel politikalar üretiliyordu. Ancak tarih iki ülke arasında Eylül 2011’in bir dönüm noktası olduğunu yazacak. İlişkilerde yeni rotayı belirleyecek parametrelerden biri ABD-Türkiye arasında 2 Eylül’de açıklanan ve 14 Eylül’de imzalanan radar anlaşması olacak. (13 Eylül’de ABD, Türkiye’deki üslerin tamamlayıcısı olarak Romanya’ya füze kalkanı konuşlandırılmasına ilişkin anlaşma imzaladı.) ABD’nin 2011 sonuna kadar Türkiye’de (Kürecik) füze kalkanı sistemi çerçevesinde radar sistemi kuracak olmasının yaratacağı gerilim döngüsü Libya-Ankara sürecinin benzerine dönüşecek gibi. Radarın hem kendisine yönelik, hem İsrail’i korumaya dönük olduğunu kaydeden İran, radar için uzlaşma kararının açıklandığı aylül başında Kandil’e yönelik Türkiye ile eşgüdümlü harekat yaptığı (Kandil’e karşı Türkiye hava, İran kara harekatı yapıyordu) için sessiz kalmıştı. Şimdilerde Tahran yönetimi pozisyonu “büyük bir stratejik hata”, “çifte standardının
net bir örneği” diye tanımlayıp “İran, dünyada ve bölgede silahlanma yarışı yaratacak her türlü eylemi kınamaktadır. İran, o kadar belirleyici bir kararın karşısında sessiz kalamaz çünkü bu adım, İran’ın füze kabiliyetini azaltmaya yöneliktir” diyor. Örneğin İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, “Müslüman ülkeler NATO’nun çıkarlarına hizmet etmemeli” derken, İran Dışişleri Bakanı Ahmet Vahidi “İran’ın ulusal çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırıyı hoş görmeyeceğini” söylemesi yabana atılmamalı. Başbakan Erdoğan ise Obama’nın Kürecik’e radar üssü izni verildiği için teşekür etmesinden övünerek bahsediyor.

Suriye-Türkiye-Rusya:


Erdoğan’ın Ortadoğu gezisi ilişkilerde dönüm noktası oldu. Erdoğan köprüleri atmak için gezi atmosferini seçti ve 20 Eylül’de BM oturumları için gittiği New York’ta Obama ile yaptığı görüşmede bu konuda da ABD takdirini aldı. Görüşme sonrası


Beşar Esad’la irtibatı kestiğini belirterek “Bu noktaya gelmeyi hiç arzu etmezdik, ama ne yazık ki Suriye yönetimi bizi böyle bir karar
alma noktasına getirmiştir” demesi bundan. Biçilen rol gereği Libya’dan sonra Suriye’ye karşı hamlelerde de ABD’nin yanında olacakları sözü, hem İran hem Suriye’ye karşı radar üssü izni vermeleri hasebiyle Erdoğan, karşılığında Obama’dan Kürt hareketine karşı casus uçaklar Predator’lar bekliyor. Pratik dışarıya karşı demokratik mesajlar içeriye karşı ise militarist şiddetin süreceğini gösteriyor. Suriye Kürtlerine karşı Obama’dan ne istendiği de malum. Esad yönetimi buna karşı halkları yok sayma siyasetinden vazgeçer mi göreceğiz. Esad’ın 25 Eylül itibariyle Türkiye’den her türlü ithalatı yasaklamasının ardından karşılıklı gelecek adımların stratejik sonuçları olur. Bunun Akdeniz’deki enerji arama krizine ve Rusya’yla ilişkilere yansıması da beklenebilir. Hem radar hem Akdeniz’deki sondaj krizi, hem Şam’a Türkiye’nin yaptırımları Suriye’de üsü olan Rusya’yı yeni rotalara sevkedecektir.

Filistin-İsrail:


BM Kasım 1947’de Filistin için bir plan oylamıştı. Kabul edilen 181 sayılı kararda topraklarıdan Filistin ve İsrail iki devlet olacaktı. Bu taksim planına göre Kudüs’e uluslararası statü veriyordu. 1 Ocak 1948’e kadar iki devletin kurulması, Kudüs’ün de BM Vesayet Konseyi tarafından yönetilmesi, Yafa kentinde Filistinliler için yerleşim yeri belirlenmesi, İngiliz ordusunun çekilmesi kararlaştırılmıştı. Bu nedenle Filistin Komisyonu BMGK’ye kararı uygulamasını tavsiye ediyordu. Arap ülkelerinin karşı çıkmasının rüzgarıyla Filistinliler kabul etmemişti planı. Mayıs 1948’de İsrail kuruluşunu ilan etti, Mayıs 1949’da BM üyesi yapıldı. Filistin hâlâ üye olamadı. 1948 savaşından bu yana milyonlar yerlerinden oldu. 64 yıl sonra 23 Eylül’de Abbas yönetiminin BM’ye bağımsızlık başvurusundaysa 1967 sınırları çerçeve idi. Nereden nereye... Son kozunu oynayan Abbas bundan sonra Türkiye’den çok şey bekleyecek. İsrail-Ankara kapışmasına gelirsek, Obama, AKP yönetimine Ortadoğu’da yüklediği misyonun ancak İsrail’le açıktan takışırsa karşılık bulacağını biliyor. Kontrollü kapışma başkanlık seçiminde işine de yarayacak. PKK, radar üssü, NATO-İsrail istihbarat paylaşımı gibi konularda mekanizma ise bir süre gizli işletilecek gibi.


Kıbrıs-ABD:


Kıyılarında 13 parsel belirleyen Güney Kıbrıs adına ABD Noble enerji şirketinin 12. parsel Afrodit’te sondaja başlaması, Türkiye, Yunanistan, ABD, Rusya ve Akdeniz’e komşu diğer ülkelerin dikkatlerini buraya çevirdi. Gerilim silahlı çatışmaya dönüşür mü tartışmasının alevlenmesi durumun ciddiyetini gösteriyor. 2003’ten beri Mısır, İsrail, Lübnan’la anlaşmalar yapan Güney Kıbrıs’ın sondaja başlaması ABD’den bağımsız değil. Ankara’nın efelenip Piri Reis gemisini Akdeniz’e çıkarması bir sonuç doğurmaz. ABD Dışişleri Bakanlığı da “Amerika Kıbrıs’ın enerji kaynakları arama hakkına destek veriyor. Bir Amerikan şirketinin rol alması da olumlu bir gelişme” diyerek Ankara’nın kulağını çekti zaten. Yani yol ABD’nin penceresinin önüne geldiğinde parmaklar çözülecek, taş yere düşecek.

Hiç yorum yok: